| Konu: | 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 12.12.2019 |
CHP GRUBU ADINA TACETTİN BAYIR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir soruyla başlamak istiyorum: Türkiye'nin ulusal bir enerji politikası var mıdır? Bence Türkiye'nin ulusal çıkarlarını ve kamu yararını gözeten bir enerji politikası olduğunu söylemek mümkün değildir. Yıllardan beri uygulanan ve hâlen uygulanmakta olan, enerji sektörünü sadece bir rant alanı olarak gören mevcut politikayla, kamu kurumlarının "özelleştirme" adı altında âdeta talan edildiği, tüketicinin enerjiye çok yüksek bedelle erişebildiği, sıklıkla kesintilerin yaşandığı ve enerji alanında büyük oranda dışa bağımlı bir enerji sektörü yaratılmıştır. Bu politikanın, ulusal çıkarlarımız ve kamu yararı doğrultusunda işlev görmediği açıktır ve kökten değiştirilmesi gerekmektedir.
İsterseniz gelin, hasta olan ülke ekonomimizin bir röntgenini çekelim birlikte. Üretime dayanmayan, hormonlu ekonomik büyümenin yan etkileri hızla kendini gösteriyor. İğneden ipliğe yapılan zamların ardı arkasının kesilmemesi, işsizliğin önlenememesi ve cari açığın tırmanması ve Türk lirasındaki soluksuz değer kaybının sürmesiyle birçok sektörde tablo daha karanlık bir hâl aldı. Türkiye ekonomisindeki daralma ve istihdam kaybı, her geçen gün artmaya devam etmektedir. İşsizlik ve yoksulluk kıskacında kıvranan vatandaşlarımız geçimini sürdürebilmek için iş gücüne katılmak isteseler de ne yazık ki istihdam hakkından yararlanamıyorlar. Türkiye ekonomisindeki daralmanın istihdama çok yönlü etkisi ve ağır tahribatı olduğu açıktır.
AKP iktidarı döneminde ekonomik büyümenin başaktörünün inşaat sektörü olduğu herkesin malumu. Bu, aynı zamanda iktidarın kendi sermaye sınıfını yaratma ihtiyacını karşılayabilecek en uygun sektördü aslında. İnanılmaz büyüklükteki ihaleler, o güne dek apartman müteahhitliğinden öte iş yapmamış yandaşlara dağıtıldı. Yol ve köprü yapmayı bir övünç kaynağı olarak görenler, yolları yaparken de ne yazık ki verimli tarım arazilerini ve zeytinlikleri ezip geçenler, hızlı trenin lafını dolaştırıp duranlar, arada trenler devrilirken demir yollarına hatırı sayılır bir tek metre ilave edemediler.
Küçülen Türkiye ekonomisi krizin etkilerinin çok daha şiddetli hissedilmesine yol açıyor, faturayı ise yine emekçiler ödüyor. Hâl böyle iken, bir tarafta vatandaş üç kuruşla geçinmeye çalışırken emekliliği hak ettiği hâlde "Ekonomi kaldırmaz." diye emekliliği gasbedilenler, diğer tarafta da saraylarda, yazlıklarda, lüks makam araçlarıyla israf yapanlar. Uçan sarayımızdan sonra şimdi bir de yüzen sarayımız var. Günahtır, yazıktır! Hiç arzulamadığım hâlde, söylerken bile rahatsız olduğum gerçek, Türkiye ekonomisi çöküşün eşiğindedir arkadaşlar. İstihdam yaratmadığı hâlde büyüdüğünü iddia eden, maliyet enflasyonunu dindirmediği hâlde cari açığı düşürmekle övünen bir ekonomi yönetimi sanayide bahar rakamlarını açıklamaktadır. Oysa yaşatılanlar tam bir kara kıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Durgunluk nedeniyle üretimin azalmasından kaynaklı ham madde ithalatı düşmekte ve alışveriş azalmaktadır. Üretim dip noktada olduğu için ithalat rakamlarımız da düşmektedir. İnşaat üzerinden büyüme efsanesi yaratanlar, daralma ve istihdam kaybına neden olmuşlardır. Bina inşaat sektöründe bir yılda 39 bin iş yeri kapanmıştır. Bunun sonucunda aşırı dış borçlanma, ekonominin dolarkolik hâle gelmesi, Türkiye'nin küresel piyasalarda yarışma gücünü kaybetmesi bütçe disiplinimizi bozdu. Türkiye, dünya kırılgan ekonomiler liginde ilk 5'ten düşemez hâle geldi.
Sevgili arkadaşlar, 2020 yılına girerken kışlık saraylarda oturanlara para çok; para yazlık saraya var, para yüzen saraya var, para uçan saraya var; bunlara gelince para çok ama gel gör ki asgari ücretliye para yok, emekliye para yok, emekçiye para yok, çiftçiye para yok, EYT'liye para yok. Neden yok? Çünkü onlara gelince para yok, para bitiyor ama itibara gelince para çok.
Değerli arkadaşlar, bu salonda bulunan birçok ak saçlı ilk ve ortaokul öğreniminde bir şeyi hatırlayacak, bir nostaljiyi hatırlatmak istiyorum size. Yerli Malı ve Tutum Haftaları yaşardık biz çocukluğumuzda, bize yerli malının önemi anlatılırdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bayır, tamamlayın sözlerinizi lütfen.
TACETTİN BAYIR (Devamla) - Bize Yerli Malı ve Tutum Haftalarında üretimin ve yerli malının önemi anlatılırdı. Bugün, geldiğimiz noktaya baktığımız zaman her şeyimiz ithal edilir noktaya geldi. Yerli üreticiyi, çiftçiyi aç, susuz bıraktık. Bu anlamda, ben Yerli Malı ve Tutum Haftalarının Millî Eğitim müfredatına tekrar konulmasını, tasarrufun ve yerli malının öneminin eğitimde tekrar verilmesini talep ediyorum. Yerli malı yurdun malıdır. İşsizliğin çözümü yerli malı tüketmekten geçmektedir. Bu anlamda, unutturulan; fıstık, fındık yeme partileri hâline getirilen Yerli Malı Haftası Meclis adına hepimize hayırlı olsun diyorum.
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)