| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 01.04.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce coronavirüs nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, hastane köşelerinde ve evlerinde şifa bekleyen hastalarımıza da en kısa sürede acil şifalar diliyorum.
Geneli itibarıyla baktığımız zaman, değerli arkadaşlar, coronavirüsün, 1 kişinin 3 kişiye bulaştırdığını varsayarsak 10'uncu gün sonu itibarıyla yaklaşık 59-60 bin kişiye bulaştığı matematikçilerin yaptığı algoritmaya göre hesap ediliyor. İşe bu cepheden baktığınız zaman hepimiz de görüyoruz ki dünyada bu, olağanüstü bir hızla yayılmaya devam ediyor. Geneline baktığımız zaman, şu an, dünya da 800 binden fazla insana bulaşmış vaziyette. Aynı şekilde, bu salgın hastalık nedeniyle de bugün itibarıyla 38.714 kişi de hayatını kaybetmiştir. Tabii, dünyada durum böyleyken Türkiye'de de geç gelmiş olmasına rağmen, maalesef, istediğimiz seviyede önlemler alınmış değil; Türkiye'de de vaka hızla yükselmeye devam etmektedir.
İlk gün Sağlık Bakanının yaptığı konuşmayı hatırlıyorum; buğulu gözlerle demişti ki: "Bir hastamı kaybettim." Ama ilerleyen günlerde -artık bunlar sanki vakayıadiyeden gibi- işte 3 hasta, 5 hasta derken dün de 46 hastamızı kaybettik. Böyle giderse önümüzdeki günlerde çok daha farklı sonuçları göreceğimiz ortada.
Türkiye'deki son durum: Kaybettiğimiz hasta sayısı 214, vaka sayısı 13.531, test sayımız da 15.300 civarında. Bütün hekimlerin söylediği şu: "Çok fazla test yapmamız lazım, teste önem vermemiz lazım, test sayısını artırarak vakaları yakalayıp yakaladığımız vakaların uzantılarıyla da mevcut hastaları tespit edip karantina altına almamız lazım."
Daha ilk gün bu işte başarılı olan ülkelere baktığımız zaman ilk yaptıkları sokağa çıkma yasağını uygulamak oldu. Biz de 1'inci günden beri diyoruz ki: Bu artış çok hızlı, dünyada hızla yayılıyor; ilk etapta aldığımız tedbirlerin önemi sonradan alacağımız tedbirlere baktığımız zaman inanılmaz daha kolay; yayıldıktan sonra bunun önüne geçmenin imkânı yok. 1'inci gün dedik ki: Gelin, şu sokağa çıkma yasağını ilan edelim, hiç olmazsa yirmi bir gün süreyle, daha hastalık tam istediği seviyeye ulaşmadan zapturapt altına alalım ama maalesef, bunun yerine biz "Evde kal Türkiye" "Evinde kal Türkiye" dedik ve mecburen çalışan insanlar işe gitmek zorunda kaldılar. Hâlâ bugün bile, belli şehirlerde -televizyonlarda izliyoruz- sokağa çıkma yasağına ciddi oranda uyulmadığını görüyoruz. Hâlâ vatandaş bunu tam bir şekilde idrak etmiş değil.
Peki, bununla beraber Türkiye'de ne yaptık? Tabii, bu salgın hastalıklar dolayısıyla çok ciddi ekonomik sorunlar da yaşıyoruz. Artık, ülkemizde ihracat hedeflerinden bahsetmek hayal oldu, üretim hedeflerinden bahsetmek hayal oldu ama devlet de tam bugün için var. Tam bugün için, özellikle üretim yapan müesseselere, işini kaybeden insanlara devlet yanında olduğunu göstermek zorunda. Özellikle hizmet sektörünün ciddi manada kayıpları var. Bunlara faizli kredi vermek yerine, bunlara kredi açmak yerine ciddi manada ekonomik yardım yapmamız gerekiyor.
Şimdi ha bire biz ekonomik paket açıklıyoruz. Açıkladığınız 100 milyar dolar limit. Göreceksiniz, bunun önemli bir kısmı yine bilinen mevcut insanların kredilerini ertelemekten öbür tarafa gitmeyecek. Kaldı ki bu kredileri almak için bile hâlâ inanılmaz şartlar orta yere sunuyoruz. Hatta size şunu söyleyeyim: Bugün hepimiz devlet tarafına bakıyoruz. Özel bankaları hiç siz duydunuz mu? Bugünkü günde, bugünkü içinde bulunduğumuz şartlar altında özel bankalara bir bakın bakalım, hiçbir paket açıkladığını duydunuz mu, hiçbir faiz oranı açıkladığını duydunuz mu, hiç kredi kartlarıyla ilgili bir yapılanma yaptığını duydunuz mu? Ben gelmeden önce birkaç bankayı aradım, söyledikleri şu: "Kendi kullandıkları faiz oranı çerçevesinde üç ay süreyle erteliyoruz veyahut da ertelediğimiz miktarı son taksitlerine ilave ediyoruz." Hangi faiz oranıyla? "Krediyi kullandığı faiz oranı neyse, aynı faiz oranı şartlarında ertelemeler yapıyoruz." Devletin de bugün yapmaya çalıştığı bu. Kullanılmış kredileri, belli bir faiz oranıyla, özel sektör bankaları kendi belirlediği faiz oranlarına göre, devlet de bir miktarını sübvanse etmek kaydıyla belli oranlara geri çekmeye çalışıyor.
Değerli arkadaşlar, burada, faiz ödemeleriyle, bu kredileri yapılandırmayla bizim esnafımızı ancak palyatif olarak rahatlatmış oluruz. Bu, trafikte şuna benzer: 1'inci kavşağı yaparsınız, oradan geçen arabalar 2'nci kavşakta sıraya girmeye başlar. Yani bu ertelemeden sonra, üç ay sonra, dört ay sonra da göreceksiniz, Türkiye'de ekonomik meseleler, iflas eden esnaflar, evine ekmek götüremeyen yüzlerce işsiz insanla yüz göz olacağız, karşı karşıya kalacağız. Devlet sosyal devlettir, burada karşılıksız yardım yapması gerekiyor, bu kredilerin faizlerini kendisi ödemek üzere bunu yapılandırması gerekiyor.
Şimdi, diğer taraftan, tabii, bugün birlik ve beraberlik içerisinde olmalıyız. Bugün birlik ve beraberlik içerisinde olmamız lazım gelen günleri yaşıyoruz. Peki, Parlamentoda bugün bu meseleyi konuşurken Sayın Cumhurbaşkanımızın, madem birlik ve beraberlik içinde hareket ediyoruz, bütün muhalefet parti liderlerini çağırıp "Ya, bu mesele dünyada önemli bir mevzi kazanmış bir meseledir. Gelin bakalım, bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz, ne tür önerileriniz var, nelere dikkat etmemiz lazım?" gibi... Biz beklerdik ki madem birlik ve beraberlik içinde bu işleri yapacağız, hiç olmazsa muhalefetin de bir fikrinin alınması gerekirdi. Bugün bakın, siz ısrarla "Uluslararası anlaşmaları konuşalım." diye ifade ediyorsunuz ama biz ülkenin gündemini konuşuyoruz. Bugün ülkenin gündeminde uluslararası anlaşmalar değil, coronavirüs var, esnafın durumu var, çalışanların durumu var, sağlıkçıların durumu var, bunları görüşmemiz lazım. Yani isteseniz de suyu mecrasından dışarıya çıkaramazsınız ama bütün bunlara rağmen diyoruz ki: Tamam, yine birlik ve beraberlik içinde olalım. Gün, dayanışma günüdür; gün, birlik ve beraber olma günüdür.
Şimdi, kampanyalar düzenledik. Güzel, tabii ki bu kampanyalar olmalı ama şunu söyleyeyim: Bizim bu kampanyalar konusunda sicilimiz o kadar bozuk ki insanlar artık bir şeye yardım etmekten imtina eder hâle geldiler. Neleri yaşadık? Bir cemaat faciası yaşadık. Aynı, buna paralel olarak Deniz Feneri meselesi yaşandı. Aynı, buna paralel olarak Beşiktaş'taki şehit polisler için toplanan paralar meselesini yaşadık. Aynı şekilde, 15 Temmuz şehitleri ve gazileri için toplanan paralarla ilgili sorunlar yaşıyoruz. Değerli arkadaşlar, aynı, paralelinde, Kızılay, 8 milyon dolarlık bir yardımı alıyor, bir başka vakfa 60-70 bin dolar eksiğiyle aktarıyor.
Arkadaşlar, bunlar, inanın insanların Kızılaya, kurum ve kuruluşlara olan güvenini zedeliyor, insanların yardım etme duygularını törpülüyor. Tabii ki bugün yardımlaşalım. Bırakın, insanlar belediyeler üzerinden mi yardım etmek istiyor, başka kurum ve sivil toplum kuruluşları üzerinden mi yardım etmek istiyor... Sizin, insanları nasıl yardım etmek istediğine dair yönlendirmeye bence hakkınız ve hukukunuz yok. İnsanlar içinden geldiği gibi, hangi sivil toplum kuruluşu üzerinden yardım etmek istiyorsa bunu rahatlıkla yapabilmeli.
Yine, şunu da söyleyeyim: Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanımızın düzenlendiği kampanyalarda yapılan yardımların, ister ferdî yapın ister şirketleriniz üzerinden yapın, tamamı vergiden düşülüyor. Dolayısıyla o anlı şanlı firmaların bu amaçla yaptığı katkıların simitçinin 10 lirayla yaptığı katkıdan daha değersiz olduğunu ben bu kürsüden ifade ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için, değerli arkadaşlar, burada gönülden yapılan yardım önemlidir; bunun elçisinin melçisinin kim olduğunun hiçbir önemi yok ama yine de biz, bugün, bu yardımlara gayet tabii ki devam edeceğiz; belediyelerimiz üzerinden, sivil toplum kuruluşları üzerinden devam edeceğiz ama unutmayalım ki bugün esnafımızın, özellikle çiftçimizin...
Bakın, süre olmadığı için ifade edemiyorum ama Sayın Başkanım, bir dakika bana müsaade ederseniz... Bunun arkasından gıda meselesi gelecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım. Martın sonunda, marttan itibaren ekim zamanı. Tarlalarda şu an çiftçilerimiz ekinlerini ekiyorlar. Bakın, bundan sonra savunma sanayimiz ne kadar stratejikse, sağlıktaki o gördüğünüz solunum cihazı ne kadar stratejikse, o maskeler ne kadar stratejikse, gıda da en az onun kadar stratejik ve bugün harcamaların önemli bir kısmının gıdaya olduğunu hepimiz biliyoruz. E, o zaman bugün daha önümüzdeki... Belki mevcut stoklar götürür, götürebilir ama biliyorsunuz biz tarımda da çok ciddi ithalatla karşı karşıyayız. Burada sıralamayalım.
Dolayısıyla gün bugün, gelin çiftçimizi de destekleyelim, çiftçinin girdilerini de destekleyelim; mazot fiyatını, gübre fiyatını özellikle ham maddeye dayalı rakamlarla ilgili bunlara da bir katkı sağlayalım ki hiç olmazsa gıda güvenliği açısından ülkenin önümüzdeki günlerde çok ciddi problemi olmasın diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)