GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:59
Tarih:20.02.2020

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

İYİ PARTİ Grubu adına, Bankacılık Kanunu Teklifi'nin 24'üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Dün Almanya'daki ırkçı saldırının ardından bugün de İdlib'de 2 şehidimiz olduğu haberini aldık. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.

Arkadaşlar, ekonomimiz şu an için kötü durumda. Tabii ki düzelir, Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir devlet fakat ekonomiyi düzeltmek mucizeyle olmaz, öncelikle yatırım ortamını iyileştirmek lazım. Yatırımcı güven ister, yatırımcı demokrasi ister, yatırımcı özgürlük ister.

Türk ekonomisine ve bugün geldiği noktaya baktıkça aklıma bir fıkra geliyor. Komik değil ama bence durumumuzu yansıtıyor.

Şöyle ki: Su kenarındaki bir kasabada bir papaz yaşıyormuş. Kasabaya yaklaşmakta olan sel ve fırtınaya karşı tüm kasabalı tedbir alırken, papaz "Tanrı bizi korur." diyormuş. Sular yükselmeye başlamış, halk kasabayı terk ediyormuş. Bir komşusu papaza "Papaz efendi, gel seni de götürelim, arabamızda yer var." demiş. Papaz efendi yardımı hâlâ Tanrı'dan bekliyormuş. Neyse, bir süre sonra kiliseyi su basmış, kayıkla gelenler olmuş "Papaz efendi, gel gidelim." demişler. Israrlara rağmen papaz efendiyi ikna edememişler; aksine, papaz onları inançsız ilan etmiş "Ben her gün Tanrı'ya dua ediyorum, o beni kurtarır." demiş. Su iyice yükselmiş, papaz çatıya çıkmış, sulardan uzakta Tanrı'nın yardımını beklemiş. En son helikopter gelmiş, merdiven sarkıtılmış "Papaz efendi, gel." demişler. Papaz efendi orada da Tanrı'yı beklediğini belirtmiş ve neticede boğulmuş. Fıkra bu ya, Tanrı'yla buluşmuş ve ilk olarak "Ulu Tanrı'm, sana o kadar inandım, güvendim, eksiksiz ibadet ettim ama senin yaptığına bak, beni kurtarmadın." demiş. Gür bir ses cevap vermiş: "Papaz efendi, önce haber yolladım, sonra araba, sonra da kayık yolladım; bunları kabul etmedin, çatıya çıktın; en son da helikopter yolladım, daha ne yapayım?"

İşte, Hükûmetimize de Allah muhalefeti gönderiyor, vatandaşları gönderiyor. İkazları ifade ediyoruz, şikâyetleri ifade ediyoruz ama ikazlara, şikâyetlere aldırmıyorsunuz; kendi bildiğinizin tek doğru olduğunu düşünüp size yardımcı olmaya çalışanları duymuyorsunuz, dinlemiyorsunuz.

Üretim olmayan ekonominin güçlenmesini nasıl beklersiniz? Fabrikaları kapatırsanız, dışarıya karşı ekonomik olarak asimetrik bir bağımlılık yaratırsanız, gençlere yeni iş sahaları açmazsanız ekonomi çökmeye başlar. Sonra "Nerede hata yaptık?" diye düşünür durursunuz ya da suçu dış güçlere atıp kurtulmaya çalışırsınız.

Örneğin, İngiltere'nin vazgeçtiği kamu-özel iş birliğiyle yapılan şehir hastaneleri. "Çok büyük, çok yeni, çok modern" diyerek vatandaşın semtine yakın hastaneleri kapatıp hastaları şehrin öteki ucundaki şehir hastanesine mahkûm ediyorsunuz. Madem çok büyük olunca çok iyi oluyor, o zaman size bir öneride bulunayım: Türkiye'deki tüm hastaneleri kapatın, Türkiye'nin merkezine yani Yozgat'ın Boğazlıyan ilçesine tek bir devasa hastane yapın -adına da "sağlık kent" mi dersiniz, "şehr-i şifa" mı dersiniz, ne derseniz deyin- tüm Türkiye'deki hastaları oraya getirip orada tedavi olmalarını bekleyin, Boğazlıyan'a da 16 şeritli yollar yapın. Büyük düşünün, şehir hastaneleri değil ülke hastanesi kurun. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, işin şakası bir yana "bilimde optimum" diye bir kavram vardır. Bir şeyin küçüğü verimli olmaz, büyüğü ise hantal olur, kullanışlı olmaz. Dolayısıyla uygun olan yani optimum olan bu ikisinin arasındadır. Hastaneler için de 200 ila 600 yatak büyüklüğünün optimum olduğuna dair bilimsel makaleler var ama maalesef bunlar yeterince dikkate alınmadı. Bankacılık Yasası'nı da uyarıları dikkate almadan, inatla, istediğiniz gibi Meclisten geçiriyorsunuz. Bununla bankacılıkla ilgili sorunların biteceğini düşünüyorsanız çok iyimsersiniz. Şu ana kadar pek çok konuda pek çok yasa geçirdik ama hâlâ halk yoksul; çiftçi, köylü, memur, esnaf perişan; gençler işsiz.

Söylenecek pek çok şey var ama tesiri yok. O nedenle sözü burada kesiyor, vatandaşlarımıza iyi dileklerimle Genel Kurulu selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)