| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 13.04.2020 |
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve sesimizin ulaştığı ülkemizin tüm emekçilerini selamlıyoruz. Maalesef, canlı yayınlarda izlenemiyor bu tartışma.
Yedi gündür kanun teklifini görüşüyoruz. Açık söyleyeceğim, ben bir buçuk yılı geçti herhâlde, buradayım, bugüne kadar çok kötü yasalar gördüm, pek çok tartışma yaptık ama bu kadar uzun tartışılan başka bir kanun teklifi olmadı; galiba en kötüsü bu. Neden en kötüsü? Çünkü mesele insan hayatı yani can üzerine konuşuyoruz ve bu iktidar ilk geldiğinde cezaevlerinde 50 bin insan varken bugün 300 bini aşmış durumda.
Şunu hiç söylemedik, biraz onun üzerinde konuşalım istiyorum: Suç varsa bu suç sadece o insanlara yüklenemez. Hani, siyasi rakiplerinize yüklediğiniz, benim suç olarak görmediğim pek çok şey var ama halkımızın "kader mahkûmu" diye tarif ettiği insanlarla başlayacağım. Şimdi, 50 binden 300 bine çıkıyorsa şunu söylemek lazım: Açlık, yoksulluk, çaresizlik yaratan bir düzen insanları suça itiyor ya da insanlar suç işlemese de siz onları suçlu addediyorsunuz; bu artış başka türlü açıklanamaz. Dolayısıyla öncelikle bu düzen değişmediği sürece cezaevine daha çok insan gireceğini ve maalesef, cezaevine giren insanların da topluma pek kazandırılamadığı gerçeğini bir kabul etmemiz gerekiyor. Bu düzen değişmediği sürece girecek, çıkacak ve maalesef, yine suç işlemeye devam edecek; koşulları değiştirmemiz gerekiyor.
Ben maddeler üzerinde teker teker bir şey söylemeyeceğim, adalet üzerinde tartışalım. "Adalet" denilince galiba sizin aklınıza sadece partinizin adı geliyor.
Değerli arkadaşlar, adalet, sarayı ve yandaşları kalkındırma değildir. Adalet, herkes içindir. Adalet, halkın ekmeğidir. Adalet, patronların gözlerinde değil emekçi halkın içinde aranmalıdır. Adaletin kendisiyle çelişmemesi lazım. Neyse uzatmayayım, ben ne kadar adaleti anlatsam, siz sadece Genel Başkanınızı dinleyeceksiniz. Genel Başkanınızın bir sözünü hatırlatayım size, diyor ki Tayyip Erdoğan 2019'un Mayısında: "Adaletin olmadığı bir devlet, temelsiz bir bina gibi yıkılıp gitmeye mahkûmdur. Kanunlar yazılır geçer ama hukuk, halk ve hak arasında bütünlüktür. Hâkim ve savcı işini kötü yaptığı zaman toplumda, vicdanda telafisi olmayan bir yara açılır." Bu yasa teklifi, vicdanlarda telafisi olmayan bir yara açıyor. Bakın, günlerdir suç ve suçlu tartışıyoruz.
Geçen gün, burada herkesin ortaklaştığı bir suç üzerine konuşmak istiyorum. Hatırlayacaksınız, bir Sosyal Hizmetler İl Müdür Yardımcısı çıktı, kendisinden yardım isteyen bir vatandaşa "Geber." dedi. Bu insanlık dışı davranışı muhalefet gündeme getirdi. Bakın, ben tutanaktan okuyacağım, iktidar partisinin sözcüsü de dedi ki "Biz bunun sonuna kadar takipçisiyiz, hukuken ne yapılacaksa sonuna kadar yapacağız ve mümkünse memuriyetten atılmasıyla alakalı bütün gayreti sarf edeceğiz, kabul etmemiz mümkün değil." Güzel, çok güzel.
Şimdi, değerli arkadaşlar, adil olalım, bu halk düşmanı bakışın arkasında ne var, onu görelim. Bakın, ben onu da tutanaktan okumak istiyorum. Sayın Meral Danış Beştaş diyor ki "Bütün kamuoyunun gözü önünde soruyorum: İdris Baluken cezaevinde ölsün mü? Figen Yüksekdağ ölsün mü? Selahattin Demirtaş ölsün mü?" Tutanaklara şöyle geçmiş: "AK PARTİ sıralarından 'Ölsün.' sesi."
Değerli arkadaşlar, milletvekilinin bir siyasi rakibi için "Ölsün." dediği yerde o alttaki memur da çıkar, "Geber." der işte. Cumhurbaşkanının "Ananı da al git." dediği yerde, o çıkar "Geber." Der. Bu bütünlüğü görmemiz gerekiyor ve biz bu kanun teklifine işte, bu bütünlük üzerine karşıyız. Bu yedi gündür burada saatlerce tartışıyoruz ya, bazen öyle olur; tarihin bütün bir yüzyılı bir cümleye sıkışır, bence bütün bu tartışmanın özeti şudur: Muhalefet soruyor: "Ölsün mü?" İktidar cevap veriyor: "Ölsün." Burada karar vereceğimiz şey bu, arkadaşlar.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - İroni, ironi!
ERKAN BAŞ (Devamla) - Şimdi, bakın, devam edelim. Ben söyledim, dedim ki "Kanun yapmak, sorumluluktur. Hele iktidar olmak, daha büyük bir sorumluluktur."
Ne oldu geçen cuma akşamı arkadaşlar? Bir sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ben işin magazininde değilim yani "Soylu koltuğu korumuş mu?" "Almış mı?" "Gitmiş mi?" "İstifası kabul edildi." falan, geçelim bunları, konuşuruz sonra. Şimdi, can derdindeyiz, can. O istifanın bir anlamı var, diyor ki "Hata yaptım." Peki, bu hatanın bedeli ne? Yüz binlerce insan belki o akşam enfekte oldu, virüs kaptı; bir aydır uğraştığımız her şey battı. Şimdi, istifa etmiş, istifası reddedilmiş. Ne yapacağız, unutacak mıyız bunu? Ne olacak arkadaşlar? O akşam virüs kapan ve on beş gün sonra hastalık haberlerini, ölüm haberlerini alacağımız insanların hesabını kim verecek ya? Bir istifayla bunun üstünü kapatabilecek misiniz? Ne yapacaksınız, biliyor musunuz? Bakın, söyleyeyim, ne yapacaksınız, şunu yapacaksınız değerli arkadaşlar, diyeceksiniz ki: "Biz bir suç işledik. O akşam bir sürü insanın bu virüsü kapmasına neden olduk. Daha fazla insanın bu virüsü kapmasına engel olmamız lazım."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
ERKAN BAŞ (Devamla) - Ne yapacağız? Hemen, zorunlu, hayati ve gıdayla ilgili sektörler dışındaki bütün sektörlerde tüm çalışanlara "Kardeşim ücretli izin veriyorum sana, evinde kal, çıkma. Evinde kal, ben iktidar olarak senin elektriğini, suyunu, doğal gazını, internetini, yemeni içmeni güvence altına alıyorum. Bu hatayı yaptığım için daha önce beşli çeteye, müteahhitlere verdiğim parayı şimdi sana veriyorum." diyeceksin, insanları evinde oturtacaksın, bunun yayılmasını engelleyeceksin.
Bakın, değerli arkadaşlar, hem infazda hem coronada... Ben gerçekten bilmiyorum, bu infaz yasasını coronayı bahane edip mi çıkarıyorsunuz yoksa corona için mi çıkarıyorsunuz, anlamadım ama ikisinde de şunu görüyorum: İkisinde de canı savunuyoruz, canı. İkisinde de yaşam hakkı üzerine mücadele ediyoruz.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, şu anlayıştan vazgeçmenizi rica ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN BAŞ (Devamla) - Değerli Başkan, çok önemli bir ekle bitiriyorum.
BAŞKAN - Tamamlayın.
ERKAN BAŞ (Devamla) - Bakın, diyorum ki bu, istifanın kabul edilip edilmemesi meselesi değil. Milyonlarca insanın hayatının tehlikeye atılması suçu işlenmiştir. Dolayısıyla bu suçun üzerini örtbas etmeyeceğiz. İnsanların yaşam hakkını güvence altına alacağız.
Son bir örnek vereceğim size: Cumartesi, pazar nasıl olsa az işçi çalışıyor diye, görüntüde bir sokağa çıkma yasağı ilan ettiniz. Ben, burada, hep "AKP bir patron partisidir." diyorum, kızıyorsunuz bana. AKP Gaziantep İl Başkanı bir patron, cumartesi, pazar sokağa çıkma yasağı varken özel izin çıkarıp işçileri fabrikasında çalıştırıyor. Ya arkadaşlar, şu anlayışı terk edeceksiniz: "Ölen ölür, kalan işçi ucuz iş gücüdür." AKP'nin coronadaki mantığı budur. Bu mantığı terk edeceksiniz; önce işçiyi, emekçiyi, yoksulu, ezileni kurtaracaksınız. Toplum ancak böyle kurtulur. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)