| Konu: | Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 23.10.2019 |
CHP GRUBU ADINA TACETTİN BAYIR (İzmir) - 104 sıra sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Benden önceki değerli konuşmacılar söz konusu kanunla ilgili, özellikle benden önce konuşan hanım arkadaşım gayet iyi açıklamalarda bulundu yani madde madde özetledi. O yüzden ben Gümrük Kanunu'ndan ziyade son on yedi yıldır Türkiye'nin geldiği noktanın bir röntgeninin çekilmesinden yanayım.
"Ekonomi uçacaktı." demişlerdi, ekonomiyi uçuramadılar ama enflasyonu uçurdular. Bizler, güzel ülkemizde, kimliklerimiz, dünya görüşümüz farklı olabilir ama bayrağımızın altında huzur içinde, birlikte yaşamak istiyoruz. Türkiye bugün iyi yönetilmiyor. On yedi yıldır tek başına Türkiye'yi yönetenler ülkeyi sorunlar yumağıyla karşı karşıya bıraktılar. Siyasal iktidar sorunlara çözüm üretemez hâle geldi. "Referandumda 'evet' çıkarsa ekonomi uçacak." demişlerdi. Geldiğimiz noktada ekonomi yerlerde sürünüyor. AK PARTİ'nin 2002'de iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye, uluslararası ölçekte birçok farklı alanda ne yazık ki gerilemeye başladı. Ekonomi, demokrasi, laiklik, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler, dış politika, insan hakları, cinsiyet eşitliği ve eğitim alanlarında ülkelerin sıralamalarını her yıl yayımlayan saygın endeksleri değerlendirdiğimizde, bu verilere göre AK PARTİ'nin ülkemizi dünyada nereye getirdiği gözler önünde.
Bu kaçıncı programdı sayamadım ama yeni bir ekonomi programı açıklandı. Her programdan sonra fiyatlar yükseliyor, her programdan sonra işsizlik artıyor, her programdan sonra yeni zamlar kapıya dayanıyor. AKP ekonomiyi iyi yönetemiyor ama şişirilmiş, çarpıtılmış rakamlarla övünmeyi marifet sayıyor. Ekonomi halkın sofrasıdır, ekonomi halkın huzurudur ama halkımız da ne sofraya koyacağı soğan ne de huzur ne yazık ki kalmamıştır. AKP, birilerini zengin edebilmek için halkın sırtına yük bindirmeye ne yazık ki devam ediyor. AKP'nin ekonomi politikaları sonucu zengin daha zengin, fakir daha fakir olmaya devam ediyor. AKP ekonomisi yalancı söylemlerle, yalancı baharlarla oluşturulmuş, şişirilmiş bir balondur ve bu balon çoktan patlamıştır aslında. Gerçek ekonomi, halkımızın cebine yansıyan zamlar, gençlerin yaşadığı işsizlik, vatandaşımızın hızla sürüklendiği yoksulluktur. Medyadan ekonomiye her yerde yandaşlarını yaratan AKP, onları ihya edip vergi yükü ve enflasyonla vatandaşın sırtına binmeye devam ederken akaryakıt istasyonlarını, otobanları, köprü geçişlerini âdeta vergi dairelerine çevirdi. Geçmediğimiz köprüye, geçmediğimiz tünele, gitmediğimiz havaalanına, gitmediğimiz hastaneye sırf AKP yandaşları zengin olsun diye vergi ödüyoruz. On yedi yılda ülkemizin geldiği durumu göz önünde bulundurduğumuzda, ülkemiz ekonomisine duyulması gereken güven yerini güvensizliğe bırakmış durumdadır. Çiftçi alın terinin karşılığını alamıyor, esnaf siftah yapamıyor, sanayici, ihracatçı ona keza ve ne acı ki gençlerimiz kendi geleceklerinin endişesiyle ne yapacaklarının, nasıl hayat kuracaklarının korkusunu yaşıyor. Halkın devleti yönetenlere olan güvensizliği ne yazık ki her geçen gün artmaktadır. Bugün sanayicisinden üreticisine, öğrencisinden işçisine, çiftçisinden gazetecisine, akademisyenine kadar herkes ama herkes gelecek endişesi yaşıyor. Anayasal özgürlüklerinin kısıtlandığı bir ülkede bırakın yatırım yapmayı, günü borçsuz harçsız kurtarmak, evine ekmek götürebilmek için, insanlar âdeta çaresizlik içinde çırpınıyor.
Bakın, 3 Temmuz 2019'da, kendi yandaş gazeteniz Akit'in "Köprülerden geçişe zam yok." diye bir ilanı var; 15 Temmuz ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri ile o otoyollarda geçiş ücretlerine yıl sonuna kadar zam yapılmayacak. Peki, gerçek ne oldu? Devletin işlettiği bu otoyol ve köprü geçiş ücretlerine yıl sonuna kadar zam yapılmayacak denildikten sonra, dediler ki önce "Yeniden yollara düşme vakti." Ertesi gün köprülere yüzde 20 oranında zam yaptılar. Benden vatandaşa "Oturun oturduğunuz yerde, lütfen, olduğunuz yerde kalın. Sakın düşmeyin yollara, inanmayın bunlara." Üzerinden yüz on gün geçti ve köprü, otoyol geçişlerine zam geldi.
2023'te dünyanın en büyük ekonomisi olacağımıza inanmamızı istiyorsunuz. Peki, sahiden siz buna inanıyor musunuz? Enflasyonun yüzde 9 olduğu ülkede köprüye, otoyola, posta ücretlerine yüzde 20 zam yaptınız; ya söylediğiniz enflasyon doğru değil ya yaptığınız zamlarda gerçekten abarttınız.
Yandaş medyaya bakacak olursanız, ekonomimiz şahlanışa geçmiş, büyüme yaşanmış. Biz neden görmüyoruz bu büyümeyi? Bizim gördüğümüz tek büyüme, fiyatlarda ve zamlarda. Örneklemek gerekirse; elektriğe yüzde 60, doğal gaza yüzde 52, akaryakıta yüzde 25, İçki, sigaraya yüzde 60 -bu arada akşamcıların hepsini de kimyager yaptınız, onu da bilin- çaya yüzde 32, şekere yüzde 40, gıda ve temizlik ürünlerine ortalama yüzde 25 zam ve bu zamlar gerçekleşenler sadece, bir de yolda gelenler var, gelecek olanlar var; yılbaşından itibaren yüzde 22,5 zam gelecek motorlu taşıtlar vergisini söylemiyorum.
2018 Eylül ayında enflasyonu yüzde 24,56 olarak açıkladınız, 2019 Eylül ayındaysa yani bir yıl sonra 9,26 diye açıkladınız. Neymiş efendim, düşüş yaşanmış hem de enflasyonda yüzde 15 düşüş olmuş. Bu düşüşü TÜİK dışında hisseden bir tek vatandaş var mı arkadaşlar? Bir tek TÜİK rakamlarında bu düşüyor. Pardon, bir kişi var, karıştırmayayım; bu Ordu'nun AKP'li Belediye Başkanı Hilmi Bey, o fark etmiş düşüşü. Ne yapmış? Sözcü gazetesi araştırıp bulmuş: "Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler'in 250 bin liralık maaşı tartışma çıkardı. Ordu Belediyesindeki işçi kıyımına tepki gösteren Mehmet Öztürk adlı vatandaş, sosyal medyadan AKP'li Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler'in maaşlarının dökümünü yayınladı. Öztürk '6 ayrı yerden 250 bin liraya yakın maaş alan Başkan, 2.400 lira maaş alan işçileri işten attı.' diye..." İşte, Başkanın aldığı maaşlar: Emekli vekil maaşı 14 bin lira, Başkanlık maaşı 15 bin lira, ORBEL Yönetim Kurulu üyeliği maaşı 10 bin lira, Turkcell Yönetim Kurulu üyeliği maaşı 20 bin euro, Superonline Yönetim Kurulu üyeliği maaşı 10 bin euro, Çin Bankası Yönetim Kurulu üyeliği maaşı 20 bin lira." El insaf, bir belediye başkanı 250 bin lira alıyor!
Arkadaşlar, sizlere bir dost tavsiyesi: Yapmayın, aklımızla alay etmekten vazgeçin, vatandaşı saf yerine koymaktan vazgeçin, savurganlık ve lüks içinde yaşamaktan vazgeçin, her şeyi ithal etmekten vazgeçin, üreticiyi mağdur etmekten vazgeçin; aksi takdirde, son iki seçimde olduğu gibi, vatandaş sizden yani AKP'den vazgeçecek, benden söylemesi, kaçınılmaz sonununuz bu çünkü.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakınız, vatandaş az sonra sayacağım zamlarla -pardon, siz buna zam demiyorsunuz, ne diyorsunuz, "düzenleme ve güncellemeler" diye ifade ediyorsunuz- geçen yıl 200 lira ödediği elektriğe bu yıl 320 lira ödüyor, geçen yıl 300 lira ödediği doğal gaza ise bu yıl 450 lira ödüyor, geçen yıl 100 lira ödediği benzine bu yıl 130 lira ödüyor.
Tüm bunlara rağmen, enflasyonun hâlâ yüzde 9 olduğu yalanına insanları inandırmaya çalışıyorsunuz. Tabii, dünya bizi kıskanıyor ya, aynaya bakınca çok farklı gözüküyor bazı şeyler. Vatandaşın bankalara ve finans kurumlarına olan borcu 540 milyar liraya çıktı, geçen aydan 22 milyar daha fazla arttı, bir ayda 22 milyar arttı. Aslında gerçek, ülkemiz borç batağında.
Her şeyi sattınız, dünyanın borcunu aldınız, borcun millî gelire oranı yüzde 62'ye çıktı, millî gelirin yüzde 62'si kadar bizim borcumuz var. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, tam bir borç batağına sapladınız ülkeyi ve ne yazık ki bu batan gemide sadece siz yoksunuz, biz de varız, 82 milyon vatandaş da var! İşte, feryadımız, isyanımız bu yüzdendir; batıyoruz hep birlikte. Gemiyi batıran bu kaptanın değişim zamanı geldi de geçiyor bile. (CHP sıralarından alkışlar)
Geldiğimiz noktada yaşanan sorunu günlük pansuman tedbirlerle, halının altına süpürmekle çözemeyiz. Ortada büyük bir bataklık var, bataklığın üzerindeki sinekleri öldürerek çözüme ulaşamazsanız; bu bataklığı birlikte kurutmamız gerekiyor.
Ülkeye güveni yeniden tesis edecek kapsamlı bir ekonomik programın ivedilikle ortaya konulması gerekmektedir. Daha güçlü bir Türkiye için eğitimden hukuka, halkçı, sosyal kalkınma, sosyal adalet ve eşitliği ortaya koyabilecek yepyeni bir kalkınma programına ihtiyacımız var. Sadece, salt sorunu "Tek başıma çözerim." anlayışıyla hareket etmek ülkeyi uçurumdan aşağıya fırlatmakla eş değer.
Her şeyi bilemeyebilirsiniz, bilenlere danışabilirsiniz, birlikte çözüm üretebiliriz. Yapılması gereken en önemli işlerden birisi, devlette liyakat sisteminin yeniden inşa edilmesidir.
Merkez Bankası bağımsız olmalıdır. Bugün siyasi otorite yüzünden bağımsız karar alınamıyor.
Üretim öncelikli bir planlama politikasına ihtiyacımız var. Ancak ve ancak üreterek güçlenebiliriz. Bugün Türkiye tam bir tüketim toplumu olmuştur. Bugün tarımda, sanayide ve her alanda üretmeyen bir Türkiye var.
Dış politikamızı mutlaka düzeltmeliyiz. "Sıfır sorun" diye çıkılan yolda "sıfır dost"la kaldık arkadaşlar. On yedi yıllık kara tabloda saldırgan bir dış politika oluştu. Kara bir tablo var ve bu kara tablonun arkası ne yazık ki başarısızlık. 2002 yılında komşularımızla sorunumuz yokken geldiğimiz süreçte sorun yaşamadığımız neredeyse tek bir ülke yok. Hamaseti bir yana bırakmalıyız. Sıfır sorundan sırf soruna geldik dış politikada.
Hak ve özgürlüklerin gasbedildiği bir ülkeye yabancı vatandaş niye gelsin? Yatırımcı niye gelsin? Niye yatırım yapsın?
İsraf ekonomisine derhâl son vermeliyiz. Hükûmet, tasarrufa önce kendisinden başlamalıdır. İlk önce kamudaki lüks araba saltanatına son verilmelidir. Ekonomiyi düzeltme konusunda eğer gerçekten kararlıysalar, saraydan başlayarak israfa son vermelidirler yoksa karanlık günler bizi beklemektedir. Özel uçaklar satılmalıdır. Devletin askeri, polisi yokmuş gibi onlara güvenmeyip... Özel korumaların görevlerine son verilmelidir.
Vergi topladılar, devletin çimento, şeker, tütün, sigara fabrikalarını, petrokimya tesislerinin tamamını özelleştirdiler ama ekonomiyi gene düzeltemediler; Türkiye'yi üretimden kopardılar çünkü. Canlı hayvanı, buğdayı, soğanı, patatesi, tohumu ithal eder hâle geldiler.
Asıl başımızın derdi olan işsizlik sorununa gelince AKP iktidarı işsizlikle mücadelede de ne yazık ki sınıfta kaldı, 82 milyonu kuru soğana muhtaç etti. İşsiz sayımız, geniş tanımıyla, 8 milyonu aştı. Sadece son bir yılda işsiz sayısı 1 milyon 21 bin arttı. Enflasyon patladı ve mutfaklarda yangın var. Yetmedi, Türkiye'yi yarı açık cezaevine dönüştürdüler; gazetecilerin, yazarların, avukatların, milletvekillerinin ve masum yurttaşların tutuklandığı bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, düşünce ve ifade hürriyetinden söz edemeyiz. Eğitimden tarıma, üniversitelerden dış politikaya kadar pek çok alanda sorun yaşıyoruz.
Diğer en önemli konu işsizlik demiştim; evet, gençlerimiz işsiz. Yine, çalışmak isteyen her 4 gencimizden 1'i ne yazık ki Türkiye'de iş bulamıyor. TÜİK rakamlarına göre işsiz yurttaşlarımızın sayısı bir yılda 1 milyon 21 bin kişi artarak 4 milyon 157 bin kişiye ulaştı. Buna karşın, gerçek işsizlerimizin sayısı ise bir yılda 1 milyon 282 bin kişi artarak 7 milyon 622 bine ulaştı. Ancak asıl dikkat çekici olan, resmî işsiz sayısındaki yıllık artışın son altı aydır her ay 1 milyon kişi üzerinde gerçekleşmesidir; buna dikkatinizi çekerim. Türkiye, böyle bir durumu ekonominin yüzde 4,7 daraldığı 2009 küresel krizinde bile yaşamadı. Diğer taraftan, son bir yılda daha önce işi olup da işini kaybeden yurttaşlarımızın sayısı ise 870 bin kişi oldu. Son bir yılda tarımda işini kaybedenlerin sayısı 307 bin, sanayide işini kaybedenlerin sayısı 123 bin olurken aynı dönemde inşaat sektöründe işini kaybedenlerin sayısı 538 bin oldu. Tarımda son on altı aydır, inşaatta son on dört aydır, sanayide ise son altı aydır istihdam kaybı devam ediyor. On yedi yıl önce böyle bir işsizlik yoktu, on yedi yıl önce böyle bir vicdansızlık da yoktu. On yedi yılda ne yazık ki buraya geldik.
Şimdi gelelim dış politikadaki Amerika Başkanının küstah "tweet"ine ve sonraki mektubuna tabii ki. Malumunuz, Rahip Brunson olayında Cumhurbaşkanı Erdoğan çıktı, dedi ki: "Bu fakir bu görevde olduğu sürece bu teröristi alamaz." Bu ifadeleri kullandı. Sonrasında dolar 7,20 TL'yi geçti, hemen sonrasında ise ne hikmetse Brunson apar topar tahliye edildi, paket edildi, Amerika'ya gitmesine o fakir de sessiz kaldı.
Trump geçtiğimiz günlerde "tweet" atarak "Türkiye benim büyük ve emsalsiz bilgeliğimle sınırları aşmak olarak değerlendirdiğim bir şey yapar ise Türk ekonomisini yıkıp yok edeceğim. Daha önce yaptım." ifadelerini kullandı. Kabul edilemeyen bu "tweet"e ülkeyi yönetenler uzun süre sessiz kaldılar. Daha önce alıştığımız şekilde "Ey Amerika!" "Ey Rusya!" "Ey Almanya!" "Ey Avrupa Birliği!" diye naralar atan Cumhurbaşkanı niçin konuşmuyor? "Ey!" nidaları atanlar niçin bu tehdide karşı ses çıkarmıyorlar? İki hafta önce Amerikan Büyükelçiliğine ait resmî Twitter hesabındaki beğeni için dünyayı ayağa kaldırdınız, o tepkinin yarısını bile göstermediniz. Benden size bir öneri: İncirlik'i kapatın; elçiyi çağırın, nota verin; yolcu uçağı siparişini iptal edin, askerî anlaşmaları da askıya alın. Madem o kadar "Ey!" nidaları atıyorsun, o zaman ifade ettiklerini pratiğe dök de görelim! (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, yeri geldiği zaman eleştirdiğiniz rahmetli Bülent Ecevit 1974'teki Kıbrıs Harekâtı'nda bu baskının 10 katını gördü ve Amerikan üslerini kapattı. Ecevit, milliyetçiliği o zaman sokak duvarlarına değil, Kıbrıs'ın topraklarına, Ege'nin deniz yataklarına yazdı.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Fırat'ın doğusunda da var.
TACETTİN BAYIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayıştay, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin 2018 yılı giderlerine ilişkin denetim raporunu yayınladı. Başlangıç ödeneği 845 milyon lira olan Külliye, harcamalarını katlayarak kamu kaynaklarından bir yıl içerisinde 1 milyar 648 milyon 678 bin lira bütçe kullandı. Önümüzdeki yıl öngörülen günlük harcama ise 8 milyon 638 bin lira, aylık masraf 259 milyon 155 bin lira; Külliye'nin harcaması. Külliye'nin bir günlük harcaması 4.276 asgari ücrete denk gelmektedir yani 4.276 kişinin aylığına denk bir görüntüdür. Bunu çok önemsiyorum arkadaşlar.
Bir başka şey -konuşmamın sonuna yaklaştığım için pas geçerek- iktidar, 2020 sonunda enflasyonun yüzde 8,5 olacağı öngörüsünde bulunmuş; bu tahmin doğrultusunda da memur ve memur emeklilerine yüzde 4 + yüzde 4 olmak üzere yüzde 8 teklif etmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACETTİN TAYIR (Devamla) - Bir dakika verebilir misiniz?
BAŞKAN - Peki, bir dakika buyurun.
TACETTİN BAYIR (Devamla) - Ama görüyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanımızın maaşı 81.250 liraya yükseltilmiş yani aylık 7 bin lira zam almış. Daha kısaca ifade etmek gerekirse bunu ancak ve ancak Tevfik Fikret'in söylediği gibi anlatabilirim. "Yiyin efendiler yiyin, bu sofra sizin/ Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!"
Hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)