GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Asya Verimlilik Teşkilatı Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:2
Tarih:02.10.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün size, iktidarın halkımızdan gizlemeye çalıştığı ve Türk milletinin başına açtığı Suriye belasından söz edeceğim, bu beladan çıkış yollarından ve bu adımların atılmaması hâlinde karşı karşıya kalacaklarımızdan söz edeceğim ama önce yaşadığımız berbat dış politikaların temelinde Sayın Erdoğan ve kurmaylarının ideolojik takıntılarının ve maceracı hayallerinin yattığını tespit etmek zorundayım.

Değerli arkadaşlar, Suriye fiyaskosunu sizinle yollarını ayırmış eski dostlarınıza mal ederek bu yükten kurtulmak isteseniz de tarihî arşivler buna izin vermiyor. "Biz Selahaddin Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacağız, Emevi Camisi'nde namazımızı kılacağız, Bilâli Habeşî'nin türbesinde dua edeceğiz." Bunlar, Sayın Erdoğan'ın 5 Eylül 2012'de AKP grup toplantısındaki sözleridir. Peki, sonuç ne oldu? "Şam'a gideceğiz." derken Şam'ın nüfusundan çok Suriyeliyi Türkiye'ye getirdiniz. Fatiha'yı Selahaddin Eyyubi'nin kabrinde değil, şehitlerimizin tabutlarının başında okuyoruz. "Bilâli Habeşî'nin türbesinde dua edeceğiz." dediniz, Süleyman Şah'ın türbesinin üzerinde şimdi PKK üssü var.

Arkadaşlar, bu büyük milletin ve bu büyük devletin haklarını koruyamıyorsunuz çünkü Orta Doğu'yu kana bulayacak siyasetlere alet oldunuz, çünkü oya tahvil etmek istediğiniz dış politika atarlanmalarınızın arkasını getiremediniz. İkiyüzlülüğü erdem, çapsızlığı bir başarı hikâyesi gibi sunan basının da artık etkisi kalmadı.

Bakın, etkili siyaseti size hatırlatayım. Bir gün 9'uncu Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel bu kürsüden Suriye'ye bir ültimatom verdi, ültimatomdan hemen sonra teröristbaşı Suriye'den çıkarıldı. Ecevit ve Erbakan "Bir sabah ansızın geliyoruz." demeden Kıbrıs'a çıkıverdiler. Yani değerli arkadaşlar, etkili, sözü sonuç getiren liderlik böyle yapılır. Aksi hâlde, bir de bakmışsınız ki papaz uçmuş. Sakın kızmayın, bunları kimseyi üzmek ve kimseyi kırmak için söylemiyorum. Ben İYİ PARTİ adına uyarı görevimi yapıyorum. Hatırlayın lütfen, 2002 yılında iktidara geldiğinizde PKK'nın elebaşı teslim alınmış, kadrolarıysa bozgun hâlindeydi. Şimdi, muazzam dış politikanız sayesinde Suruç'tan Ayn el Arap'a, Akçakale'den Tel Abyad'a, Ceylânpınar'dan Rasulayn'a, Nusaybin'den Kamışlı'ya bakınca bölücü terör örgütünün bayrakları sallanıyor. Dün Öcalan'ı beraber teslim aldığımız müttefikimiz ABD'nin komutanları şimdi onun teröristleriyle resmen iş birliği içinde. ABD Başkanının özel temsilcisi bizim ülkemizin arananlar listesindeki Şahin Cilo'yla beraber resim veriyor. Bu hem Washington'daki dostlarımız için bir utanç resmi hem de Sayın Erdoğan ve çevresindekilerin siyaseten iflasının ilanıdır.

Sayın milletvekilleri, biz müttefiklerimizin Suriye'deki terörle ve onun içimizdeki uzantılarıyla iş birliğini her fırsatta eleştirdik, eleştirmeye devam edeceğiz. Ancak bunu yaparken Türkiye'nin Batı'yla tarihi yüz yılları aşan siyasi, ekonomik ve askerî iş birliğinin sekteye uğratılmasına, ülkemizin dünya sahnesinde yalnızlaştırılmasına da müsaade etmeyeceğiz, bir emperyalizmden kaçarken bir başkasının kuyruğuna takılmanızı seyretmeyeceğiz çünkü muhalefetimiz millî menfaatlerimizin korunması içindir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, kuzey Suriye'deki manzaraya seyirci kalamaz. Bu bilinçle, yiğit ve fedakâr askerimizin, polisimizin amasız, fakatsız yanında olduk, olmaya devam edeceğiz. Ancak sizi samimiyetle uyarıyoruz: Kapısını sizin açtığınız 15 Temmuz ihaneti ordumuzu derinden yaralamıştı, şimdi bu yaraları liyakat dışı terfilerle ve bu terfileri kuvvet komutanlarına ve Millî Savunma Bakanına dayatarak derinleştiriyor olduğunuz iddia ediliyor, bu katastrofik hatayı sakın yapmayın. Türk ordusunun gelenekleriyle oynarsanız hepimizi yıktığınız enkazın altında bırakırsınız.

Değerli vekiller, iktidarın izansız dış politikalarının bedellerini bugün halkımız hayatın her alanında ödüyor. Bugün, 5 milyonun üzerinde sığınmacıya ev sahipliği yapıyoruz. Bu, tarihte eşine az rastlanır bir cömertliktir fakat dünyadaki duruma bakın, bizim gibi ülkeler kendine sığınan milyonlara kucak açarken Avrupa'daki komşularımız onları kovalamak için Akdeniz'de donanma gezdiriyor. Bu bir ikiyüzlülük müdür; ikiyüzlülüktür ancak sizler başkalarının kabahatlerini bahane ederek sorumluluktan kaçamazsınız. Maddi ve manevi bedelini milletimizin sırtına yüklediğiniz maceralarınızın, hayalciliğinizin sorumluluğu ilelebet omuzlarınızda kalacaktır.

Değerli arkadaşlar, Bilgi Üniversitesinin "Kutuplaşmanın Boyutları" çalışmasına göre, halkımızın yüzde 85'i Adalet ve Kalkınma Partisinin Suriye politikalarını onaylamadığını ve sığınmacıların geri gönderilmesi gerektiğini söylüyor. Türk milleti buraya nasıl geldi? Cevabı belli çünkü Sayın Erdoğan lambadan çıkardığı cini geriye sokamıyor, nasıl sokacağını da bilmiyor. Yani akıl sormadan, hesap vermeden, düşüncesizce yürüttüğünüz politikalarla toplumda fay hatları yarattınız.

Sevgili arkadaşlar, lütfen durumun vahametinin farkına varınız. 5 milyon sığınmacıdan bahsediyoruz. Bu sayı İrlanda'nın nüfusu kadardır ve bu nüfusun ilelebet Türkiye'de kalması ihtimali vardır. Buna mukabil, ekonomi iyi değil, eğitimde yalpalıyorsunuz, gençlerimiz işsiz. Hâl böyleyken 5 milyon insanı nasıl eğitecek, nerede çalıştıracaksınız, kimin parasıyla? Almanya'nın doğusu ve batısı bile otuz yıldır bütünleşemedi. Alman Alman'a entegre olamamışken dili, kültürü, tarihi, hayatı sizden farklı 5 milyon insanı siz nasıl entegre edeceksiniz? Korkarım ki bu konuda en ufak bir fikriniz yok, ilginiz de yok.

Sayın milletvekilleri, şimdi söyleyeceklerimi iyi dinleyin ki çarpıtılmasın. Milletimizin misafirperverliğine muhtaç milyonların istismarını tabii ki hoş görmeyiz ancak "Suriye'nin kuzeyinde bir terör devleti kurulsun." diye nüfus mühendisliği yapılacaksa buna da seyirci kalmayız. Milletimizi milyonlarca mülteciye ilanihaye ev sahipliğine mecbur ettirmeyiz. Başka türlü hayaller içinde olanlar varsa onları tarihin ve milletin vicdanında yargılamaktan asla vazgeçmeyiz.

Değerli arkadaşlar, bu, bir siyasi nutuk değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisinden Millî Güvenlik Kuruluna not gönderiyoruz. Sizi dostane uyarıyorum: Eğer geçici bir durumu oldubittiyle kalıcı hâle getirecekseniz Vatandaşlık Kanunu'muzu ihlal etmişsiniz demektir. Bu, halkımızın demokratik iradesinin gasbıdır, bunun hesabını millete de tarihe de veremezsiniz.

Sevgili arkadaşlar, kafanızı kaldırın ve etrafınıza bakın. Siz, bizi soktuğunuz bu cendereden bir çıkış ararken dev bir dalga üzerimize geliyor. Ülkenin her yanından, her gün bazen rastgele bir sürtüşmeyle, bazen bir dedikoduyla sokağa dökülen kitlelerin, camı çerçevesi kırılan dükkânların haberi geliyor. Bizi bir barut fıçısının üstüne oturttunuz, bir kıvılcım düşüp de patlamasın diye dikkatle bekliyoruz. Bu nedenle, Suriye'de ihtiyacımız olan, hızlı, kapsamlı ve kalıcı bir çözümdür. Bu çözüm filanca ya da falanca devletin değil, komşumuz ve kardeşimiz Suriye halkının iradesiyle bulunmalı ve onu yansıtmalıdır. Suriye'de bizim üzerimize düşen barışa öncülük etmektir. Dün yapmamız gereken de buydu, bugün yapmamız gereken de budur. Sayın Erdoğan ve kurmayları ne yazık ki bu bilinçle hareket etmediler. Mustafa Kemal'in mirasından feyzalmak yerine ondan rövanş almaya kalktılar. Bu yüzden Suriye'de hata üzerine hata yaptılar, yapmaya devam ediyorlar. Bunun bir örneğini Sayın Cumhurbaşkanı dün bu kürsüde verdi, Suriye'de oluşturulacak 30 kilometre derinliğindeki güvenli bölgede 2 milyon Suriyelinin iskân edilmesinin planlandığından bahsetti. Bu konuda projelerin hazır olduğunu, bu projelerin devlet başkanlarıyla ikili görüşmelerde paylaşıldığını belirtti. Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanının, Suriyelilerin bir şekilde Suriye'ye dönmelerini sağlamaya çalışması şüphesiz olumlu bir gelişme ancak söz konusu projenin tıpkı Suriye'yle ilgili daha önceki tasavvurlar gibi gerçekçi olmadığı çok açık. 2 milyon Suriyelinin iskânı için düşünülen bölge ABD'nin tam desteğini almış YPG güçlerinden temizlenecek, sonra bir TOKİ projesi havasındaki 25 milyar dolar gibi uçuk maliyetlerden bahsedilen proje hayata geçirilecek; nihayet uluslararası destek de alınarak inşası tamamlanacak, çok kapsamlı yerleşim bölgesine 2 milyon Suriyeli döndürülecek. Bu proje, ne yazık ki ham bir hayaldir; Türk milletinin Suriyelilerin bir an önce ülkelerine dönmesi arzusunun istismarıdır. Daha vahimi, uluslararası hukuk açısından da çok sorun olur; Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini ihlal eden bir ülke konumuna bizi getirir. 25 milyarın çok üzerine çıkabilecek maddi, manevi bedeliyle tarihinin en derin krizi içinde kıvranan milletimiz üzerine çok yıkıcı etkileri olur. Beyler, Suriyeli misafirlerimizi ülkelerine döndürmenin her bakımdan çok daha ekonomik, çok daha sorunsuz yolları vardır. Yeter ki reddettiğiniz mirasa yani "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesine tekrar geri dönün; radikalizmin çıkmazlarından vazgeçin, gerçeklerin ana yollarına dönün. Orta Doğu'da kahraman olmak hevesine kapılanlar, olsa olsa stratejik derinlik hesabı yaparken vurgun yemiş acemi dalgıçlardır.

Değerli milletvekilleri, son olarak, iktidarı çok ama çok önemli bir konuda daha uyarmak isterim: Ekonomistlere göre son zamanlarda ekonomiyi canlandırmak için akıl dışı hamleler yapılıyor. Ülkemize yöneltilen ekonomik saldırı püskürtülmüş, her şey yoluna giriyormuş gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor ancak bunlar sürdürülebilir değil. Partimizin ekonomistlerine göre de bunlar ileride daha büyük sorunlara neden olacak tedbirler. AKP'nin ekonomistleri bile bu kadar yanlış yapmayacağına göre bunun nedeni ne?

HDP bugün ortaya çıkmadı, şimdi neden bu kadar gündemde? Bazı siyasetçiler tarafından HDP ile CHP eşleştirilip İYİ PARTİ de iş birlikçi gösterilmeye çalışılmakta. Yani akıl dışı yaralayıcı bir tutumla muhalefet partilerini topyekûn ihanet içindeymiş gibi gösterme çabası var. Bunun anlamı ne? Bu iş nereden çıktı? AKP tabanını bölecek Babacan ve Davutoğlu oluşumlarına dikkatinizi çekerim. Oradaki gelişmeleri bilmiyorum ama siyasi ve ekonomik darboğaza giren iktidarı rahatsız ettikleri ve yeni strateji arayışlarına soktukları belli oluyor.

Bakın, partilerüstü bir anlayışla kalben ve samimi olarak tavsiye ediyorum: Bunların iktidarınızın dış ve iç politika tercihlerini tetikleyecek şekilde etkilemesine ve şovenizme izin vermeyin, ne ülkeye ne kimseye yarar getirmez. Böyle bir şey olacağına ihtimal vermememe rağmen, "Olmaz olmaz." deyip uyarı görevimi yapmak istedim. Sakın olaki seçimden kaçmak istediğimiz basit yorumları üzerine siyaset kurmayın ve o seçimleri kazanmak için, yine içeriye tahvil edilecek yeni dış politika maceralarına girilmesin. Türkiye üzerine büyük oyunlar oynanırken millî ve vatansever bir partinin üyesi olarak temin ederim ki bu oyunları ancak birlik ve beraberlik içinde aşabiliriz. Muhalefeti böleceğim diye aşırı milliyetçiliği ve güvenlikçiliği yükseltip yeni etnik problemler yaratılmasın.

Tekrar ediyorum: Hangisi olursa olsun, emperyalist devletlerin gazına gelmeyin. Onlar, Suriye'nin sınırlarını Obama sizi aldattığı zaman çoktan çizmişlerdi. Türkiye'nin Batı blokuyla köprüleri atması ve ekonomik olarak çok daha kötü bir noktaya sürüklenmesi bazı ülkelerin işine gelebilir, bunu teşvik de edebilirler. Bazı AKP'lilerde bunları yapıp, yeni bir dış politikayı iç politika kahramanına dönüştürüp seçime gidelim fikrinin oluştuğunu duyuyorum. İnşallah dedikodudur, aksi durumda ülkeye büyük bir fatura çıkar.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Yanlış duymuşsunuz. Siz kendi partinizin içini dinleyin.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Bazıları Cumhur İttifakı'nın bu taktik siyasetle daha da güçlenerek iktidarını sürdüreceğini hesap ediyor olabilir ama biz, AKP'nin kendi menfaatleri ile ülke menfaatleri arasında bir çelişki yaratarak başarısız olmasındansa -millî siyaset anlayışımızın gereği olarak- paralellik yaratarak başarılı olmasını tercih ederiz.

Değerli vekillerim, cumhuriyetçi dış politika hayalci değil, gerçekçidir; cumhuriyetçi dış politika çatışmacı değil, uzlaşmacıdır. Hatay'dan Kıbrıs'a, Kerkük'ten Kardak'a defalarca şahit olduğumuz üzere, her daim savaşın bedelini barışın ödülüyle tartarak hareket etmiştir. Hukuka, barışa, diyaloğa öncelik vermiş ancak bu yollar tıkandığında milletin menfaatlerini savunmak için gereken neyse yapmaktan asla kaçınmamıştır. Cumhuriyetçi dış politikanın pusulası filanca ya da falanca devlet değildir, bizim ve halkımızın menfaatleridir. O yüzdendir ki Yunanistan'a belki de tarihinin en büyük hezimetini tattıran Mustafa Kemal Atatürk'ü Yunan Başbakanı Nobel'e aday göstermiştir. Rakiplerinin yıllarca "Amerikancı" diye suçladığı Süleyman Demirel Seydişehir Alüminyum Fabrikasını Sovyet Dışişleri Bakanıyla birlikte açmıştır. Siyasi görüşleri birbirine taban tabana zıt Ecevit ve Erbakan öyle "Bir sabah ansızın geliyorum." demeden, mesele millî menfaatler olduğunda Kıbrıs'a çıkıvermişlerdir yani millî menfaatler olduğunda ayrılıklar bir tarafa konulur. Kıbrıs'taki soydaşlarımız böyle kurtarılmıştır. Cumhuriyetçi dış politikanın parolası, tekrar ediyorum, Mustafa Kemal'in tarifince "Yurtta sulh, cihanda sulh"tur. Olmazsa olmazı da adında gizlidir; cumhuriyet yani cumhuru ilgilendiren, cumhurun azim ve kararıyla yapılması demektir. Egemenliğin kişiye değil, kişilere değil, cemaatlere değil, cemiyetlere değil, kayıtsız şartsız yalnız ve yalnız millete ait olması; aradığım budur, aradığımız budur.

Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)