GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:19.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin 15'inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu madde, bilindiği üzere yürürlük maddesidir. Diğer birçok madde görüşülürken gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Meclis Genel Kurulunda çok ciddi tartışmalar yapıldı, itiraz edildi ancak komisyondan hiçbir düzeltme yapılmadan maalesef aynen geçti. Diyebiliriz ki, Türkiye'nin bugününü kucaklamayan, yaralarını sarmayan, sorunlarına çözüm aramayan bütçe aynen geçmek üzeredir. Neden bu bütçe sorunlarımıza çözüm olmuyor? Çünkü ekonomik ve sosyal çöküntüye Hükûmet inanmıyor, görmek istemiyor.

Tartışmalar arasında sıkça dile getirdiğimiz EYT'liler bütçede yok, 3600 ek gösterge yok, atanamayanlara çare yok; yoksulluğa, işsizliğe çözüm yok; tarıma, üretime, istihdam alanlarına yeterli destek yok; sosyal devlet ve demokrasi zaten söz konusu olmuyor. Çiftçi borçları için yapılandırma düşünülmezken yandaş şirketler için kaynaklar aktarılıyor. Ziraat Bankası tepkilerden çekinmese 500 milyon dolar ödeyerek Simit Sarayına ortak oluyordu. Yüz binlerce çiftçi borçları yüzünden köyünü terk edip büyükşehirlerde iş arıyor, traktörü haczediliyor. Hükûmetin tarım ürünleri ithalatı giderek artıyor. En hazini de iktidar kanadının sürekli "Her şey iyiye gidiyor." demesi ve hiçbir sorunu görmek istememesidir. Şatafat, saltanat ve israf fütursuzca sürüyor.

AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kanal İstanbul için "asrın projesi, milletin projesi" diyor. Peki milletin projesinde millet nerede? İstanbul halkını temsil yetkisi olan Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İmamoğlu'na "Otur oturduğun yerde, sen anlamazsın." deniyor; bilimsel tartışmalara ve çevre uyarılarına duyarsız kalınıyor; "Sonra açıklayacağım, çok sükse yapacak." deniyor; halka açıklanmıyor, halkı ikna etmek için hiçbir çaba harcanmıyorsa buna nasıl "milletin projesi" diyebiliyorsunuz? İşte, tam da sorun burada. Kamu yatırımlarını "büyük" "küçük" "çılgın" olarak adlandırabilirsiniz ama kamu yatırımları bütçenin hizmet ettiği, emrine sunulduğu halkın önceliklerine göre sıralandırılır. İşleyen demokrasilerde halkla ya da temsilcileriyle tartışılarak ikna edilmeye çalışılır. Eğer bir yatırım, bırakın risklerini, çok yararlı olsa bile yine sıralama yanlış ve yersizse o proje ve yatırım daha fazla yokluğa ve yoksulluğa neden olur. Sazlıbosna Mahalle Muhtarı Oktay Teke "2009 yılında araziler metrekaresi 8-10 TL iken 150-170 TL'ye çıktı, el değiştirdi." diyor. Belli ki rant projesine dönüşmüş. Ayrıca Kanal İstanbul Montrö Boğazlar Anlaşması'nı işlemez hâle getirecektir. Asrın projesi, asrın sorunu olarak karşımıza çıkacaktır.

Tank Palet Fabrikasının BMC ve Katar ortaklığına veriliş biçimi nedir? İhale yapılmadı. O zaman halka nasıl verildiğine dair bilgi vermediniz; bunu sorunca "Sizin, ülke kalkınacak diye ödünüz kopuyor." denildi. "Katar ortaklığı nereden çıktı?" sorusuna "Siz terörün başının ezilmesine karşı mısınız?" diye soruldu dün.

Sayın milletvekilleri, bunların hiçbirisinin cevabını, ne olup bittiğini siz de bilmiyorsunuz. Kimsenin ne gelen torba yasalardan ne de gelen bütçenin ayrıntılarından haberi yok. Ne Tank Palet Fabrikası hangi usulle verildi ne de Kanal İstanbul'un ihtiyaç sıralamasının en başına konulma nedeni nedir, kimse bilmiyor.

Bütçe hakkı, kralın yetkilerinden feragat ettiği ve hukukun üstünlüğü adına öncü bir anlaşma sayılan 1215 tarihli Magna Carta'yla başlamış sayılmaktadır. Bütçe hakkı bir yurttaşlık hakkı sayılmaktadır. Yüzlerce yıldır parlamentolar bütçeyi denetleyip sorgulamaya başlamıştır. Bizde ise vergi ve bütçe hakkı 1876 Kanun-ı Esasi'yle Meclis-i Umumiye verilmiştir. Batı'da olduğu gibi kanuni dayanağı olmadan kimseden vergi toplanamayacağı, devlet gelir ve masraflarının denetimi ve kesin hesap yasası hükme bağlanmıştır.

1862 tarihli İrade-i Seniye'yle Padişah Abdülaziz tarafından kurulan Sayıştay denetimi bugüne kadar başarıyla sağlamıştır. Bugüne kadar dünyayla entegre bir biçimde bütçe hakkı ve denetim mekanizmaları işliyordu. Bugün ise bu sistemde sorgulama ve denetim mekanizmaları artık neredeyse yok seviyesindedir. Yaşanan yoksulluğun, işsizliğin, üretimden uzak yaşamın, israf ve savurganlığın kaynağında bunlar yatmaktadır. Daha açarsak nedir onlar ? Hukuksuzluk ve adaletsizliktir. Her torba yasada anayasa maddelerini ihlal ediyorsunuz. Anayasa hukukunu yok sayıyorsunuz.

Tarafsızlık yemini eden Cumhurbaşkanı hiç tarafsız olamadı. Yargı ve yasama, yürütmeyi denetleyemediği gibi yürütmenin yargı ve yasamayı kontrol ettiği, otoriter, totaliter, işlemeyen bir sistem yaratılmıştır. Aksayan her yanlışı düzeltebilirsiniz. Ekonomik zorlukları aşabiliriz ama hukuk ve adaleti yok saymanın vebali büyüktür, telafisi zor ve maliyeti ağırdır.

En mühimi "Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" kenar başlıklı 11'inci maddesi şöyle diyor: "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." Gelin görün ki Anayasa'nın sürekli ihlal edilir hâle geldiği bir ortamda, yargı organları bile Anayasa hükümlerini, Anayasa Mahkemesi kararlarını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamaktan imtina etmeye başlamıştır.

Anayasa Mahkemesi, verdiği 6 Aralık 2019 tarihli karara uymayan ağır ceza mahkemesinin karara uyması, aksi halde hak ihlali ve Anayasa ihlalinin devam etmiş sayılacağına ilişkin karar almak zorunda kalmıştır.

Son olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Osman KAVALA hakkında derhal salıverilmesine ilişkin karar uygulanmadığı gibi sanıyorum uymamak için bağlayıcı kararı dolanma yolları aranmaktadır. Geçen haftalarda tecrübeli hukuk hocası Profesör Fikret Eren konferansta şöyle seslenmişti: "Devlet, denetlenemiyorsa azgın bir makinaya dönüşür; bir tsunami, kasırga olabilir. Ancak kuvvetler ayrılığıyla, bağımsız yargı ve yasamayla, denge denetleme ve fren sistemleriyle hukuk devleti kurulabilir ve yargı hakkaniyetin kıblesidir." demişti.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz ki bütçe, yaraya merhem, derde deva değildir. Deniz bitmiştir, sonrasını belli ki borç ve faizle çevireceğiz. Ancak "Her şey çok iyi gidiyor, her şeyi Cumhurbaşkanı bilir, ne yapıyorsa doğru yapıyor." demeye devam ederseniz tsunami bizi kötü çarpacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)