| Konu: | SERMAYE PİYASASI KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 04.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 337 sıra sayılı Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısı'nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarı, gerçekten önemli bir tasarı. Hükûmetin de önem verdiği bir tasarı olarak düşünüyordum. Burada finans merkezinin kurulması hadisesi de var. Eğer izleyenler yarın öbür gün bu zabıtlara da baktığı zaman bu konuyla ilgili Bakanın buralarda olmadığını ve bu işe hangi ciddiyetle baktığını göstermesi açısından Hükûmetin bu işe ne kadar önem verdiğini düşünecekler ve değerlendireceklerdir. Daha sonra bununla ilgili hususlara tekrar değineceğim.
Sayın milletvekilleri, Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısı'nın genel gerekçesinde üç temel noktadan hareket edildiği belirtiliyor:
Birincisi: Ülkemizin mevzuatının AB müktesebatıyla uyumunu teminen yapılan çalışmalar.
İkincisi: Geçen yıl yüce Mecliste kabul edilen Türk Ticaret Kanunu ile uyumun temini.
Üçüncüsü: 2499 sayılı mevcut SPK Yasası'nın günün ihtiyaçlarını karşılayamaması.
Tasarının incelenmesi sonucunda göze çarpan iki önemli husus yer alıyor:
Bunlardan birincisi: Tasarının bir çerçeve kanun olarak hazırlanmaya çalışıldığı ve bu çerçevede piyasalara gerekli olan esnekliğin sağlanmasını teminen Sermaye Piyasası Kuruluna çok geniş ikincil düzenleme yapma yetkisinin verilmesi.
İkincisi ise: Piyasa düzenleyici bir metin olarak piyasanın ihtiyaç ve gerçeklerini daimi surette göz önünde bulunduracağı, diğer bir ifadeyle "Piyasa odaklı bir yaklaşımın bulunduğu" ifadesi.
Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısı'yla getirilen yeniliklere ve yapılan değişikliklere kısaca baktığımızda tasarının öncelikli hedeflerinden birincisinin yatırımcıların korunması; bir diğeri, tasarıyla sermaye piyasalarının temel aktörlerinden ihraççılar ile ihraç edilen araçlar hususundaki değişiklikler; sermaye piyasası kurumları açısından kurum bazlı düzenleme yerine faaliyet bazlı düzenlemenin esas alınması, kurumsal yatırımcılar sektörün daha rekabetçi bir yapıya kavuşması ve ilişkili finansal kuruluşlardan bağımsız hareket etmesine yönelik düzenlemeler olduğu görülmektedir.
Tabii ki, bu saydığımız hususlar tasarının yüce Meclise sevkinde yer alan gerekçelerden çıkardığımız sonuçlardır. Bu çerçevede bakıldığı zaman tasarı üzerinde çok ciddi değişikliklerin 1999 yılında yapıldığı, mevcut SPK'nın günümüz şartlarına uyumunu temin etmek amacına dayalı bir teknik çalışmanın sonucu olduğudur.
Mutlaka, her hükûmet memleketi için iyi şeyler yapmak isteyecektir, bu doğaldır, bundan doğal başka bir şey de olmaz. Sayın Başbakan bu ülkedeki tüm güzel, iyi işleri kendisiyle, partisiyle ilişkilendirirken kötü her şeyin sorumluluğunu başkalarına yüklemektedir. Kamuya açıklanan bilgilerden öğrenebildiğimiz kadarıyla bu on yıllık dönemde sadece bir kez ABD doları cinsinden baktığımızda halka arzların tutarı dolar bazında 2000 yılına ancak ulaşabilmiştir. Diğer taraftan son üç yılda yapılan toplam 61 halka arzda yatırımcıların zarar etmediği, kaç şirket olduğu da dikkat çekici bir husustur. Artık, halka arzlar, küçük yatırımcının parasının yok edildiği bir finansman yöntemi hâline gelmiştir. Hükûmetin borsada 1.000 şirket hedefine bu yolla nasıl ulaşacağı da gerçekten merak konusudur.
Bir diğer husus ise, şu an borsada işlem gören şirket sayısının yaklaşık 400 civarında olmasıdır. Bu sayı 2000 yılında sanıyorum 330 civarındaydı.
Unutulmaması gereken bir önemli husus, 2005-2010 yılları arasında, halka arz tutarlarının yüksek olduğu yıllarda, rekor büyüklükteki özelleştirmelerin yapılmış olduğunun da dikkate alınması gerektiğidir.
Sermaye piyasalarının en önemli fonksiyonunun yatırımları reel sektöre aktarmak ve yatırımcıları korumak olduğu dikkate alındığında, geçen on yıllık dönemde her iki konuda ne kadar başarılı olunduğu rakamlarla ortadadır.
Tasarıyla ilgili detaylara geçmeden önce, AKP hükûmetlerinin gelenekselleşen ve artık gerek yüce Mecliste gerekse de kamuoyunda yadırganmayan bir alışkanlığına da değinmek istiyorum. Hükûmet, yapmak istediği bir konuda yasal düzenlemelerde bir engel var ise konuyla ilgili olmayan herhangi bir kanun tasarısı veya teklifine alelacele bir şeyler sıkıştırmakta, torba kanun geleneğiyle ilgili ilgisiz ne varsa her şey bir kanun ile halledilmeye çalışılmaktadır. Bunun sonucunda, alelacele yapılan bu değişikliklerdeki hatalar, yine benzer tarzda bir usulle çözülmeye çalışılmaktadır. Bugün görüştüğümüz bu tasarıda da AKP Hükûmetinin bu geleneği bırakmadığını açık ve seçik olarak görüyoruz.
Başta belirttiğim gibi, tasarının ilk hâli genel ihtiyaçları karşılamaya çalışan teknik bir çalışmanın ürünü iken komisyonda gündeme gelen gece yarısı önergeleriyle farklı bir nitelik kazanmıştır. Şu an bu kanunun en önemli yenilikleri, hatta Hükûmet tarafından bu kadar önem atfedilip Genel Kurulda ivedilikle görüşülmesinin nedeni, Sermaye Piyasası Kanunu'na yani menkul kıymetlerle ilgili bir kanuna ilave edilmek istenen gayrimenkul odaklı konulardır. Bunun da sebebi, kutsal Manhattan'lar yaratmaktır.
Bunların birincisi: Biraz önce dediğim gibi, son dönemde kamuoyunda artan reklam ve ilan sayıları da dikkat çekici olan "maketten konut satışı" denilen konudaki gözetim ve denetim yetkisinin SPK'ya verilmesi.
İkincisi ise: İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının özelleştirilmesidir, "İstanbul Finans Merkezi" gibi parlak sözlerle gündeme getirilen İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına ait arsaların TOKİ aracılığıyla satılmasıdır.
Tasarının komisyon görüşmeleri esnasında partimiz üyesi arkadaşların, sayın milletvekillerimizin yapıcı önerileri hiç dikkate alınmamış, özellikle bu iki konuda hükûmet kendi bildiğini yapmakta ısrarcı olmaya devam etmiştir.
Bugün, konut sektöründe "maketten satış" denilen uygulamanın yarattığı sıkıntılar mevcuttur ve çözümü de gerekmektedir. Ancak bu konunun, ilgili birçok kamu kurumu, bakanlık ile kanun ve diğer düzenlemeler varken ısrarla SPK'da yapılmak istenilmesi de ilginç olan hususların en önemlilerinden bir tanesidir.
Hükûmet sözcüleri bu konuda mağdur olan veya mağdur olması muhtemel çok sayıda vatandaş olduğu savıyla, bu vatandaşların hakkını SPK'nın daha etkin savunacağı düşüncesiyle bu yetkiyi SPK'ya vermek istemektedir. Bu olay bile hükûmetin, konut sektöründe ortaya çıkan sorunları görmezden gelmek istemeyişinin neyidir? Bir örneğidir. Böyle çözebilecek midir? Çözemeyecektir.
Diğer taraftan, AKP Grubunun öncülüğünde, AKP İktidarının ilk döneminde Meclisimizde bir araştırma komisyonu kurulmuş ve holdingzede vatandaşların problemlerine çözüm önerileri üretilmeye çalışılmıştır. Tabii, geleneksel olarak bütün suç, bu paraları toplayanların fikrî yakınlığının hangi parti olduğunu dikkate almadan eski iktidarlara yüklenmek isteyişidir. Aradan geçen sekiz yılda bu vatandaşların sorununun çözümü için hiçbir şey yapılmamıştır veya bugün bu görüştüğümüz tasarıda bu konuda bir çözüm de önerilmemiştir. Yoksa, Sayın Başbakanın bir Avrupa gezisinde bu konuda kendisini eleştiren vatandaşa söylediği gibi "Para verirken bana mı sordunuz?" deyip, olayı örtbas etmesidir.
"İstanbul Finans Merkezi" gibi gösterişli vizyon peşinde koşmadan, büyük reklam kampanyalarıyla şirketleri ve halkı sermaye piyasalarına davet etmeden önce, makul bir şekilde iyi niyetinin veya bilgi eksikliğinin kurbanı olan yatırımcılar niye düşünülmemektedir?
İkinci olarak: Tasarının Hükûmet açısından en önemli bir hususu ise İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının özelleştirilmesidir. Bir gece yarısı getirilen bu öneriyle Türkiye'deki tüm borsalar birleştirilmekte ve her türlü devlet denetimi dışında bırakılarak özelleştirme sürecine başlanmaktadır.
Bilindiği üzere SPK, 1982 yılında 2499 sayılı Kanun'la kurulmuştur. 2000'li yıllara kadar gerek ülkemizde gerekse dünyada yaşanan krizler arasında ülkemizde sermaye piyasalarının gelişimi, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının kurulması ve geliştirilmesiyle uğraşılmıştır. 1982-1999 yılları da ülkemiz sermaye piyasası için bir ön hazırlık ve gelişme dönemi olmuştur. 1999 yılından sonra ise bir olgunlaşma dönemi başlamıştır. Şimdi, dünya çapında söz sahibi olacak İstanbul Finans Merkezinin kurulması noktasına gelindiği Hükûmet tarafından ifade edilmektedir.
İstanbul'un bir finans merkezi olabilmesi için SPK tarafından gerekli yasal düzenlemeler yapılmış ve oluşturulmuştur. Finans sektöründe 2000'li yıllarda yaşanan devrim niteliğindeki gelişmeler, kriz karşısında AKP Hükûmetinin yaptığı tüm faaliyetlerin temelinin önceki hükûmetler tarafından, bedeli siyaseten ağır bir şekilde ödense de, yapılan radikal değişikliklerin sonucudur.
Bu arada, yine 2002 yılında çalışmalarına başlanmış, 2005 yılında bizzat Sayın Başbakanın imzasıyla yüce Meclise sevk edilen Türk Ticaret Kanunu, muhalefet partilerinin verdiği destekle 2011'de kabul edilmiştir. Buna rağmen, Hükûmet tarafından yapılması zorunlu olan ikincil düzenlemelerde herhangi bir ciddi iş yapılmaması ile Sermaye Piyasası Kanunu'nda on bir yıldır herhangi bir önemli değişiklik yapılmamış olması, AKP hükûmetlerinin önceki hükûmetlerin yaptığı düzenlemelerden faydalanma konusundaki başarısını gösterirken, finans alanında kendi başına herhangi bir düzenleme şimdiye kadar yapmadığı da açık bir göstergedir.
Sayın Başbakanın finans sektörüyle ilgili en önemli hedefi ve vizyonu İstanbul finans merkezini kurmaktır. Bu nasıl olacaktır? Sayın Başbakan ve diğer AKP sözcülerinin ifadeleriyle, kamu bankaları, Merkez Bankası, BDDK ve SPK'nın merkezlerinin İstanbul'a taşınması ile Hükûmet, 2007 yılından beri koyduğu vizyonu gerçekleştirmek amacıyla ilk adımı torba yasayla atmış; 2011 tarihinde 6111 sayılı Kanun ile BDDK ve SPK'nın merkezlerinin İstanbul olması konusunda değişiklik yapılmıştır. Kanunda bir ek maddeyle, bu kurumların taşınma işlemlerinin iki yıl içerisinde tamamlanacağı, Bakanlar Kurulunun bu süreyi uzatabileceği hükme bağlanmıştır. Bu kanun değişikliğinden sonra ne olmuştur? İstanbul Finans Merkezinin inşaat işlerinin tek elden yürütülmesi amacıyla TOKİ'nin görevlendirildiği haberleri gazetelere yansımış iken Ağustos 2011'de çıkarılan 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul Finans Merkezi inşaatının yeni koordinatörü olmuştur. Bu durum, Hükûmetin uluslararası finans merkezi vizyonunun sadece inşaat ve rant ile sınırlı olduğunun bir göstergesidir.
Biraz önce ifade ettiğim gibi, Hükûmet kutsal Manhattan'lar yaratma peşindedir. Uluslararası finans merkezinin ya da doğru ismiyle Ataşehir arsa ofisinin kuruluşu tamamlanmış olacaktır. Sayın Başbakanın İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının taşınması söylemi, sonra diğer yetkililerden usta manevralarla unutturulmaya çalışılsa da bu tasarının sonundaki geçici madde asıl niyetleri gün yüzüne çıkartmaktadır. Bu an için İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının merkezi İstinye'de olacak gibi görünmekle birlikte yarın ne olacağı da belli değildir. Tasarının komisyon görüşmesi sonrasında gazetelere yansıyan haberlerde Menkul Kıymetler Borsasının TOKİ'ye devredilecek 160 dönümlük arsalar için bugünkü şartlarda yani geçerli imar planlarına göre 2 milyar TL civarında bir rakam telaffuz edilmektedir.
Şimdi, bütün bunları söylemek mümkün ancak -biraz sonra da vakit kalırsa ifade etmeye çalışacağım- sermaye piyasalarının işlem görmesi için onların yaşatılacağı ekonomik ortamın sağlam olması lazım. Hükûmet 2023 hedeflerini koyuyor. 2023 hedeflerini zaten oradan buradan mahlas topluyorsunuz, ona da bir şey değil ama şu anda farkına vardığınız bir şey: Dün, Hükûmetin bir Sayın Bakanı 2023'te Hükûmetin bugünkü şartlarla gittiği takdirde bile nereye ulaşamayacağını, 2023'te koydukları hedeflere ulaşamayacağını çok net ve açık bir şekilde söyledi. Bu samimi bir itiraftır, takdire de şayandır.
Şimdi, Sayın Babacan'ın burada olduğunu düşünerek bir şey söylemek istemiştim ama yine de söyleyeceğim. Bakın, "Mali kural" dedi, mali kuraldan vazgeçti 2 Bakanın ona omuz atmasıyla. Ne yaptı? "Gerek yok, biz tedbirleri aldık." dedi. Bakın, 21-22 milyar TL açık vermesini programladığınız bütçe 10 milyar TL'lik zamma rağmen 32 milyar TL açıkla bugün buraya geliyorsunuz. Bunun iler tutar tarafı yok. Bu millete doğruları anlatmak lazım.
Şimdi, Sayın Babacan çıktı, dün söyledi. Ne diyor? "Toplum çok tüketiyor." diyor. Dikkatli olmamız gerektiğini söylüyor. Doğru söylüyor olabilir, haklı da. 10 milyon emeklisinin, 10 milyon da yeşil kartlısının olduğu bir ülkede çok tüketildiğini söylemek herhâlde mümkün değil, büyümenin dengeli olduğunu söylemek mümkün değil. Sürdürülebilir bir büyüme olmadığını da açık ve net bir şekilde söylüyoruz. AKP dönemindeki ortalama büyüme hızları, geçmiş elli yılın büyüme hızlarının ortalamasıyla beraber ama sürdürülebilir olmadığı, sizin 8 dediğiniz, 4 dediğiniz büyümenin, eksi 4 olduğu, bir yıl 8 olan büyümenin, 8,5-9 olan büyümenin ertesi yıl 3'e, hatta uluslararası kuruluşların söylemleriyle 3'ün altına düştüğünü dikkate aldığınızda sizin ekonomi politikalarınızın doğru olduğunu söylediğinizde gülünç duruma düştüğünüz ortaya çıkar. Tasarrufları, özel kesimi yüzde 24'lerden yüzde 12'lere düşüren bir Hükûmetin, onun yönetimindeki ekonomi idaresinin iyi idare edildiğini söylemek gerçekten mümkün değildir.
Sayın Bakan, biz sizinle birlikte mesai arkadaşlığı yaptık ama bu kadar sözü keşke size söylemeseydik de Sayın Babacan'a söyleseydik. Gerçekten mali kural konusunda biz ona "Dut yemiş bülbüle döndü." dedik. Ulaştırma Bakanı bir omuz attı "Olmaz." dedi, Sanayi Bakanı bir omuz attı "Olmaz." dedi. Buradaki, bütün tutanaklardaki sözlerini yemiş duruma düştü. Biz söyledik "Dut yemiş bülbüle döndü Sayın Bakan." diye. "Dut yemiş bülbül" tabirini kötü anlamda da söylemedik. Onlar biliyorlar ne hâle geldiğini. Böyle, kabinenin içinde Hükûmetle ters düşmüş, kabinede birbiriyle anlaşamayan Bakanların olduğu bir ortamda ekonominin iyi gittiğini söylemek mümkün değil ama biz her şeye rağmen?
Şunu açık ve seçik bir şeklide ifade etmek istiyorum: Bu kanunda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak iyileştirilmesini, değiştirilmesini, düzeltilmesini istediğimiz hususlarıyla bu kanuna katkı sağlamaya çalışacağız. Kesinlikle tasarıda yer alması gereken hususları da görüşmeler esnasında ne yapacağız? Dile getireceğiz.
Dolayısıyla, Hükûmet, bu torba tasarısı durumundan da vazgeçmelidir.
Ben, yüce heyetinizi bu vesileyle tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.