| Konu: | On Birinci Kalkınma Planı'nın (2019-2023) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 18.07.2019 |
ERKAN BAŞ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, Genel Kurulu da selamlamak istiyorum ama yine AKP'li milletvekillerinin ilgisi gözlerimi yaşartıyor. 300'e yakın vekili olan grup 10 kişiyle, 15 kişiyle bizi dinliyor. Ben, ekranları başında bizleri izleyen, alın teriyle çalışan, emeğiyle geçinen bu ülkenin tüm onurlu insanlarını sevgiyle, saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Şimdi, elimizde güzel bir taslak var. "Güzel" dediğime bakmayın değerli arkadaşlar... Ben dün saat 13.00'te tesadüf bilgisayar başındaydım, 13.03'te bu taslak postamıza indi, elektronik posta olarak indi; saat 14.00'te Genel Kurula geldik, akşam 10'a kadar çalıştık yani şimdi bize diyorsunuz ki, siz şunu yani aşağı yukarı bu 300 sayfalık metni dün gece saat 11'den bu sabah saat 11'e kadar okuyun, inceleyin, değerlendirin, sonra gelin, burada bunun üzerine katkı yapın, eleştiri yapın. Bir kere, halkımız bunu bilsin. Yani bu tartışmalar nasıl yapılıyor, bunun bir bilinmesi lazım. Ben gerçekten çok merak ediyorum yani içinizde varsa bunun tamamını okuyan, bir elini kaldırsa da kaç kişi olduğunu görsek. İnanmıyorum, samimi söylüyorum, inanmıyorum, hiçbiriniz bunu okumadınız, hiçbiriniz okumadınız, geldiniz, burada el kaldırıyorsunuz, el indiriyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, ben okumaya çalıştım ama mesela şu cümle gerçekten beni benden aldı yani Komisyonun raporunda aynen şöyle yazıyor: "Planın tamamı Komisyonumuz tarafından aynen kabul edilmiştir." Bravo, tebrik ediyorum arkadaşlar! Yani günlerce Komisyonda tartışılıyor, Allah rızası için 1 tane virgül değiştirin ya. Yani 1 tane virgül bile değiştirmeden saraydan Genel Kurulun önüne geliyor, şimdi muhtemelen burada da yine virgül değiştirmeden gönderelim diyorsunuz. Haklısınız yani okumazsak nasıl değiştireceğiz onu bilmiyorum ama yani bu acele nedir arkadaşlar?
Şimdi, bu planların görüşülmesiyle ilgili özel bir kanun var değil mi?
Kalkınma Planlarının Yürürlüğe Konması ve Bütünlüğünün Korunması Hakkında Kanun. Umuyorum okumuşsunuzdur. Bu Kanun'un ruhuna aykırı şu yaptığımız iş ya. Kanun "en çok yirmi gün içinde" "en çok sekiz gün içinde" falan diye sınırlandırmaya çalışıyor yani şunu tahayyül ediyor kanun yapıcı, diyor ki: Benim milletvekillerim bunu uzun uzun tartışma ihtiyacı hissederler, uzun uzun konuşma ihtiyacı hissederler; o uzunluğa bir sınır koyalım. Biz ne yapıyoruz? Maşallah, yangından mal kaçırır gibi koştur koştur bunu hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, peki, başka bir şey daha soralım: Hani diyelim ki milletvekillerine tartıştırmıyorsunuz, hani diyelim ki komisyonlara tartıştırmıyorsunuz; peki, vatandaşa tartıştırdık mı? Yani bu "plan" dediğiniz şey bir kılavuzdur, bir yol haritasıdır, bir rota çizer. Bu memlekette yaşayan 80 milyona diyorsunuz ki: Biz şu plana göre bir yol haritası oluşturacağız. Ya, ben kendi adıma söyleyeyim, yanlışım varsa lütfen düzeltin: Bu memlekette alın teriyle, emeğiyle yaşayan milyonlarca insan var, beğenelim ya da beğenmeyelim bu insanların temsilcileri var, sendikalar var, sendikaların örgütlenmeleri var. Mesela bunlara sordunuz mu ya "Arkadaşlar, biz sizin geleceğinize dair bir planlama yapıyoruz, sizin fikriniz nedir?" diye? Demokratik kitle örgütlerine sordunuz mu "Arkadaşlar, nasıl bir plan yapalım?" diye? Yani şimdi, bunlar yapılmadığında ne oluyor biliyor musunuz arkadaşlar: Saraydan Türkiye'ye bakanlar, o şatafat içerisinde Türkiye'ye bakanlar... Gerçekten, daha önce söylemiştim, saray harikalar diyarında ama bizim de başka bir şey söylememiz lazım, kral çıplak arkadaşlar yani siz sarayın içinde göremiyor olabilirsiniz ama kral çıplak. Dolayısıyla bir kere usul tartışması açısından şunu söylemem gerekiyor değerli arkadaşlar: Halkın ihtiyaçlarını, sorunlarını hiç sormadan sadece sarayda yaşayanlar tarafından yapılmış, Meclis Komisyonunda tek bir virgülüne bile dokunulmamış, milletvekillerinin okumasına bile fırsat tanınmayan bir plan halkın yararına olabilir mi? Elinizi vicdanınıza koyup bu soruya cevap vermenizi ve buna göre karar vermenizi istiyorum.
Yani diyorsunuz ki: Tayyip Erdoğan ya da herhangi bir fâni -fark etmez, şu anda Tayyip Erdoğan- buradaki 600 kişiden, bu memleketteki 80 milyon kişiden daha akıllı, daha zeki, her şeyi bizden daha fazla biliyor; o ne derse doğrudur. Arkadaşlar, kusura bakmayın ama gerçekten benim anladığım cumhuriyette, benim anladığım demokraside böyle bir işleyiş, böyle bir çalışma biçimi yok. Bakın, sürekli muhalefeti şöyle eleştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Ya, bu muhalefet de biz ne desek 'istemezük, istemezük' deyip duruyor. Bu muhalefet 'hayır' demekten başka bir şey bilmiyor."
Yahu arkadaşlar, hiç tersini düşündünüz mü? Hayatınızda bir kere, şu saraydan size gönderilen fermana "hayır" demeye cesaretiniz var mı? Yok. Ben görmedim. Bir yıl geride kaldı, görmedim.
Değerli arkadaşlar, şimdi böyle bir altı yedi saat tartışacağız, sonra memleketin beş yılına karar vereceğiz ve ona göre oluşturulacak. Niye? Çünkü aceleniz var, tatile çıkacaksınız. Gerçekten burada herkese eleştiri yapıyorum.
Değerli arkadaşlar, emeklilikte yaşa takılanlara hepimiz söz verdik mi? Verdik. Ne oldu? Peki, daha bir ay önce, böyle âlâyıvalayla bize Adalet Bakanından davetiyeler geliyor; yargı reformu, adalette atılım yapacağız. Ne oldu arkadaşlar? Yazık değil mi cezaevinde umutlandırdığımız, haksız, hukuksuz, adaletsiz biçimde tuttuğumuz insanlara? 3600 ek gösterge, emeklilikte yaşa takılanlar, ne olacak bunların hâli?
Tabii ki hak eden her insan tatil yapsın ama biz tatil yapmayı hak ettik mi? Bakın, bu memlekette, bir yıldır işçiler için, emekçiler için, yoksullar için hangi düzeltmeyi yaptık da tatil yapıyoruz ya? Ben somut olarak öneriyorum arkadaşlar; gelin, çalışalım, temmuzda çalışalım, ağustosta çalışalım, şu memleketin faydasına bir şeyler yapalım da eylülde istiyorsanız hep beraber tatil yapalım ama bunlar olmuyor. Neyse uzatmayalım.
Bakın, şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız bir sunum yaptı. Ne dedi? Aynen okuyorum: "Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukun üstünlüğü, güçlü demokrasi ve temel hak ve hürriyetler, On Birinci Kalkınma Planı'nın temel taşıyıcı sütunlarını oluşturmaktadır." Ben söylemiyorum, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız söylüyor.
Arkadaşlar, işte, bakın, bu plan, temel taşıyıcı sütunları itibarıyla çökmüş bir plan yahu! Hiç uzatmayacağım, sadece şu son bir iki güne bakın. Şu anda Canan Kaftancıoğlu İstanbul'da yargılanıyor, dün Selahattin Demirtaş yargılandı, Gezi davası var, Cumhuriyet davası Yargıtayda. Ya, bu memlekette yüzlerce gazeteci, siyasetçi, genç, sadece bu iktidara biat etmediği için cezaevlerine atılmış, memlekette hukuk çökmüş, siz o hukukun üstüne bunu yerleştirmeye çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın, "plan" dediniz mi sosyalistler, "plan" dediniz mi komünistler, plan bizim işimiz. Bu meselenin temelinde aslında böyle bir ayrım var. Yani zaten kapitalist düzende plan yapamazsınız ama kapitalist düzende bile birtakım düzeltmeler yapılabilir, siz onu da yapmıyorsunuz.
Şimdi, vaktim azalıyor, çok uzatmadan size Aziz Nesin'in bir öyküsünden bir anekdot aktaracağım. Aziz Nesin diyor ki: "Bazı meslekler vardır, kartvizit basamazlar. Örneğin, hırsızlar kartvizit basamazlar." Mesela, ben hatırlıyorum, "çilingir" diye basarlardı. Çilingirlik kutsal bir meslek olabilir ama hırsız "çilingir" diye yazardı. Mesela, arkadaşlar, benim çocukluğumda vardı, büyük dolandırıcılar "banker"di; kartvizitine "dolandırıcı" yazamaz, ayıp olur. İşte kapitalistler de yani patronlara hizmet edenler de kartvizitlerine "Patronlara hizmet ediyoruz, biz kapitalistiz." yazamazlar; işte "demokrasi", "özgürlük", "adalet" falan, o lafları kullanırlar.
Bakın, ben açık söylüyorum: Benim kartvizitimde "sosyalist" yazıyor, "komünist" yazıyor, hiç gocunmuyorum. Niye? Çünkü ben işçilere, emekçilere, yoksullara ayrımcılık yapılması gerektiğini savunuyorum ya! Patronlardan alıp işçilere, emekçilere vermek lazım diyorum. İşte, bu yüzden anlaşamıyoruz.
Değerli arkadaşlar, kalkınma planınıza dair çok şey söyleyebilirim ama bir şeyi göstereyim sadece, bakın, umarım bir kişi olsun bakar. Kalkınma planlarında bir amaç olur. Bu kalkınma planının amacı ne? Niye yapıyorsunuz bu kalkınma planını? Bakın, mesela, Türkiye İşçi Partisi 78'de, o zaman demokratikleşme için plan yapmış. Oturmuş, memleketin bütün akademisyenlerini, yazarlarını, çizerlerini, sanatçılarını çağırmış. Bir okuyun, plan nasıl yapılır, plan nasıl gerçekleştirilir, bir görün bakayım.
Ha, şimdi, arkadaşlar, siz niye plan yapıyorsunuz, biliyor musunuz? Bakın, gösteriyorum: AKP'nin, değerli arkadaşlar, kalkındırmayı başardığı tek şey bu. Bakın, burada -arkadaşlar, tebrik ediyorum hepinizi- acayip yükselmiş bir grafik var. Bakın arkadaşlar, bu grafik nasıl yükselmiş? Peki, ne yükselmiş? Okuyalım üstünden, ne yükselmiş? Türkiye'de en zengin yüzde 1'in toplam servetten aldıkları payın yıllara göre dağılımı. Yani bu memlekette toplamda 100 lira varsa AKP iktidara geldiğinde 39 lirası tepedeki o zengin yüzde 1'e gidiyormuş. AKP'nin iktidarı döneminde hiç durmadan artmış, zenginler hiç durmadan zenginleşmiş ve nihayetinde gelmiş yüzde 54'lere kadar dayanmış.
Bakın, bir de işçiler, emekçiler, yoksullar, bu memleketin yüzde 99'u sizin döneminizde ne olmuş? Bakın arkadaşlar, grafiğe bakın. Bundan daha başarılı bir grafiğiniz yok. Hadi ikisine de beraber bakalım şimdi. Bakın, bu grafiği gördükten sonra şu plana "evet" diyebilecek misiniz? Gerçekten elinizi vicdanınıza koyup bu plana "evet" diyebilecek misiniz? O yüzden diyorum ki arkadaşlar, sizin bu planınız esas olarak şunu yapıyor, diyor ki: "Ey işçiler, emekçiler, yoksullar; siz sürünmeye devam edin, biz sizden aldıklarımızı zenginlere, holding sahiplerine vermeye devam edeceğiz."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baş, sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
ERKAN BAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, gerçekten Mecliste bulunduğum sürenin en uzun konuşmasını verdiniz. Herhâlde "Planlama komünistlerin işidir, konuşsun." dediler ama o on dakika da bize yetmiyor.
Değerli arkadaşlar, anlat anlat bitiremem ama gerçekten ben bu memleketteki işçilere, emekçilere bu planı anlatma derdi taşıyorum. Bu Parlamentoya bizi çeşitli umutlarla, çeşitli hayallerle gönderiyorlar ama benim bu planın toplamına baktığımda gördüğüm şey... Samimiyetle söylüyorum, işçiye diyorsunuz ki: "İş bulursan şükret, ayda 2 bin lira maaş alırsan daha ne istiyorsun? Biz seni sendikasız, sigortasız, ölümüne çalıştırmaya devam edeceğiz." Kadınlara diyorsunuz ki: "Evde otur, çocuğuna bak, toplumsal hayata girme." Gençlere diyorsunuz ki: "Binbir zorlukla okusan da işsiz kalacaksın, kalmazsan piyasada ucuz iş gücü olacaksın." Ama diyorsunuz ki: "Bizim yandaşlarımız var, patronlar var, onları zengin etmeye devam edeceğiz, onların servetine servet katmaya devam edeceğiz." Biz de buna izin vermeyeceğiz arkadaşlar! (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)