| Konu: | Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 19.02.2020 |
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
176 sıra sayılı Yasa Teklifi hakkında söz aldım. Yine, bir torba yasa ve bu torbanın içine ekonomik çöküşün sonucunda nasıl düzeltiriz... Hemen hemen her gün düşünülüp karşımıza bir torbayla çıkılıyor ama şu yaşadığımız süreçte, bu torbaların içine ne koyarsanız koyun ekonomide bir karşılığı olacağını sanmıyorum. Çünkü neden "yaşadığımız süreç" diyorum? Türkiye hukuk güvencesini kaybetmiştir. Bakın, ben 19 Aralık 2019 tarihinde şu konuşmayı yapmışım: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Osman Kavala hakkında derhâl salıverilmesine ilişkin kararı uygulanmadığı gibi, sanıyorum uymamak için bağlayıcı kararı dolanma yolları aranmaktadır." Böyle demişim 2020 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Yasa Teklifi'nde. Bunu söylemişim ama ben diyorum ki: Dolanmak değil, bugün Cumhurbaşkanını dinledikten sonra, dolanmak ne kelime, tam bodoslama "Hukuk beni bağlamaz, ben ne dersem o." denmiştir. Yani bugün Türkiye farklı bir dönemece girmiştir. "Hukuku tanımıyorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini tanımıyorum, Ağır Ceza Mahkemesinin Gezi süreciyle ilgili verdiği beraat kararını tanımıyorum." diyebilmiştir ve bunu da bütün dünyanın gözü önünde yapmıştır. Gezi'yi sadece Cumhurbaşkanı tanımlamıştı, 2013 yılında, onun dışında da "Bu bir terör eylemidir, Hükûmeti devirmeye dönük bir eylemdir." diyen olmamıştı. Bugün aynı sözleri hem İnsan Hakları Mahkemesinin hem de Ağır Ceza Mahkemesinin kararlarına karşı diyebilmiştir, açıkça dünyaya da ilan etmiştir. Artık Türkiye'de hukuk güvencesini aramak son derece zordur, bu tür torba yasalarla da ekonomiyi düzeltmek neredeyse mümkün değildir. Vahim bir tabloyla bugün... Vahim tablo ilerliyordu ama bu kadar açık ve vahimini, yargı kararlarına karşı bodoslama "Beni bağlamaz." dendiğini hiç duymamıştık; asla kabul edilemez ve şahsım adına şiddetle kınıyorum.
Gezi sosyal bir olay. Sosyal olaylarda, hele böyle geniş katılımlı olaylarda devlet, eğer yatıştırıcı önlemler alamazsa, süreci doğru yönetemezse bu ülkede terörist barındığını biliyoruz, anarşist barındığını da biliyoruz tam da onların aradığı iklim hâline gelir.
Osman Kavala çağırıldığında yurt dışından çıkıp gelmiş bir iş insanıdır; devletine güvenmiştir, "Mademki çağırıldım, ifademi vermeye geliyorum." demiştir ama Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi, ne otobüs yakmıştır, otobüs yakan barbarlar içindedir ne de kaldırım taşlarını sökerek saldıranlardandır. Hukuk bunlarla ilgili irtibat ve delil arar; yargı demek ki bulamamış ki beraat kararı vermiş. Bunları tekrarlayarak, ilan ederek bu vahim tabloyla karşılaşmamız gerçekten son derece yanlış olmuştur.
Geçenlerde hemşehrilerimiz Finike portakalı göndermişler, hep birlikte tattık. Finike portakalını gönderen Belediye Başkanımız Mustafa Geyikçi'ye hepimiz adına teşekkür ediyorum ama ayrıca...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) - İzin verirseniz, önemli olduğu için bir iki cümleyle toparlayayım.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - O portakal paketlerinin içinde, Finike Meyve Üreticileri Tarımsal Birliği Başkanı Fahrettin Çağlayan Bey'in ve Finike Ziraat Odası Başkanı Halil Sarıçobanoğlu'nun da bir mektubu ve bilgi notu var. "Finike gibi dünyanın portakal konusunda en iyi iklimine sahip, en leziz portakalını üreten bu ovanın ortasından geçirilecek yol çok ciddi tehlike arz etmekte." Bunu koymuşlar mektup olarak ve haritalarıyla. Oysa bugün sahildeki yolun yıllar önce yapılmaması için çok direnilmişti "Bu kadar büyük yol yapılmasın." diye. Binlerce dönüm narenciye bahçesi zayi olmuştu. Yine, bu ortadan giden yol iklimi de değiştirecek bir tehlike arz etmekte.
Vaktim bittiği için ben bu konuyu sonrasında da tekrar gündeme getireceğim.
Saygılar sunuyorum. İyi akşamlar diliyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)