GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı Arasında OECD İstanbul Merkezi Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:8
Tarih:22.10.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KONCUK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 48 sıra sayılı Kanun Teklifi'yle ilgili İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün saat 22.00 itibarıyla PYD/PKK'nın çekilmesi için verilen beş günlük süre doluyor.

Tabii, bu süreçte tarihî günler yaşadık aslında yani görenler bakımından, değerlendirebilenler bakımından tarihî olaylara şahitlik yaptık. Mesela tarihimizde hiç duymadığımız hakaretlere maruz kaldık. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a, Amerika Başkanı Trump tarafından gönderilen mektup, gerçekten Türk tarihinde en zayıf dönemlerimizde dahi devlet başkanlarımıza yapılabilen bir hakaret değildi.

Tabii, bu bizim kanımıza dokundu. O çuval geçirilmesi hadisesinden sonra... Aslında milletimizi doğrudan ilgilendiren bir durumla karşı karşıyayız çünkü Türk milleti şerefine düşkün bir millettir, gururuna düşkün bir millettir, dolayısıyla böyle şeyleri hazmedemez.

Bir cevap verilebildi mi? Bir cevap verilmedi. Az önce, Akbaşoğlu kâğıdı dürdü, büktü, attı ama iş öyle değil.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Öyle öyle!

İSMAİL KONCUK (Devamla) - İş öyle değil.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Tam da öyle oldu!

İSMAİL KONCUK (Devamla) - Hiç öyle değil. Anlatacağım. Sabret, anlatacağım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Recep Akdağ'ın günahı neydi, ona attın ya!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Tam da öyle oldu ve fiilî olarak cevap verdik.

İSMAİL KONCUK (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanı şöyle dedi...

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Hazmedin ya!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Çöp bidonu mu adam ya! Adama niye attın, onun günahı ne?

İSMAİL KONCUK (Devamla) - "Bunlara günü geldiğinde cevabını veririz ama sevgi ve saygımız vardır."

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bundan gururlanın arkadaş ya!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Recep Akdağ'ın günahı neydi? Çöp kutusu mu o ya!

BAŞKAN - Hatibi dinleyelim arkadaşlar.

İSMAİL KONCUK (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanı "Efendim, biz bunlara cevap veririz günü geldiğinde ama sevgimiz, saygımız var." dedi.

Şimdi, hangi sevgi saygı ya? Yani size ağır hakaretler edecek bir ülkenin yöneticisi, başkanı, siz saygımız, sevgimiz... Adamın sana saygısı, sevgisi olsa böyle bir hakareti yapmaz. Yani siz Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Cumhurbaşkanları milleti temsil eder, şahsını değil ve Türk milleti adına, millî olduğunu söyleyen bir Cumhurbaşkanının bu sözleri Türk milleti adına hazmedebilmesi, bizim millî şuurumuzla da milliyetçilik anlayışımızla da vatanseverlik anlayışımızla da bağdaşmaz. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Bunu buradan ifade ediyorum.

Şimdi, Barış Pınarı Harekâtı'nı değerlendirirken aslında biz sizin koyduğunuz hedefler üzerinden değerlendiriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanının defalarca tekrar ettiği bir cümle var: "Mücadelemiz tek bir terörist kalmayıncaya kadar sürecektir." Hedef bu, çok açık bir hedef.

Peki, Pence'le yapılan görüşmelerden sonra biz Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Meclisinin ittifakla karar verdiği -1 parti hariç- bu operasyondan sonra şunu diyebilir miyiz? "Biz tek bir terörist kalmayıncaya kadar mücadele edeceğiz." diyebilir miyiz? Hayır. Şimdi ne diyoruz, biliyor musunuz? "Belli bir bölgeyi, 1.500 kilometrekarelik bir bölgeyi kontrolümüz altına aldık." Hedef bu muydu? Şimdi, hedefi koyan sizsiniz. "Tek bir terörist kalmayıncaya kadar mücadele edeceğiz." hedefini koyan AKP hükûmeti. Şimdi, bu hedefiniz ortadayken bugün "ABD'ye diz çöktürdük." gibi A Haber klasiği bir yaklaşımla bu olayı değerlendiremezsiniz, buna hakkınız yok. Bu, milleti aldatmaktır. O zaman şöyle diyeceksiniz: "Hedefimiz buydu ama bu hedefimizi gerçekleştiremiyoruz." Açıkça, milletin huzurunda, hedefinizden saptığınızı, neden saptığınızı millete açık yüreklilikle izah etmeniz lazım.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı harekât başladığında siyasi parti genel başkanlarını aradı, bilgi verdi. Sayın Genel Başkanımız Meral Hanım'ı da aradı, harekâtla ilgili bilgi verdi, son derece güzel bir yaklaşım ama Pence'le görüşmeden sonra -Sayın Grup Başkan Vekilimiz burada- böyle bir arama, siyasi parti liderlerini bilgilendirme, onların görüşlerini alma gereği duydu mu? Bir millî davadan bahsediyoruz ki Türk milleti ittifakla size destek verdi çünkü bu siyasetüstü bir konudur. AK PARTİ'nin dış politikadaki, terörle mücadeledeki onca kırılmalarına rağmen, bir iç siyaset malzemesi yapmayı 1 siyasi parti hariç hiçbir siyasi parti doğru bulmadı ve destek verdi. O hâlde, böylesine millî bir mutabakatla kararlaştırılan Barış Pınarı Harekâtı'ndan taviz verilirken de bu tavizin sebeplerinin, beş günlük aranın sebepleri hakkında millete, önce siyasi parti genel başkanlarına bilgi verilmesi bir nezaket gereğiydi. Yani bu millî mutabakatı da siz, bilerek ya da bilmeyerek örselemiş oldunuz, yok etmiş oldunuz. Elbette destek vereceğiz çünkü Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapmış olduğu, şehit verdiğimiz bir hareket mevzubahis.

Şuna inanıyoruz: Sınırımızda bir bölücü devlet, bir PKKistan istemiyoruz; bunu çok net olarak, her zaman ifade ettik. Bu konuda yapılacak her türlü harekâtın yanında olacağımızı... Hatta Genel Başkanımız Meral Akşener, bir al bayrak partisi mensubu olarak hepimizin bu olayı değerlendirmesi gerektiğini net olarak, tüm Türkiye'ye ilan etti, dünyaya ilan etti aslında. Dolayısıyla böyle bir harekâtın geldiği noktanın ne olduğunu doğru düzgün anlatmak yerine "Efendim, Amerika'ya diz çöktürdük." "Mektubu yırtık attık." "Tıpış tıpış geldiler." gibi aslında durumumuzu hiç de doğru tanımlamayan, harekâtın kaderini hiç de doğru anlatmayan, millete yani iç siyasete oynamak adına bu cümleleri kurmak bu millî mutabakata da zarar verir diye düşünüyoruz.

Onun için, biz, tabii, yine Türk Silahlı Kuvvetlerine, askerlerimize başarılar diliyoruz ama şunu tekrar söyleyeyim, İYİ PARTİ olarak şunu söylüyoruz: Millî meselelerde yanınızdayız ama hata yapmayın, ne bizi aldatın ne milleti aldatın. Eksikleri, kusurları, yanlışları bu millî davada istismar etmeden doğru düzgün anlatın ki bundan sonra o millî konularda yanınızda durabilelim.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu konuda çok şey söylenebilir ama inşallah 22.00'den sonra göreceğiz. Bugün Rusya'yla yapılan görüşmeden ne çıktığını da çok fazla bilmiyoruz, o da yakında açığa çıkar.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Yüz elli saate çıktı, yüz elli saate uzadı.

İSMAİL KONCUK (Devamla) - Uzadı mı?

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Evet.

İSMAİL KONCUK (Devamla) - Uzadı.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - 22.00'yi bekleme yani bir otuz saat daha var.

İSMAİL KONCUK (Devamla) - Otuz saat...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Menbiç'le ilgili o.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Olsun canım, neresi olursa olsun yani.

İSMAİL KONCUK (Devamla) - Evet, neyse bir durdurma var yine yani bir durdurma var.

Değerli milletvekilleri, tabii, ülkemizin içinde bulunduğu bu millî meselelerden dolayı, Türkiye'nin, insanlarımızın yaşadığı problemleri gündeme getirmekten biraz imtina eder hâle geldik. "Acaba yanlış mı anlaşılırız?" kaygısı yaşıyoruz ama ciddi problemler var ülkemizde. Yani Türkiye gündemini de unutmadan değerlendirmemiz gerekir.

Şimdi, tabii, bir seçim yok. Az önceki konuşmamda da ifade ettim. Yakında bir seçim görünmüyor, erken seçim olur mu, olmaz mı, bilmiyorum. Ama herhangi bir seçim olmadığı için iktidarın milleti tamamen unutan bir anlayışla eylemler yaptığını, faaliyetler yaptığını müşahede ediyoruz. Millet tok, Türkiye'de işsizlik yok, Türkiye'de aşsızlık yok, gelir dağılımı adaletini sağlamış, sanki Türk insanının bir eli yağda, bir eli balda gibi davranan bir siyasal iktidar var Türkiye'de şu anda. Milleti hiç hesaba katmayan bir siyasal iktidar var. İşsizlik problemini çözmek adına hangi radikal adımı attığınızı ben size soruyorum. Türkiye'de ciddi bir işsizlik oranı var. Genç işsizlik yüzde 26'ları, 27'leri buldu. Hangi radikal adımı attınız? Şimdi, bütçe kanun teklifine bakıyoruz, 60 bin istihdam, kamuda öngördüğünüz rakam, 60 bin istihdam. Bu 60 bin istihdam şubat ayında atama bekleyen 500 bin öğretmene yeter mi? 500 bin öğretmen var atama bekleyen, 60 bin istihdam bunlara yetmez. 500 bin iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunu var bu ülkede. Yıllardır unuttuğunuz, çaresiz bıraktığınız, umutsuz bıraktığınız 500 bin İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunu var, bunları görmezden geliyorsunuz. Bakın bunların bir itirazı var: Bir 4001 kodu var, 4001 kodu. Bu 4001 kodu nedir bilen var mı? Nedir biliyor musunuz? 4001 kodu, umut satmaktır, umut. AKP iktidarı umut satıyor.

4001 kodu şu: Mesela Maliye Bakanlığına eleman alacaksınız, Maliye Bakanlığına eleman alınırken İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunu olması lazım ama siz öğretmeni de alıyorsunuz, kimya bölümü mezununu da, Fen Fakültesi mezununu da alıyorsunuz yani bütün fakültelere o alanı açıyorsunuz. Hâlbuki o alanın mensupları belli. Gümrük kapılarına eleman alıyorsunuz, hiç alakası olmayan branşlara 4001 koduyla o kapıyı açıyorsunuz. Yani bu 4001 kodundan vazgeçmediğiniz sürece bu 500 bin İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezununa çare olamayacağız.

500 bin öğretmen, hatta 500 binden de fazla, 700 binleri filan buldu bu sayı. Yani öğretmenliğe başvurma hakkı olanların tamamını dâhil ettiğimizde 700 binleri de aşan bir sayıyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla buna bir çare bulmamız lazım, buna bir çare bulmanız lazım. Hiç düşünüyor musunuz? Hiç düşünmüyorsunuz. Yani bu 500 bin öğretmen, 700 bin öğretmen adayı ne olacak, hiç düşünmüyorsunuz.

Efendim, yüz binlerce sağlık çalışanı var, işsiz, bunlara umut yok. 60 bin kadro ya, 2020 yılında 60 bin kadro. Bu, gençlerimizi yokluğa terk etmek demektir, umutsuzluğa terk etmek demektir. Yani hayatının en verimli çağında yok etmek demektir bu gençleri. Dolayısıyla böyle bir anlayışın ortaya çıkıp da ben bu devleti iyi yönetiyorum deme hakkı dahi ortadan kalkar. Onun için bu Bütçe Kanunu'ndaki 60 bin rakamının Türkiye gerçeklerine uygun olarak revize edilmesi lazım. Hani Şeyh Edebali'nin meşhur sözünü Sayın Cumhurbaşkanı çok sık söyler: "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." İnsanı yaşatmak bu değil; insanı yaşatmak gençlerimize, gençlerimizin geleceğine sahip çıkmak demektir. Siz neye sahip çıkıyorsunuz ya, bir anlatın. On yedi yıldır genç işsizlik problemini çözemeyen bir siyasal iktidarın Türkiye'nin hangi problemini çözebildiğini iddia edebiliriz? "Barut bitti." mesabesinde bir iştir bu yani genç işsizlik problemini çözememek savaşta "Barut bitti." anlamına gelir. Onun için daha ciddi problemlerle Türkiye'nin karşı karşıya kalmaması adına genç işsizlik problemini evvelemirde çözmeniz gerekir diye düşünüyorum.

Taşeronlara kadro verdiniz, dediniz ki: "Biz 1 milyon taşerona kadro vereceğiz." Hayır, böyle bir sayı yok, yanlış. Bakın, 2002 yılında kamuda sadece 20 bin civarında taşeron vardı; 2002 yılında yani iktidara geldiğiniz yıl, sadece 20 bin. Kaç oldu, biliyor musunuz? Kamuda bu sayı 700-800 binlere çıktı, belediyeleri de dâhil ettiğimizde 1 milyonu aşan bir sayıyla karşı karşıyayız, özel sektörü dâhil ettiğimizde 2 milyon taşeron çalışanla karşı karşıya kaldık. Sebep? Sizin beceriksiz devlet yönetimi anlayışınız. Taşeronluk bir sömürü sistemidir, evlatlarımızın geleceğini sömürmektir, iliğinin, kemiğinin, kanının sömürülmesine müsaade etmektir; yıllarca bunu yaptınız. "Kadro verdik." dediniz, vermediniz. Hâlâ problemler yaşanıyor, KİT'lerde problem var. İnsanları aldatıyorsunuz. Hastanelerde çalışan bir sürü taşeron vardı, sadece bir kısmını kadroya aldınız, yüzde 70 kotası koydunuz, yüzde 30'u bugün işsiz kaldı. Bugün yirmi yıldır taşeron olarak çalışan bir vatandaş yanıma geldi, yirmi yıldır, Ankara Numune Hastanesinde; tazminatı bile ödenmemiş ya, dava açmış. Allah'tan korkun ya, bu, sizin devriiktidarınızda oluyor. Adam yirmi yıldır çalışacak, işten atacaksınız, tazminatını da ödemeyeceksiniz ve adam dava açarak bu hakkını elde etmeye çalışacak. Bu, devlet yönetmek midir? Bu, adil olmak mıdır? Onun için, bu taşeron konusunda milleti aldatmayın. O kadroya geçirdiğinizi söylediğiniz taşeronlara 2020 yılı sonuna kadar sadece 4+4 zam yaptınız, sabit zam, yani enflasyon yüzde 50 de olsa, taşerondan kadroya geçenin zammı yüzde 4 olacak. Böyle bir anlayış olabilir mi? Bu nasıl bir hesaptır, bunu birileri izah etsin, "Sebebi şu." desin. Yani enflasyon yüzde 50, taşerona yapılan zam yüzde 4. Bu hesap nasıl bir hesaptır, bunun millete izah edilmesi lazım.

Şimdi, çiftçiler perişan -birçok madde var elimde, zamanım da daralıyor ama- çiftçiler perişan. Değerli milletvekilleri, çiftçiye sahip çıkmak zorundayız. Bakın, teknolojide istediğimiz atılımları sağlayamadık. Ya, elimizde bir tarım vardı, o tarımı da yok ediyorsunuz, o tarımı da bitiriyorsunuz. Geçen burada yine anlattım, pamuk üreticilerinin durumu çok kötü. Yani elde ettiği pamuğu sattığında, o 1 dönüme yaptığı masrafı dahi karşılayamaz durumda. Bu matematiksel bir hesap, kime sorarsanız sorun. Bunu çözmek, iktidarın görevi değil mi? Dedik ki: Kilo başına 1,5 lira destekleme verin, o 500 kilo sınırını da kaldırın, kilo başına 1,5 lira destekleme verin; adamlar yok olacak sonra.

Şimdi, efendim, biz çaya sahip çıkmazsak, fındığa sahip çıkmazsak, pamuğa, buğdaya, ayçiçeğine sahip çıkmazsak, yer fıstığına sahip çıkmazsak tarıma ve çiftçiye nasıl sahip çıkmış olacağız? Onun için, Tarım Bakanlığının, Hükûmetin tarım politikalarını bizzat paydaşlarla görüşerek düzenlemesi lazım.

Bakın, 2019 yılının Mayıs ayına kadarki geçmiş borçları yeniden yapılandırdınız ama 2019 yılının Mayıs ayından bu yana zarar eden çiftçinin borçlarını yapılandırmak adına bir adım -bakın, şu anda ekim ayındayız- atılmadı. Neden? Neden atılmıyor? Mayıs ayından bu yana çiftçinin yeni borçlarına da yeni bir borç ödeme programı, uzun vadeli bir program yapılmadığı sürece emin olun, yarın limon diken bahçesini kesecek, üzüm diken bağını budayacak, kiraz diken kirazını kesecek. AK PARTİ Hükûmeti olarak teknolojik bir atılım yapmanız söz konusu değil, her ne kadar "Uçak yapacağız." "Araba yapacağız." deseniz de onları göremedik dolayısıyla, en azından tarım konusuna şöyle sımsıkı sarıldığınızı görmek hakkımızdır diye düşünüyorum.

Esnaflarımız çok kötü durumda. Esnaflarımızın BAĞ-KUR'a olan borçlarını ödeyemediğiyle ilgili ha bire mesaj geliyor, sizlere de geliyordur "BAĞ-KUR'a olan borcumuzu ödeyemiyoruz." diye. Az önce e-hacizle ilgili konuşmamı cevaplayan AK PARTİ'nin değerli milletvekili bir algı yaratmak olarak ifade etti; hâlbuki bir gerçeği ifade ettik biz, bir algı yaratmak değil. Bunlar Türkiye'nin, Türk insanının ekonomik gerçeği.

Zamanım daralıyor, çok notum var ama onlara zaman kalmadı, şunu söyleyeceğim: Bu millî meseleler olduğu sürece millet cebini de midesini de düşünemiyor, bizim milletimiz böyle vatansever, milliyetçi bir millettir ama ilanihaye devam edemezsiniz. Yarın midesini hatırlayacak, yarın çocuğunun işsiz olduğunu hatırlayacak, yarın adaletsizliği, hukuksuzluğu hatırlayacak ve bunun altında kalacaksınız. Milleti unutmanın bedelini en ağır şekilde ödeyeceksiniz diyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)