| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 11.03.2020 |
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 196 sıra sayılı 21 kanununda değişiklik öngören torba yasanın 2'nci maddesi üzerine söz aldım.
Şunu ifade etmek istiyorum: Her torba yasada görülen Anayasa'ya aykırılıklar, hukuka aykırılıklar birçok hatip tarafından dile getirildi. O konulara girmiyorum ama şunu vurgulamak istiyorum: Giderek otoriterleşen yönetim, rejim her torba yasada irili ufaklı birçok yetkiyi merkezîleştirdiği gibi özgürlük alanlarında, toplumun yaşam alanına müdahalelerde de mutlaka kısıtlamaları görüyoruz ki bu, yetkilerin giderek merkezîleşmesi otoriterleşen rejimlerin bir üslubudur ve özgürlük alanlarının daraltılması, yaşama müdahale ve yaşamın kontrol altına alınmak istenmesi de onların genel düşünceleridir çünkü kaygıları vardır, çok seslilikten kaygı duyarlar, muhalefetten kaygılıdırlar, eylemlerden, sivil toplumun eylemlerinden kaygılıdırlar.
Benim söz aldığım 2'nci maddede, afet bölgelerinde -görüyoruz- enerji giderlerinin, elektrik ve doğal gaz giderlerinin bir yıla kadar ertelenmesinin ve şirketlerin gecikmeden doğan kayıplarının karşılanmasının karara bağlanması yetkisi yine Cumhurbaşkanı verilmiştir ki her torba yasada bunu görüyoruz. İrili ufaklı bütün yetkilerin merkezde ve Cumhurbaşkanlığında toplanma iradesini yine bu torba yasa teklifinde görüyoruz.
Yine, bu yasanın 22, 23 ve 24'üncü maddelerinde, dernekler vasıtasıyla toplumun örgütlenme hakkına ciddi bir müdahaleyi yine görüyoruz. Bunlardan şunu anlıyoruz: Bizler ne kadar kaygılıysak, muhalefet ne kadar kaygılıysa rejim de eleştirilerden, muhalefetten ve eylemden o kadar kaygı duymaktadır.
Hükûmet, ilk şoku Gezi eylemleriyle yaşamıştır. Gezi olaylarında gençlik cesaretle "Biz, yaşam hakkımıza müdahale istemiyoruz, çevreye müdahale istemiyoruz, yaşam alanı olarak seçtiğimiz Taksim'de yeşile ve çevreye müdahale istemiyoruz." gibi ciddi bir çıkış yapmıştı ve Hükûmet ilk şokunu yaşadı. Bu eylemleri bastırabilmek için de şiddet kullandı, provoke etti ve nihayet Cumhurbaşkanının "Bu, bir terördür." tanımına göre pozisyon almak suretiyle yargı ve savcılar yıllarca eziyet ettiler, tutuklananlar oldu fakat gelin görün ki İnsan Hakları Mahkemesinin ve davaya bakan ağır ceza mahkemesinin kararı sonucunda bunun terör olayı olmadığına ve beraat etmeleri gerektiğine karar verildi. Bu da bir şok yaşatmıştır ama bu şokun karşılığında da Cumhurbaşkanı, yeniden müdahalelerle, hiç değilse eldeki tek kişi Osman Kavala'ya ezasını, cefasını devam ettirmektedir çünkü o da beraat ettiği zaman yanılmış olacaktır, nazariyeleri çökmüş olacaktır, yine çok büyük bir yanılgının içinde dünyaya karşı bir mahcubiyeti olacaktır.
Rejim, 8 Martta kadınların sokağa çıkmasından ve şiddete karşı eylemde bulunmasından çok ciddi rahatsız olmuştur. Yine bu Hükûmetin aldığı pozisyon, ittifaka karşı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) - İzin verirseniz toparlayacağım.
BAŞKAN - Tamamlıyoruz.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Hükûmet, parlamenter demokrasiyi isteyenlerin bir araya gelmesinden, ittifak kurmasından çok ciddi rahatsızlık duymuştur ve özgür basının muhalefeti MİT Kanunu gerekçe gösterilerek Barış Terkoğlu'nu, Barış Pehlivan'ı, Murat Ağırel'i, Hülya Kılınç'ı, Ferhat Çelik'i ve Aydın Keser'i tutuklamak suretiyle tecrit etmiştir. Fakat bu şahısların yine de cesaretli çıkışları Hükûmeti ciddi kaygılandırmaktadır.
Ayrıca, AK PARTİ içinden -ki zaman içinde bu sıralardan da muhalefeti göreceğiz- Başbakanlık yapmış, Cumhurbaşkanlığı yapmış, Başbakan Yardımcılığı yapmış kişilerin "İyi gitmiyoruz, yanlış gidiyoruz. Otoriter bir rejim kurulmuştur. Özgürlük alanları daraltılmıştır. Hak ve hürriyetler kısıtlanmıştır. Kanunsuzluk, hukuksuzluk vardır." şeklindeki çıkışları da Hükûmeti çok ciddi endişeye sevk etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen selamlayın Sayın Subaşı.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Geldiğimiz noktada hukuk geriledi demeyeceğim, artık hukuksuz bir ortam vardır fakat ben, cesur insanların, muhalefet edenlerin bu cesur çıkışlarıyla bu rejimin sonunun geleceğine inanıyorum. Bu konuda hiç umutsuz olmaya gerek yok çünkü Gezi olayları, 8 Marttaki kadınların şiddete karşı duruşu ve eylemleri, AK PARTİ içindeki sağduyulu sesler ve ittifak arayışları gerçekten Hükûmeti kaygılandırmıştır.
Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.