GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:34
Tarih:15.12.2019

CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifi kapsamında Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hanımefendiler, beyefendiler; dış politikada son zamanların en güncel konusunu Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkilerde yaşanan gelişmeler oluşturuyor. Amerika Birleşik Devletleri Kongresinde önce Temsilciler Meclisinde, sonra Senatoda birbiri ardına gelen karar tasarıları, komisyonlardan ve Genel Kuruldan geçen kararlar, bunların nitelikleri, bağlayıcı olup olmadıkları, Türkiye'ye nasıl tesir edeceği gibi tartışmalar bu gelişmeleri izliyor. Ardından da kabul edilen tasarılar tarafımızdan kınanıyor, "Yok hükmündedir." deniyor, böylece bir dış politika başarısı gösterildiği sanılıyor.

Amerika Birleşik Devletleri Senatosu tarafından bu hafta 1915 olaylarıyla ilgili olarak kabul edilen karar bir ilktir. Dışişleri Bakanlığı geçmişinden gelen bir birikimle bunu özellikle dikkatinize sunmak isterim. Her Dışişleri Bakanlığı mensubu kariyerinin bir döneminde mutlaka böyle bir karar tasarısının engellenmesi için çalışmış, mesai harcamış ve sonunda başarıyla engellenmesinde de bir rol oynamıştır. O kadar ki 2015 yılında, 1915 olaylarının 100'üncü yıl dönümünde dahi Amerika Kongresinde böyle bir karar tasarısının geçmesi mümkün olamamıştır ama eskiden geçirilmesi mümkün olmayan tasarılar bu defa Amerikan Kongresinden birbiri ardına geçiriliyor. Bunun nasıl olduğunu sormaya gerek bile duymuyorum. Zira, bu durum, Türkiye'nin artık uluslararası toplum nezdinde ne kadar yalnız kaldığının somut göstergesi olarak durumumuzu çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir. Bu durum bir başka gerçeği daha gözler önüne sermektedir, o da Amerika'da lobi şirketlerine harcanan milyarlarca doların, bir diğer deyişle, vatandaşlarımızın vergileriyle karşılanan fonların hiçbir işe yaramadan çöpe gittiği gerçeğidir; bu gerçek, bütçeye bakıldığında da net olarak görülüyor. Ermeni soykırımı gibi iddialarla mücadele başta olmak üzere, Türkiye karşıtı birçok alanda görev yapan Araştırma ve Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün 2019 yılında 11,2 milyon lira olan ödeneği 2020 yılı bütçesinde önümüze 5,9 milyon lira olarak gelmiş durumda. Bu Genel Müdürlüğün bütçesini yarı yarıya keserseniz, Dışişleri Bakanlığı içindeki hizmet gerekçesi ve hedefleri Türkiye aleyhine sürdürülen propaganda ve eylemlerle akademik, siyasi, diplomatik, kültürel ve hukuki alanlarda mücadele etmek olan bir Genel Müdürlüğün bu mücadeleyi sürdürebilmesini nasıl sağlayabilirsiniz?

Peki, bütçe dışında, başka, Hükûmet unsurları tarafından Amerika'da yine benzer maksatlarla harcanan ve üstelik Donald Trump'a yakın isimlerin lobi şirketlerine oluk gibi akan milyonlarca doların karşılığında elde edilen sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır ise bu mudur başarılı dış politika, başarılı iletişim ve lobicilik faaliyeti? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, lobicilikten söz ederken şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Türkiye'de "lobi" sözcüğünün doğru anlaşılamadığına ilişkin kanaatler giderek güçleniyor. İktidarın hoşuna gitmeyen bir gelişme olursa hemen bunun bir lobi faaliyeti olduğu iddiası ortaya atılıyor. Son olarak yeni bir lobi daha çıktı ortaya, o da Montrö lobisi. Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini oluşturan en önemli belgelerden biri Lozan Anlaşması ise diğeri de 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi'dir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasıyla ilgili olan bu iki anlaşma âdeta Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu belgeleri gibi addedilen uluslararası hukuk araçlarıdır. Ne mutlu ve ne gurur verici bir durumdur ki, bu anlaşmalar zamanında imzalanmış ve ülkemizin uluslararası hukuka dayalı şekilde çıkarları gözetilmiş, garanti ve güvence altına alınmıştır. Montrö'nün lobisi olmaz, olsa olsa bu anlaşmadan kurtulmak isteyenlerin Montrö fobisi olabilir. (CHP sıralarından alkışlar) Fobiyse tehlikeli bir davranış bozukluğudur ve bundan muzdarip kişilerin de tedavi edilmesi gerekir ama bütün bunlardan daha vahim olan, Montrö Anlaşması'nın lafzının ve ruhunun anlaşılmak istenmemesidir.

Kanal İstanbul Projesi için yapılan Çevresel Etki Değerlendirmesi başvuru dosyasına baktık. Hoş, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde ÇED raporları dikkate alınmış olsaydı, bugün, İstanbul'un silüeti bozulmamış, deprem toplanma alanlarına AVM'ler yapılmamış, Karadeniz yaylaları tahrip edilmemiş, Kaz Dağları'nın cennet gibi doğası da korunmuş olacaktı. (CHP sıralarından alkışlar) Ama biz yine de dosyaya baktık "Acaba projenin gerekçesi olarak ne ileri sürülmüş?" dedik. Deniliyor ki: "Günümüzde gemi trafiğindeki artış, teknolojik gelişmeler sonucu gemi boyutlarının büyümesi ve özellikle akaryakıt ve benzeri diğer tehlikeli, zehirli maddeleri taşıyan gemi, tanker geçişlerinin artması dünya mirası kent üzerinde -burada, İstanbul kastediliyor- büyük baskı ve tehdit oluşturmakta, İstanbul Boğazı'na alternatif bir geçiş güzergâhının planlanmasını zorunlu hâle getirmektedir." Bunun üzerine, bu defa, İstanbul Boğazı'ndan gemi geçişlerine bakalım dedik, bunun için de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü verilerini inceledik. Bir de ne görelim; Bakanlığın Deniz Ticareti Genel Müdürlüğünün verilerine göre, İstanbul Boğazı'ndan geçen gemi sayıları 2007 ile 2017 yılları arasında yüzde 24 oranında azalmış. 2007 yılında geçen gemi sayısı 56.606, her yıl azalan şekilde giden rakamlar 2017 yılında 42.978'e düşmüş. Demek ki ÇED raporu yanlış bir bilgilendirme yapıyor, demek ki İstanbul Boğazı'ndan geçen gemi sayısı azalıyor. Dolayısıyla, Kanal İstanbul'un bu açıdan gerekçelendirilmesinde hiçbir haklılık payı yok. E, yok tabii.

ZAFER IŞIK (Bursa) - Gemi "size"ları?

AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) - Zira, projenin başka hedefleri var, bu hedefler de zaten kamuoyunda iyice ortaya döküldü, tartışılmaya da başlandı; ben bunlara girmiyorum.

Değerli milletvekilleri, uluslararası hukuk dış politikanın temel dayanaklarından biridir. Montrö Anlaşması'nın 28'inci maddesine göre ticaret gemilerinin İstanbul ve Çanakkale Boğazları'ndan serbest geçiş hakkı vardır ve bu hak hiçbir şekilde engellenemez. Yani daha açık söyleyeyim: İstanbul Boğazı'na sözde bir alternatif inşa edilmiş olması Boğaz'ın statüsünü değiştirmez. Kanalın açılması, Boğaz'ın "boğaz" olarak tanımını değiştirmez. Esasen, Montrö Sözleşmesi, aslında "Boğazlar" tabiriyle Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı bütünlüğü içindeki bir bölgeyi tanımlamakta ve belirlemektedir. Bu hâliyle de Ege Denizi ile Karadeniz arasındaki ulaştırmayı düzenler. Dolayısıyla, İstanbul Boğazı'ndan ticari gemilerin geçiş hakkını engellemek ve trafiği başka bir kanala yönlendirmek, üstelik ücretsiz geçiş yerine bir de üstüne kanaldan geçiş için para almak hukuken mümkün değildir. Hâl böyle olunca, ister istemez TOKİ faaliyetleri ile dış politikayı harmanlamayı başarı sanan çevrelerde bir Montrö fobisi olduğu anlaşılıyor. Ben, bu fobinin sebebini anlayabilmiş değilim. Montrö'yü ortadan kaldırmanın ise Türkiye'nin kendi kendine egemenlik haklarından vazgeçmesi sonucunu doğuracağını, Lozan ve Montrö'yle kurulmuş olan o hassas ve bize bağımsız ve egemen haklar tanıyan dengenin de ortadan kalkmış olacağını şimdiden kayıtlara geçirmek isterim. Bunun da hiçbir süksesi yoktur. Sükse yapacağız derken bağımsızlık ve egemenliğimize olan tehditleri nüks ettirmeyelim. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığı bütçesinin dramatik biçimde azaldığını ancak Millî Savunma Bakanlığının bütçesinin hızla arttığını dile getirmiştim. Bunun da masada değil, sadece sahada kuvvetli olmak anlamına geldiğini, diplomasi yerine militarizmin, yumuşak güç yerine askerî gücün öne çıktığını vurgulamıştım. Buna, geçen yıl Dışişleri bütçesinin yüzde 40 arttığı cevabı verildi. Bu, hiçbir şekilde, bu yıl Dışişleri bütçesinde sadece yüzde 1,76 artış olmasını meşru ve haklı göstermez.

Her gün çeşitli uluslararası aktörlerle ilişkilerimizin yeniden sınandığı ve çoklu ilişkiler kurmamızın elzem hâle geldiği sırada, Türkiye'nin diplomasiye her zaman olduğundan daha çok ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç, zaten, en başta Amerika Birleşik Devletleri Kongresinde kendisini gösteriyor.

Bugün, iki önemli Bakanlığımızın bütçelerini konuşuyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin aynı güne denk gelmesi hoş bir tesadüf oldu. Zira, dış politika konusunda ciddi bir eğitime ihtiyaç var. "Dış politika" dendiğinde, hemen herkes bir kanaat belirtmeye kalkıyor, genellikle hesaba kitaba dayanmayan, gönüllere hoş gözüken sloganlar kullanılarak prim yapılmaya çalışılıyor ve bütün bunlar iç politika için kullanılmak isteniyor. Bu yaklaşım sakıncalıdır değerli milletvekilleri. Bu yaklaşımla, kamuoyu gerçekçi olmayan hedeflere şartlanmakta, akılcı bir dış politika izlenmesine de ipotek konulmaktadır. Dış politikada yapılacak değerlendirmelerde doğru ile yanlış arasındaki farkın çok ince olduğunu bilmek gerekir. Yanlış, bazen bir ülkenin varlığını bile ortadan kaldırabilecek sonuçlar doğurabilir. Bunun için, dış politikayı hafife almamak, ciddi olmayan, yeterli incelemeye dayanmayan, hele hele spekülatif mahiyetli zihinsel deneyimlerden kaçınmak; gerçekçi, soğukkanlı ve sağlıklı değerlendirmelerle adım atmak gerekir. Bunu yapacak olan kişi Dışişleri Bakanıdır, bu sözüm size Sayın Bakan. Zira, sizin omuzlarınızda fevkalade önemli bir sorumluluk var. Sadece doğru dış politikayı üretmek değil, doğru dış politikayı bilmeyenleri de eğitmek sizin vazifeniz. Zira, artık bu konularda yeterli birikim ve deneyime sahip olmuş olmanız gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

Ne de olsa, an itibarıyla, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Dışişleri Bakanlığı koltuğunda en uzun süre oturan şahsiyetler sıralamasında 3'üncü duruma yükselmiş bulunuyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunda alkışlanacak bir taraf yok, bu sorumluluğun gerekliliğini hatırlatıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Başarı var, başarı. Bravo!

AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) - Bravo(!) 3'üncü olması ne kadar sorumluluk gerektiğini gösteriyor aslında.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Başarı... Başarı...

AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) - Bunun başarıyla alakası yok; bu, tarih meselesidir. Beraber olduğu kişilerle mukayese etmiyorum, merak etmeyin.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Başarı ödüllendirilir.

BAŞKAN - Konuşmacının konuşmasını bölmeyelim arkadaşlar.

AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, dış politika hatalarını ve eksikliklerini sadece bütçe vesilesiyle değil, önümüzdeki dönemde her fırsatta dile getirmeye devam edeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)