GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:29
Tarih:10.12.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bütçe kanun teklifine ilişkin Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay için söz almış bulunuyorum.

Anayasa Mahkemesi ilk kez 1961 Anayasası'nda yer almış ve 44 sayılı Kanun'la 22/4/1962 tarihinde kuruluşunu tamamlamıştır. Anayasa Mahkemesi, kanunların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün Anayasa'ya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetler. Anayasa'da sayılan kişileri görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Ayrıca siyasi partilerin kapatılması hakkındaki davalara bakmak, siyasi partilerin gelir kaynakları ve giderlerine ilişkin hesapları incelemek ve Anayasa'yla verilen diğer görevleri yapmakla yetkin kılınmıştır. 1982 Anayasası'yla, yetkileri muhafaza edilmekle birlikte, kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerin de Anayasa'ya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetleme yetkisi verilmiştir. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasıyla bireysel başvuruları karara bağlama yetkisi verilmiş, 21 Ocak 2017 tarih, 6771 sayılı Yasa'yla yapılan değişiklikler sonrasında ise Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini şekil ve esas bakımından Anayasa'ya aykırılık iddialarını inceleme yetkisi verilmiştir.

Bu kanuna göre en çok on iki yıl için görevlendirilen 15 üyenin 12'si Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanıyor, 3 üye de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından belirleniyor. Sonuç olarak 15 üyenin seçilmesinde Cumhurbaşkanının doğrudan ya da dolaylı etkisi bulunmaktadır. Bu 15 üye arasında hiçbir kadın bulunmaması da ayrı bir eleştiri konusudur. Bu süreçte rejimin en önemli denetim mekanizması olan Anayasa Mahkemesinin görevini yeterince yerine getiremediğini ve güven aşınmasından payına düşeni aldığını söyleyebiliriz.

1862 tarihinde Sultan Abdülaziz tarafından kurulmuş olan Sayıştay, 1876 Anayasası'nda anayasal bir kurum hâline getirilmiştir. Cumhuriyet Dönemi'nde de 1924 Anayasası ile yeniden anayasal kimliği tanımlanmıştır. Anayasa'da Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olduğu ve devletin bütün gelir ve giderlerini denetlemekle görevlendirildiği açıkça belirtilmiştir. 1961 Anayasası'nda muhafaza edilmiştir, işlevlerine kavuşturulmuştur; 1982 Anayasası'nın 160'ıncı maddesine göre Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamında, kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlendirilmiştir. 2003 ve 2006 yıllarında yapılan değişikliklerle Sayıştayın görev alanı daha da genişletilmiştir. Avrupa Birliğine uyum sürecinde yeniden şekillenen kamu mali yapısı, Sayıştay Kanunu'nda değişikliği zorunlu hâle getirmiştir. 2010 yılı sonrası yetkileri daraltılmaya başlamış, yerindelik denetimi sayılabilecek denetim raporuyla kamu idaresinin takdir yetkisini sınırlayacak, ortadan kaldıracak görüş ve rapor düzenleyemeyeceği hükme bağlanmıştır. Sayıştayın 2012 yılında hazırladığı kamu idareleri hakkındaki 132 adet raporu yıl ortasında düzenlenen torba yasaya uymadığı gerekçesiyle Meclis Genel Kuruluna sunulmayarak ilk kez denetimsiz bir yıl geçirilmiştir. 2012 Ağustos ayında hazırlanan yönetmelikle, bazı kamu kurumları için gizlilik gerektiği ve kamuoyuna Sayıştay raporlarının yansıtılmasının uygun olmayacağı nedeniyle engellenmiştir. 2016 yılında bazı kanunlarda değişiklik yapılarak Varlık Fonu Anonim Şirketi ile Fon tarafından yeni kurulacak şirketlerin Sayıştay denetimi dışında bırakılması öngörülmüştür. Ayrıca, kamunun payının yüzde 50'den az olduğu şirketler Sayıştay denetimi dışında bırakılmıştır. Tank Palet Fabrikası gibi bazı şirketleri özelleştirme ve kamunun payını düşürme çabalarının arkasında bu amaç olduğu kuşkusu bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, Sayıştay denetimleri giderek etkisini kaybetmiştir.

Bütçenin sunumunda "2020 yılı merkezî yönetim bütçesi, hesap verebilirliğin ve mali saydamlığın güçlendirilmesi hedefleri doğrultusunda hazırlanmıştır." ifadesi kullanılmışsa da iktidarın denetim ve saydamlığı sevmediği, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde ise hiç hesap vermek istemeyen, yasama ve yargı tarafından denetlenmek bir yana, onları kontrol eden, otoriter, işlemeyen, işletilmesi de mümkün olmayan tahripkâr bir sistem yaratılmıştır. Kabul etmek gerekir ki Sayıştay zor şartlarına rağmen yine de yetkili olduğu alanlarda görevini hakkıyla yapmaya çalışan ender kurumlardan biridir.

Hukuk devletinin güvencesi sayılabilecek Anayasa Mahkemesi için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir ancak yine de "İyi ki var." diyoruz. Demokratik hukuk devletlerinde yaşamsal fonksiyonu olan bu iki kurumun bütçeleri ve yeterli olup olmadıkları hakkında konuşmak, doğrusu işlevlerini kaybetmeye başlamaları karşısında değerini yitirmiştir. Bu iki güzide kurumun gerçek işlevine kavuşmuş olmasının ülkemizin birliği, huzuru ve güvenliği açısından büyük önemi bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesi OHAL kanun hükmünde kararnamelerini maalesef denetleyemedi ve hukuksuzluk yerleşik hâle geldi. Kanun hükmünde kararnamelerle mağdur edilen, yargıda aklansa bile görevine dönemeyen mağdurlar ordusu hakkında emsal olabilecek ayrıntılı bir karar dahi veremeyerek Anayasa ve hukuk çizgisine yürütmeyi çekebilecekken bu görevi yapamadı. Tüm dosyaları OHAL Komisyonuna gönderince inceleme ve araştırmaların çıkmaza girmesine neden oldu. Anayasa'yı ihlal neredeyse kanıksandı.

Çıkarılan her torba kanun Anayasa'nın birçok hükmüne aykırılıklar ihtiva ediyor. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yürütmenin başı, tarafsızlık yemini etmiş bir cumhurbaşkanının tarafsız kalamayışı da esasen Anayasa'ya aykırılıktır. Cumhurbaşkanı "Anayasa Mahkemesinin kararına saygı duymuyorum, yanlış buluyorum." diyebiliyorsa, yargı kurumlarının güvenilirliğini sağlamak mümkün olabilir mi? Cumhurbaşkanı, televizyonlarda, tutuklananlar ya da salıverilenler hakkında suç tanımı yapıyorsa Anayasa ihlal edilmiş olmuyor mu? Yargı bütün bunlardan etkileniyor ve kararlarına yansıtıyorsa güvenilirliği kalır mı? Maalesef, güvenilirliği büyük ölçüde zedelenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi 7 Kasım 2019 tarihinde -"hak ihlali" kararı verdiği bir davada- ağır ceza mahkemesinin daha önce ihlal kararının gereğini yerine getirmemesi nedeniyle 2'nci kez ihlal kararı vermiş, ayrıca başvuruculara tazminat ödenmesi gerektiğine hükmetmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Subaşı.

HASAN SUBAŞI (Devamla) - Görüleceği gibi, Anayasa Mahkemesi, yeni bir kararla, mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamasının Anayasa ihlali sayılacağını hatta tazminat ödenmesi gerektiğini karara bağlıyor. Yargı kararlarına uyma zorunluluğu hakkında karar verme ihtiyacı duyan Anayasa Mahkemesi, bu kararıyla yargının hazin durumunu da yansıtmış oluyor.

Cumhurbaşkanı, geçenlerde yapılan Din Şûrası'nda "FETÖ terör örgütünü bitirsek bile başka bir tarikat terör örgütüne dönüşebilir." dedi. Bunun anlamı, terörü yaratan bir iklimin ülkemizde var olabileceğinin itirafıdır. Her terör olayını sadece dış güçlere dayandırma kolaycılığı yerine keşke terörü yaratan nedenler üzerinde yeterince durulsa o zaman hukuksuzluğun ve adaletsizliğin terörü besleyen iklimin oluşmasında payı olduğu görülecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Selamlayın Sayın Subaşı.

HASAN SUBAŞI (Devamla) - Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)