| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 17.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2013 yılı bütçe ve kesin hesapları üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hem grubumuz hem de şahsım adına Genel Kurulumuzu öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yıllık bütçeler hükûmetlerin ekonomik rehberidir ve kendi dinamizmini oluşturabilmesi ve sürdürebilmesi açısından ihtiyaç duyduğu enerjinin de siyasetteki karşılığıdır. Planlandığı aşamadan yasalaşma sürecine kadar gerek ekonomik çevrelere gerekse vatandaşlarımıza güven ve huzur telkin etmelidir bütçeler. Öbür yandan, bütçe yasası, kamu yönetiminin faaliyetlerinin hukuki normlara da bağlandığı bir yasadır. Ancak bugün de görüşmelerini sürdürdüğümüz 2013 yılı bütçesi, yukarıda bahsetmiş olduğum bu niteliklerden oldukça uzak ve sığ bir şekilde hazırlanmış bir bütçedir ve bu şekilde Genel Kurul gündemimize gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, başarısız 2012 yılı bütçesi rakamları çerçevesinde görüştüğümüz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesi de hükûmetin çevreye ve şehirciliğe verdiği önem iddiasını da çürütmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve bağlı kuruluşu Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2013 yılı toplam bütçesi, Orman ve Su İşleri Bakanlığının ancak dörtte 1'i kadardır. Bu bakış açısıyla bakıldığı zaman, bakanlığın, gelişmiş ülkelerin en önemli gündemi olan çevre ve şehircilik alanında yeterli bir katkı sunamayacağı da çok açıktır. Zaten, bu söylediklerimizi ortaya koyan ve bir yerde itiraf eden ve Hükûmetin görüşlerinin alınıp sayın komisyon sıralarında oturan bakanların da imzaladığı ve Kalkınma Bakanlığının şu elimde gördüğünüz 2013 yılı bütçesinde de bu itirafları satır satır görmemiz mümkündür değerli milletvekilleri.
Bu programda diyor ki: "Çevre yönetiminde uygulama, izleme ve denetim konusundaki yetersizlikler önemli çevre sorunlarına dönüşmektedir." Ayrıca, yerleşim alanlarında düzensiz ve izinsiz yapılaşma, yetersiz teknik altyapı, yüksek afet riski ve güvenlik sorunu gibi hususların da yaşam kalitesini hâlen olumsuz etkilediği noktasında ciddi eleştiriler var. Esasen bütün bu eleştirilerin temel nedeni, bunun altında yatan sebep, çevre politikalarını oluşturma ve uygulamada görevli olan bütün merkezî yerel kurum ve kuruluşların, geçtiğimiz on yıllık süreç içerisinde kendi içlerinde yaşadığı yetki karmaşası değerli milletvekilleri.
Özellikle son dönemlerde çıkartılan ve alelacele yapılan kanun hükmünde kararnamelerle görev ve yetki karmaşası içinden çıkılmaz bir hâle getirildi. Çevre politikalarını uygulama mekanizmaları, çok açıktır ki en başında yetkisi çok açık ve net ortaya konulmuş bir Çevre Bakanlığı tarafından yerine getirilmeliydi ancak bugün geldiğimiz noktada, Çevre Bakanlığı adım adım etkisizleştirilmiş, sürecin sonucunda da başka bir yapıya dönüştürülmüştür. "Bilinçli bir bilinçsizlik süreci" diye tanımlayabileceğimiz bu süreçte -on yıllık bu süreçte- Çevre Bakanlığının önce Orman Bakanlığıyla birleştirildiğini görüyoruz. Daha sonra, Çevre ve Orman Bakanlığına bir de Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ekleniyor ve sonuçta, kentsel dönüşüm yapacağı iddiasıyla hantal, yönetilmesi güç "Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı" diye bir bakanlık oluşturuluyor. Nihayetinde, en son olarak da Çevre Bakanlığını ısrarla bir başka bakanlıkla birleştirme arzusuyla hareket eden Hükûmet, ormanı bir kenara bırakıyor -çok değerli bir başka sayın bakan uhdesine alıyor- şehirciliği de mutasyona uğratılmış hâliyle alıp bugünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ortaya çıkıyor.
Değerli milletvekilleri, mevcut iktidarın çevreyi korumak ve bu noktada oluşturmak istediği rant düzenine engel olarak bilindiği için çevre koruma faktörleri, bugüne kadar çevreyle ilgili pek çok konuda gelecek nesillerin yaşam haklarına ipotek koyan bir yaklaşım görüyoruz. Hâlen ülkemizde 3.215 belediyenin yaklaşık yüzde 5'inde -bakın sadece yüzde 5'inde- kanalizasyon sistemine rastlıyoruz ve bu kanalizasyonların da sadece yüzde 1,5'unda arıtma tesisi var, ne malum çalışıp çalışmadığı, onu da bilemiyoruz. Bir başka ifadeyle, bu kanalizasyon sularının neredeyse yüzde 100'e yakını, yüzde 95'in üstündeki bir miktarı da akarsulara, göllere, denizlere herhangi bir arıtıma tabi tutulmadan deşarj edilmekte.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz ay Katar'ın başkenti Doha'da Birleşmiş Milletlerin İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 18'inci Taraflar Toplantısı yapıldı. Bakın, bu toplantı, bizim, Türkiye'yi yöneten çevre yönetimi açısından o kadar başarısız geçti ki bütün kayıtlara, zabıtlara baktığınız zaman, bunları orada satır satır bulmak mümkün. Türkiye sera gazı salınımları bakımından bu toplantılarda, sera gazlarını azaltma yönünde, aynı geçen toplantıda olduğu gibi maalesef yine taahhütte bulunamadı. Dünya İklim Değişikliği Performans Endeksine göre 58 ülke içerisinde sondan 5'inci sırada ülkemiz. Çevre konusundaki başarısız performans bununla da kalmıyor. Özellikle çevre etkisi azaltımı konusunda 94 ülke noktasında Türkiye 84'üncü sıradadır.
Değerli milletvekilleri, diğer yandan Çevresel Etki Değerlendirme yani ÇED süreçlerinin, artık şeffaflıktan uzak ve vatandaşımızla yeterince görüş alışverişinde bulunulmadan, talep sahibi şirketlerin lehine sonuçlandığını da görüyoruz bu süreç içerisinde.
Yine, çok önemli bir çevre felaketini İzmir Gaziemir'de bir süredir yaşıyoruz değerli milletvekilleri. Âdeta Türkiye'nin Çernobil'i burası. 2008 yılına geçmişi uzanan bir kurşun işletme tesisi çevreye verdiği zarar yönünden incelendiğinde, ilgililerce maalesef oradaki araştırmaların üzeri örtülmek isteniyor.
Konu hakkında birden fazla bakanlığımıza yazılı soru önergesi verdik ve maalesef onlardan henüz daha bir cevap alamadık ancak şunu buradan, bu kürsüden söyleyebilirim: Bu konunun ısrarla takipçisi olmaya devam edeceğiz çünkü gene İzmir'in daha değişik, başka yörelerinde hava kirliliğinden dolayı veyahut toprakta oluşan ağır metal kirliliğinin belirlenmesine yönelik çalışma ve verilerin bakanlıkta da bulunmadığını tespit etmiş durumdayız.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde kentleşme, yanlış uygulanan politikalar sonucunda içinden çıkılmaz hâle geldi. Bu sorunla baş etmenin en önemli yolu, günümüzde olduğu gibi işi oluruna bırakarak ve üzerinde çalışılmadan, dikkatle planlama yapılmadan çıkarılan kanun veya kararnamelerle çözümünden geçmemektedir. Sektörü çok iyi bilen ve analiz eden meslek gruplarının hazırladığı çağdaş ve millî değerlerimize uygun planlar doğrultusunda analitik bir sistem kurgusuna çok acil olarak ihtiyaç bulunmaktadır.
AKP tarafından hazırlanan ve yakın zamanda çıkarılan 6306 sayılı, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkında bir kanun var biliyorsunuz. Bunun içerisinde, kendi bütünlüğü içerisinde değerlendirildiği zaman, ülkemizin ilerideki on beş yirmi yılının, geleceğinin ve kentleşme olgusunun temelinin de iyi kurgulanmadığını çok açık göreceğiz.
"Kentsel dönüşüm, rantsal dönüşüm yasası" diye bilinen bu 6306 sayılı Kanun'un yasalaşması sürecinde, Milliyetçi Hareket Partisinin itiraz ettiği çok sayıda muğlak ifade bugün sorunlar yaşanmasına neden olmakta ve eğer gerekli düzenlemeler yapılmazsa bu sorunların da devam edeceğini düşünüyoruz. Bu duruma en iyi örnek, kanunda yürütmenin durdurulamayacağına dair maddedir. Eğer sizin eviniz kentsel dönüşüm kapsamında yıkılacaksa yıkım hakkında iptal kararı alıncaya kadar projenin durdurulması kararını alamayacaksınız. Daha sonra, iptal kararını alıp getirseniz bile eviniz çoktan yıkılmış olacak ve en fazla da bakanlığın belirlediği tazminatı alabileceksiniz.
Diğer yandan, afet tehlikesi nedeniyle herhangi bir kentimizde dönüşüm alanı içinde kalan bir yapı risksiz de olsa uygulama bütünlüğü nedeniyle yıkılacak. O hâlde, bu alanlardaki yapılara tek tek deprem risklerini tespit zorunluluğu getirerek insanları boşu boşuna masrafa sokmaya niye gerek vardır.
Ülkemizde kentleşme konusunda izlenen politikalarla afet riski gerekçe gösterilerek bütün kentlerimizin bir rant aktarım alanı hâline dönüştürüldüğü ve hukuk devleti ilkesinin yerle bir edildiği bir gerçekliğe doğru yol alıyoruz. Bu nedenle, 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeni çıkarılan Büyükşehir Belediye Kanunu düzenlemelerinde yer alan ve imar affı anlamına gelecek olan düzenleme arayışlarından da derhâl vazgeçilmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, bir başka önemli konu, cumhuriyet tarihimizde 1923-2002 tarihleri arasında yabancılara satılan toprağımızdan kat kat fazlası son on yıl içerisinde satılmıştır. Eskiden bir ilin en fazla binde 5'i oranında satılabilirken bu oran yeni çıkarılan düzenlemelerle "Her ilin imarlı alanının yaklaşık yüzde 10'unu geçemez." diye mevcut iktidar tarafından değiştirilmiştir. Şimdi, bu manada baktığımız zaman, birçok bölgede, birçok ilimizde; sayabilirsek, Hatay ilimizin belki yarıya yakını, Konya ilimizin yaklaşık yüzde 7'si gibi bölgelerde yabancılara satış olduğunu görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, çevre konusunda başarılı olabilmek için gerek yöneticilerin ve gerekse bütün kesimlerin çevre korumayı gerçek anlamda özümsemeleri ve tabii ki bilinçlenmelerine bağlı bir durum söz konusudur. Böyle baktığımız zaman, maalesef, siyasi iktidar bakımından ülkemiz kötüye gidişin eşiğindedir. Bakın, bugün işsizlikle ilgili bazı göstergeler de yayınlandı, yüzde 8,8'den yüzde 9,1'e bir yükseliş var eylül ayı itibarıyla. Hâlen çevre mühendisi olarak yüzlerce kardeşimiz, gencimiz bakanlıktan görev bekliyor ve maalesef bakanlık bunlara sırtını dönmüş durumda ve bu durumun 2013 yılı bütçesinde de böyle olacağı belli.
Ülkemiz, bundan sonra bütün yatırımlarında sadece ekonomik politikaları değil, çevresel ve sosyal çıkarları da göz önünde bulundurmak zorunda. Ekonomiyle odaklandığımız yatırımlar maalesef gerekli ilgili ve alakayı çevresel şartlar yönünden göremiyor değerli milletvekilleri.
Kadastro hizmetlerinin özelleştirilmesi anlamında 2009 yılında lisanslı harita kadastro büroları kuruldu biliyorsunuz ve bakanlığın kaybettiği hukuki davalar yüzünden birçok hizmet bu alanda belirsiz hâle geldi. Bu bürolar talebe bağlı olarak hizmet verdikleri için, ücretlerini de afaki noktalara çıkarmış durumdalar ve vatandaşlarımız eskiden bir aplikasyon işlemi için 40 ila 50 lira arasında bir ücret öderken, bugün bu hizmet 180 liraya kadar ulaşmış durumda, bu ücreti verir duruma gelmişler.
Bir başka önemli konu, değerli milletvekilleri; 2013 Mayısında, TAKBİS diye adlandırdığımız projenin TÜRKSAT'la yapılan anlaşması sona erecek. Ülkemizdeki tapuyla ilgili bütün işlemlerin, bu sistemin bir saat durması sonucunda yaratacağı olumsuz etki yüzünden Mayıs 2013 sonrasında ne yapılacağı, nasıl bir planlama yapılacağı kamuoyuyla buradan paylaşılmak zorunda. Ayrıca, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüzün TÜRKSAT`a ne kadar borcu var, bunu da bilmek durumundayız değerli milletvekilleri.
İklim değişikliği ve ekolojik yıkımın Türkiye üzerindeki maliyetleri önümüzdeki on yıl boyunca çok yüksek olacak sayın milletvekilleri. Biz, çevre konusuna gerekli önemin verilmesini ve hassasiyetin eskisinden katbekat daha fazla olmasını düşünüyoruz.
Çevre ve şehircilik alanında maalesef yetersiz gördüğümüz bakanlık bütçesiyle ilgili görüşlerimizin dikkate alınacağını umarak hepinizi tekrar saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.