GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:19.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin 14'üncü maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Evet, bu madde yetki maddesi. Sayın milletvekilleri, bu ucube sistemde bakanlıklara bir ihtiyaç var mı diye sormak istiyorum. Tüm bakanlıklar aslında lağvedilmeli. Neden mi? Cumhurbaşkanına verilen yetkiler zaten onları etkisiz eleman hâline getiriyor. Danışmanlar, kurullar, ofisler, bilmediğimiz başka kurumlar var zaten. Ha, bu zamanda gerçekten bürokrat olmak çok zor bir şey, kolay değil, kimin ne yaptığı belli değil çünkü. Ha, bu arada kraldan çok kralcı valilere de rastlıyoruz. Devletin adamı olduklarını unutup adamın adamı olmayı tercih eden valilere sesleniyorum, özellikle de Çorum Valisine: Çorum'la ilgili bilgi almak üzere kendisini telefonla aramama rağmen geri dönüş yapmadı. Bu nasıl bir anlayıştır, buradan sormak istiyorum.

Evet, değerli milletvekilleri, KHK'ler yeni sisteme geçiş için teknik düzenlemeler gibi gösterilse de tek adam, tek yetki sistemini yasallaştırdı. Zamanın elverdiği ölçüde birkaç küçük örnek vermek istiyorum; mesela, yükseköğretim kurumlarıyla ilgili. Öğretim elemanlarının kadroları hakkında üniversitelerin saklı kadrolarının serbest bırakılmasında tek yetkili Cumhurbaşkanı oldu. Öyle, artık ilgili üniversitenin, YÖK'ün, Maliye Bakanlığının, Devlet Personel Başkanlığının görüşlerinin alınmasına gerek yok çünkü Cumhurbaşkanı en iyisini bilir. Üniversitelere bağlı olarak fakülte, enstitü ve yüksekokul kurma, bu birimlerle ilgili olarak birleştirme, kapatma, bağlantı ve isim değişikliği yapma yetkisini Cumhurbaşkanı kullanacak. YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığının görüşünün alınması koşulu bitti artık, Cumhurbaşkanından daha iyi mi bilecekler? Eğitimi bu kadar iyi anlayan Cumhurbaşkanına helal olsun. Hatırlayın, TEOG'u bir gecede kaldırmış, Millî Eğitim Bakanı ertesi gün öğrenmişti basından. Çok devrimci bir Cumhurbaşkanımız var.

Evet, patent konusu var değerli milletvekilleri. Bir buluşun iyi veya kötü olması ihtimaline göre lisans verilmesine Cumhurbaşkanı karar verecek, ilgili bakanının önermesi hükmü kaldırıldı. Yahu, her konuda uzman Sayın Cumhurbaşkanı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Öyle her şey üniversite diploması da değil.

Kolluk Gözetim Komisyonunu doğrudan Cumhurbaşkanı atayacak. Adalet Bakanlığı artık aday belirlemek için baroları, üniversiteleri araştırmayacak. Ya, yüksek yargıyı, HSK ve Anayasa Mahkemesi üyelerini hemen hemen, zaten o atamıyor mu? Kendisi atadığı için de Anayasa'da "bağımsız ve tarafsız yargı" denmiyor mu? Hazreti Ömer adaleti maşallah diyorum.

Bakın, bu çok önemli: Zemin yapısı ve üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların belirlenmesinde doğrudan Cumhurbaşkanı yetkili olacak. Ya, bizim Cumhurbaşkanımız doğuştan mühendis.

Yedek subay yetiştirme süresini o belirleyecek. 20-41 yaş aralığında olan askerlik çağı da Cumhurbaşkanının kararıyla beş yıla kadar uzatılabilecek ya da kısaltılabilecek. Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum, efendim, Millî Savunma Bakanlığının teklifi koşulu kaldırıldı. Koskoca Başkomutan tabii, Genelkurmay ve Millî Savunma ona bağlı, astları, onlardan mı görüş alacak?

Askerî yasak bölgelerin kurulup kaldırılmasında tek yetkili Cumhurbaşkanı. Yasak bölgeler konusunda ihtisas sahibi zaten o.

Polisin yapacağı istihbarat faaliyetlerinin usul ve esaslarıyla ilgili yönetmeliği Cumhurbaşkanı çıkaracak. Kimseye güvenemez, ağzı yandı geçmişte.

Damga vergisi, harçlar ve gümrük tarifeleri, emlak vergisiyle ilgili Bakanlar Kurulunun yetkisi yok artık, tek yetkili Cumhurbaşkanı. Sayın Cumhurbaşkanı, kendileri vergi uzmanıdır.

Türk vatandaşlığına alınma ve Türk vatandaşlığından çıkarılmayla ilgili işlemlerde yalnızca Cumhurbaşkanı yetkili artık. İstediğini vatandaş yapar, istediğini vatandaşlıktan çıkarır zatımuhterem.

Suriyelilerin seçim öncesi evlerine dönmelerini sağlamaktan bahsederken bugünlerde Suriyelilerin yine vatandaşlığa alınacağından bahsediyor, "Ortalıklarda gezinmesinler." diyor. Duyumlara göre, dostu Trump ricada bulunmuş; çok iyi dostlar ikisi, kıramaz, Trump'ı asla kıramaz. "Hangi ülkelerde var? Böyle şeker dağıtır gibi vatandaşlık veriyoruz." diyor bazıları. Diğer ülkeler bizi kıskanıyor, onlara söylüyorum; bizim gibi gönlü geniş, ufku geniş bir Cumhurbaşkanları yok onların. Yağma Hasan'ın böreği bu ülke nasıl olsa, gelen vuruyor giden vuruyor alışığız biz sayın milletvekilleri.

İzmir ili Bornova ilçesi -ben buna takıldım, onun için söylüyorum- Ergene Mahallesi'nde 1.950 metrekare yani 2 dönüm büyüklüğünde bile olmayan bir arsaya ilişkin imar planı değişikliği kararının Cumhurbaşkanı tarafından alındığı bir hükûmet sisteminden bahsediyoruz, örneği yeryüzünde yok. "2 dönümlük arsa üzerinde karar alma yetkisini Cumhurbaşkanına bırakan bir sistemin rasyonel ve etkili bir şekilde işletilmesi mümkün müdür?" diye size sormak istiyorum. Türkiye'nin büyük problemleri varken bu konulara Cumhurbaşkanının zamanı yeter mi? Özellikle akçeli işlerde Sayın Cumhurbaşkanı kimseye güvenmiyor anlaşıldı da biz kendisine nasıl güveneceğiz?

Basında yer alan haberlerde geçen yıl Cumhurbaşkanının önünde imzasını bekleyen 4.500 evrak bulunduğu yazılmıştı, şimdi ne kadar bilemiyorum. Böyle bir çalışma takvimiyle, alınan her bir karara yeterince zaman ayrılıp ayrılmayacağı, konulara gerektiği gibi nüfuz edilip edilmeyeceği üzerinde düşünülmesi gerekir sayın milletvekilleri.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın nevi şahsına münhasır bir hükûmet sistemi olan ucube sistem üzerinden bir buçuk yıl geçti. "Güçlü hükûmet" "güçlü Meclis" "güçlü yargı" "istikrar" ve "Türkiye uçacak." söylemleriyle devreye sokulan sistem tam bir keyfîlik rejimini getirdi. Ne Hükûmet ne Meclis ne de yargı güçlendi. Bırakın güçlenmeyi, devletin omurgası eğilip büküldü, omurga parçalanmak üzere.

Güçlerin tekeli bir kişinin uhdesinde, hem siyasi parti Genel Başkanı olacaksınız hem de Cumhurbaşkanı. Sonuçta ne oldu? "Ben demek, parti demek; ben demek, millî irade demek; ben demek, millet demek; ben demek, devlet demek." zihniyetiyle asrın lideri "İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım dörtlü zirve yaptık." dedi. Şaşırdınız mı? Hayır. Bir buçuk yılda Cumhurbaşkanı, saraydan devleti yönetmek yerine, kâh yurt dışı gezilerinde kâh yurt içi seçim meydanlarında parti mitingleri yapmak, partililerle toplantı yapmak, muhalif parti liderlerine had bildirmekle zamanını geçiriyor. Cumhurbaşkanı yani yürütmenin başı Hükûmet işlerini part-time yapar hâle geldi. Tabii, bu durumda da Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve kültürel durumu maalesef ortada.

Cumhurbaşkanı, Anayasa'ya göre resmen herkesin ama fiilen yalnız kendi partisinin Cumhurbaşkanı. Bu, akıl dışı bir durumdur sayın milletvekilleri. Bu kürsüden tarafsızlık yemini eden Cumhurbaşkanından tarafsızlık beklemek bir milletin en masum ve en meşru talebidir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Dahası, her konuda her zaman, her fırsatta değil de yeri ve zamanı gelince konuşan bir Cumhurbaşkanını talep ediyor vatandaşlarımız.

Evet, değerli milletvekilleri, Türkiye, tam anlamıyla, parti devletini de arkada bırakarak şahıs devleti hâline gelmiştir. Türkiye'nin geleceğini kurtarmanın tek yolu, bir an önce iyileştirilmiş parlamenter sisteme dönmektir. Evet, Sayın Cumhurbaşkanının da iyiliğine olacaktır bu durum.

Ben buradan Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisine bütçe hak ve yetkisini iade ediniz. Bu, ülkemiz için çok daha iyi olacaktır, bütçeyi artırabilmek, eksiltebilmek veya belli konularda bütçeye katkıda bulunmak için.

Evet, sayın milletvekilleri, bu ucube sisteme başından beri karşı olduğumuz gibi, bütçe açıklarının giderek arttığı, yatırımlar için ayrılan payın azaldığı, vergi adaletsizliğinin had safhaya vardığı, vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına cevap vermeyen ve sürdürülebilir bir yapı arz etmeyen bu bütçeye "hayır" diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)