| Konu: | İYİ PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 10.07.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920'den itibaren günümüze kadar önemli tecrübelerden geçmiş, her şeyden önce millî iradeyi temsil etmiş, Kurtuluş Savaşı'nın karargâhı olmuş, Türkiye'nin ilk anayasasını yapmış ve Türkiye Cumhuriyeti'ni ilan etmiş, savaş kararı almış, barış kararı almış, darbelere maruz kalmış ve nihayet, 15 Temmuz menfur darbe girişimi sonucu bombalanmış ve Gazi Meclis sıfatını da kazanmıştır. 1927 yılında yapılmış bir asker alma kanununu, geçen haftalarda, doksan iki yıl Türkiye'yi idare ettiğini ve tabii ki doksan iki yıl sonucunda değişme ihtiyacını görerek değiştirdiğimizi de unutmamak gerekir yani geçmişte yapılan yasaların, tartışılmış yasaların yıllarca Türkiye'de önemli sorunlara çare olduğunu da görmek lazım.
16 Nisan referandumuyla "sert kuvvetler ayrımı" denilerek başkanlık sistemine geçilmiştir. Bu erkler ayrımını hemen hemen üç yüz yıl önce yaşamış Fransız düşünür Montesquieu, yasamanın, yürütmenin ve yargının birbirinden ayrılması gerektiğini, sorumluluklarının sınırlandırılmasının hürriyetlerin gelişmesi ve devletlerin yönetiminde önemine binaen ortaya koyduğu kurumlar ve kavramlar dünyada benimsenmiştir, sert kuvvetler ayrımını da bu kuvvetlerin belirgin biçimde ayrılması olarak ifade etmiştir. Eğer ki yürütme erkinin yasama ve yargıya müdahalesi olması hâlinde de yine aynı düşünür, bunun hürriyetlerin kısıtlanmasına ve diktatörlüklere yol açacağını ifade etmiştir. Yani yasama kanunları yapacak, yargı sadece bu kanunları uygulayacak -bununla sınırlı- yürütme de o kanunlara uygun yürütme görevini ifa edecek. Hepsinin görevleri sınırlı. Fakat sert kuvvetler ayrımı denilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde ise, Cumhurbaşkanlığı sistemimiz dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen Cumhurbaşkanının kararnamelerle yasamaya paralel kanun yapma yetkisini kendisine almış bulunmaktadır yani yasamaya paralel bir güç ortaya çıkmıştır. Bununla yetinmediği gibi, taraflı olması nedeniyle Meclisteki ayağını da kontrol altına alabildiği için yürütmenin yargıya müdahalesinin tam olduğunu söylemek mümkündür. Yani hürriyetlerin kısıtlanması ve diktatörlüğe gidişin bir nevi yollarıdır. Yargı üzerindeki etkisi de tartışılmaz, bilinen bir husustur.
Bugünkü tabloda, 87'nci maddeye göre yine en önemli yetkimiz yasama yetkisi, kanun yapma yetkisi; ancak milletvekilleri hazırlayabilir bu teklifleri. Ama görüyoruz ki, tabii ki, gensoru, yürütmeyi denetleme yetkilerimiz kalmadığı gibi "Kanun yetkimiz var mı?" dersek, muhalefet olarak daha hiç kanun yapabildiği, kanun teklifimizin kabul edildiği görülmediği gibi, iktidarın da ben kanun teklifi verebildiğini ve bir kanun üzerinde düşünüp, tartışıp önümüze koyabildiğini hatırlamıyorum, bundan sonra da koyabileceğini zannetmiyorum. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Subaşı.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - ...kanun yapma yetkisi de kadük olmuştur.
Araştırma önergeleri... Yüzlerce araştırma önergesi verilmiş -emeklilikte yaşa takılanlar, 3600 ek gösterge, tarımın sorunları, beka sorunu, FETÖ'nün siyasi ayağının araştırılması, Çorlu tren kazası sonuçlarının araştırılması- hiçbir araştırma önergesinden de sonuç alınamamıştır.
O hâlde, dün tartışıldığı gibi, hele hele önümüzde bir reform, yargı reformu da olduğunu düşünürsek, yargı reformunu açıklayan müessese gene hükûmet sisteminin başındaki Cumhurbaşkanımız olmuştur. Cumhurbaşkanı, yargı reformunu açıklamıştır hiçbir milletvekilinin haberi olmadan ve önümüzdeki günlerde buraya geldiğinde tabii ki onaylanması kuvvetle muhtemeldir, fakat bizim bilgilerimizin dışında.
Ben bu önergeyle Meclisin işlevinin tartışılması gerektiğine inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)