| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 14.04.2020 |
AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Çin kaynaklı corona virüsü nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, hastalara acil şifa diliyorum.
YÖK Kanunu'nda değişiklik öneren yasa teklifinin 1'inci maddesi hakkında konuşma yapmak üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede itiraz edebilecek bir durum yok ama üniversite hakkında genel olarak konuşmak istiyorum.
Şu soruyla başlayalım: Üniversite yönetiminde en zor soru nedir? Bence hocaların değerlendirilmesidir, bunu da ancak diğer hocalar yapar. Sadece dosyaya bakarak veya sadece niteliksel bir değerlendirmeyle anlaşılmaz. Doçentlikte sadece dosyaya bakma dönemi gelmesi yanlış olmuştur. Doçentlik sözlü sınavında kendi yayınından bihaber pek çok aday gördüm. Dolayısıyla bu konuya YÖK'ün el atması gerekmektedir.
Ayrıca başka konulardan bahsetmek istiyorum. Neden iyi üniversitelerimiz çok az? Neden uluslararası başarılarımız kısıtlı? Neden her şeyi kontrol altında tutarak yani zapturaptla ilerlemeye çalışıyoruz? Duvarı elinizle iterseniz duvarı hareket ettiremezsiniz ama yorulursunuz. Termodinamikte buna "Entropi arttı." denir; siz enerji harcarsınız ama iş yapamazsınız. Duvarı daha kalın ve sağlam yaparsanız daha çok yorulursunuz ama iş yapamazsınız. Girdilere bakmak da böyle bir şey. Asıl değerlendirilmesi gereken girdiler değil çıktılardır.
Üniversiteler hakkında doğru bilinen yanlışlar:
1) Hoca ve öğrenci sayıları büyükse üniversite iyidir. Yanlış çünkü bu sayılar girdilerdir, çıktılar değil. Bakınız Harvard Üniversitesi. Ama iyi üniversitelerde lisansüstü öğrencisi nispeten çoktur, çok sayıda kaliteli doktora mezunu verilmesi mühimdir.
2) Üniversiteyi bir açalım, sonra nasılsa gelişir. Yanlış da olabilir; gömleğin birinci düğmesini yanlış iliklemek gibi.
3) Üniversitenin adı ünlü bir kişi olursa üniversite de iyi olur. Yanlış. Birçok korkak arkadaşımız var, isimleri kahramanlık çağrıştırır.
4) Rektör sözümüzü dinlerse üniversite iyi olur. Çok yanlış. Bakınız Fatih Sultan Mehmet ve Akşemseddin.
5) Devletten araziyi arkadaşlara verelim de güzel bir üniversite kursunlar. Yanlış. Üniversite işini bilmeyenlerin kuracağı üniversiteden hayır gelmez.
6) Parayla iyi üniversite olur. Yanlış da olabilir; bilimsel iklim yoksa parayla da olmaz. Bakınız Arabistan üniversiteleri.
7) Az parayla da iyi üniversite olur. Yanlış. Bizim 2020 yılı 129 üniversite bütçemiz bir Harvard etmiyor. Ancak maaşlar, elektrik, su ve temizlik karşılanıyor.
8) Üniversiteyi herkes yönetebilir. Çok yanlış. Bakınız Anadolu Üniversitesi.
9) Özgürlük ve itiraz kültürü üniversiteleri bozar. Çok yanlış. Bakınız Orta Doğu Teknik Üniversitesi. Çin'de de var, Beijing Üniversitesi; Amerika'da Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley.
10) Üniversiteleri ne kadar çok denetlersek o kadar başarılı olurlar. Denetim şart ama boğmadan.
11) Üniversitelerde hocalar tüm gün ders verir. Yanlış; yaklaşık iki yüz yıldır araştırma öne çıktı.
12) Tüm gün ders vermek ayıp mıdır? Hayır. Aksine sanayinin ihtiyacına yönelik eğitim çok önemlidir.
Son 2 maddeyi biraz inceleyelim.
Üniversiteler başlangıçta var olan bilgiyi dağıtmakla görevliydiler. Hangi konular? Din, hukuk, felsefe, tıp, matematik, astronomi gibi. 1800'lerde Wilhelm von Humboldt yeni bir yaklaşım getirdi: "Üniversiteler var olan bilgiyi dağıtsınlar, insanları eğitsinler; tamam ama yeni bilgi de üretsinler; inceleme, araştırma yapsınlar." dedi. Yani ilave değer yaratsınlar. Bunu ilk uygulayan Almanlar değildi, Amerikalılardı. Amerika'da yeni kurulan üniversitelerdi, başta Johns Hopkins olmak üzere. Humboldt'un adı sonra Berlin Üniversitesine verildi. Hem eğitim hem de araştırma yapan üniversitelere ikinci nesil üniversite diyebiliriz. Bugün dünyada listelere giren en iyi üniversiteler böyledir. Sadece eğitim veren yüksekokullar yok mudur? Vardır. Amerika'da kolejler, bizde yüksekokullar ve meslek yüksekokulları; onlara da çok ihtiyaç var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Dikkat ederseniz, araştırma yoksa "üniversite" kelimesi pek kullanılmıyor. Dünya artık üçüncü nesil üniversiteleri konuşuyor; üniversite-sanayi iş birliği, girişimcilik, yenilikçilik öne çıkıyor hatta dördüncü nesil üniversiteleri de konuşuyor; kendileri değer yaratmasın ama değer yaratmak için ekosistem oluştursunlar.
Üniversite tercihinde birinci konu nedir? Cevabı basit; mezuniyetten sonra iş imkânı. Mezun olduktan sonra altı ay içinde mezunlarının yüzde 90'ından fazlasına iş bulamayan üniversite pek tercih edilmiyor. Bizde böyle istatistik yok ama öğrenciler ve veliler iş bulma imkânına çok önem veriyorlar. Bu sebeple yakında pek çok vakıf üniversite öğrenci bulamayacak. YÖK, bu nedenle her yıl yüzde 2 teminat akçesi istiyor. Bu para yeter mi? Her yıl yüzde 2 katkı alarak faaliyetine son verilen üniversiteyi bir yıl ayakta tutmak için elli yıl gerekecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım efendim.
AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Aslında öğrenciler mezun olana kadar dört yıl ayakta tutmak gerekecek ama biz yine de bir yıl diyelim, elli yıldan önce üniversite sıkıntıya girerse bir yıl bile ayakta tutmak neredeyse imkânsız. O zaman neden yılda yüzde 2'den fazla bir miktar, mesela yüzde 5 değil? Çünkü vakıf üniversiteleri öğrenci bulamıyor, bir çoğu maddi sıkıntı içinde ve bu sene iyice sıkıntı yaşayacaklar, daha fazlasını veremeyecek durumdalar.
Öğrenci bulamayıp faaliyetleri sona ererse bedeli kim ödeyecek? Tabii ki devlete yıkacaklar. O yüzden hiç umursamadan vakıf üniversitesi açıyorlar. Cumhurbaşkanı bile şikâyet etti ama şikâyetle kalmasa da etrafındakilere söylese, yeni üniversite açtırmasa.
Şimdilik burada bırakıyorum ve Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)