GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:99
Tarih:09.07.2019

MHP GRUBU ADINA AHMET ERBAŞ (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 94 sıra sayılı Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun Teklifi'nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün alçakça bir saldırı sonucu Hakkâri'de şehit olan kardeşlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize de acil şifalar diliyorum.

Kanun teklifini genel hatlarıyla olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Hazırlanan kanun teklifinin amaçlarına göz atacak olursak: Ülkemiz dünyanın en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapmış, zengin tarihi, kültürü, kültür varlıkları ve eşsiz doğal güzellikleriyle dünyadaki diğer rakip ülkelerin önünde yer alan önemli bir turizm merkezidir. Ülkemizde bacasız sanayi olarak adlandırabileceğim turizm sektörünün dolaylı ve dolaysız istihdama katkısı 11 milyondan 16 milyona ulaşmıştır, 50 farklı sektörle ilişkisi vardır. Bu açıdan, turizm sektörü sürekli istihdam yaratan ve teknolojinin istihdam üzerindeki olumsuz etkisinin en az olduğu sektördür. Turizm geliri gelen ziyaretçi sayısına bağlı olduğundan, dünya seyahat hareketinin ülkemize doğru kaymasını sağlamak, ekonominin güçlenmesi, turizm gelirlerinin ve istihdamın artması, bölgesel kalkınmanın dengeli şekilde gerçekleşmesi, turizm faaliyetlerinin tüm yıla yayılması, istihdamdaki mevsimliğin azalması ve yılın tamamına yayılmasını desteklemek açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak temel prensipte ziyaretçi sayısı ile turizm gelirleri doğrudan ilgili olmakla beraber, yüksek harcama eğilimine sahip ziyaretçilerin ülkemize çekilmesi, farklı ülkelere yönelerek ülkeye göre turistlerin karar alma mekanizmaları ve tercihleri incelenerek pazar çeşitliliğinin artırılması, gelen ziyaretçilerin kalma sürelerinin uzatılması, güzergâh boyunca farklı yerleri ziyaret etmelerini sağlayacak tanıtım unsurlarının yaygınlaştırılması turizm gelirlerinin artırılmasında önemli rol oynamaktadır.

Görüştüğümüz konularda belirttiğimiz nedenlerden ötürü, oluşturulan bu kanun teklifiyle Türkiye'nin turistik değerlerinin yurt içi ve yurt dışında tanıtılması sağlanacaktır, ülkemize gelen ziyaretçi sayısı ve buna bağlı olarak turizm gelirleri artacaktır. Böylece, Türk turizminin, turizm kültürünün, ekonomisinin, endüstrisinin ve ticaretinin geliştirilmesine maddi destek sağlamak amacıyla Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı kurulması öngörülmektedir.

Konu hakkında dünya örnekleri incelenmiş, Dubai, Singapur, İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri, Avusturya ve Fransa gibi dünya turizm gelirleri pastasından en çok pay alan ülkelerde başarılı turizm geliştirme ofisleri ve büroları bulunduğu tespit edilmiştir. Örnek vermek gerekirse Singapur'da bu ajans 1964 yılında, Almanya'da 1948 yılında, Amerika Birleşik Devletleri'nde 1981 yılında, en son da İngiltere'de 2003 yılında kurulmuştur. Bu oluşumların hem ziyaretçi sayısı hem de turizm gelirlerinin artması konusunda ülkelerine önemli katkılar sağladığı görülmüştür.

Teklifle, Kültür ve Turizm Bakanlığının ilgili kuruluşu olarak tüzel kişiliği haiz, özel hukuk hükümlerine tabi şekilde kurulacak ajansla turizm yatırımlarını destekleyerek turizmin kıyı bandından çıkarılıp ülkenin geneline ve tüm yıla yayılması, ülkemizin algısına yönelik olumsuzluklara anında müdahale edilerek sektörün kırılganlıklarının azaltılması amaçlanmaktadır. Tabii ki teklif yüce heyetinizin katkılarıyla ve eklenecek maddelerle son hâlini alacaktır. Kusursuz ve eksiksiz bir kanun yoktur, mutlaka bu tartışmalar sonucunda güzel sonuçlar çıkacaktır.

Bu kanunda denetleme tabii ki olsun ve olmalıdır da ama bizler orduyla sefere çıktığında yolda üzümden dal koparıp akçesini bahçeye bırakan bir millet iken şimdi çok katı kurallar ve cezalarla şaibeleri önleyeceğimizi zannediyoruz. Biz ne kadar cezaları artırırsak artıralım "Benim memurum işini bilir." "Benim siyasetçim işini bilir." "Benim yatırımcım işini bilir." diyen birileri çıkacak ve bu boşlukları dolduracaktır. Bizim ivedilikle cüzdanlarını başlarının üzerinde taşıyan nesiller değil, vicdanlarında sırat köprüsü olan nesiller yetiştirmemiz gerekmektedir. Çünkü mazisi böyle olan bir ecdadın torunlarıyız. Vatan, millet sevdalısı, dürüst, ahlaklı, vicdanlı, devlet malına el sürmeyi dahi aklından geçirmeyen bir nesil yetiştirmeliyiz, kaygımız bu olmalı, mücadelemiz neslimizi korumak ve bu şekilde yetiştirmek olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, turizm sektörüyle alakalı fikirlerimi daha önce bu kürsüden çok kez ifade etmiştim. Turizmi partiler ve siyasetüstü görmeliyiz ve turizmin doğru hamlelerle herkesin kabul edeceği bir devlet politikası hâline getirmeliyiz. Millî bir dava olarak benimsemeli, gerektiğinde, böylece de şu ekonomik darboğaz içinde ülkemizin en önemli ekonomik gücü olabileceğini göstermeliyiz. Ayrıca, meseleye ekonomi meselesi değil, ülkemizin tanıtımı için kültürel ihraç aracı olarak da bakmalıyız.

Türkiye'nin turizmde dünyanın ilk 3 ülkesinden biri hâline gelmesini ve gelebileceğini devamlı ifade ettik. Turizmin ülkemiz için sadece deniz, kum, güneş olmaması gerektiğini, İsviçre Alplerinden ve Kapadokya'dan örnekler vererek belirtmiştim. Bizler, yıllarca okyanus ülkelerine deniz, kum, güneşi pazarlamaya kalktık, yıllarca deniz, kum, güneş üçlüsünden dışarıya çıkamadık. Turizm sektöründe kendi başlarına verdikleri mücadelelerle 2 milyon Asyalı turisti Kapadokya'ya çeken turizmci arkadaşlarımı tebrik ediyor ve takdir ediyorum. Ancak tebrik etmemiz, destek vermemiz gereken Kapadokya'daki arkadaşlarımıza destek olmadığımız gibi çoğu zaman köstek oluyoruz. Örneğin, Kapadokya bölgesinde Paşabağı'nda yapılan iş yerleri, o tarihî alanına, o sit alanına inşa ettiğimiz alışveriş merkezi ucube bir alışveriş merkezidir, maalesef, bunu da yıllar önce Turizm Bakanlığı yapmıştır.

Şimdi, geldiğimiz noktada, ajansa duyulan ihtiyacın görülmesi bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir. Devlet mantığıyla bu işlerin yürümesi zordur ve yürümüyor da. Bunu derken kastım şudur: Yıllarca Türkiye'nin tanıtımlarında klişeleşmiş videolar, resimler gördük, bunlarla ve broşürlerle filan bu işlerle olmayacağını defalarca anlattık.

Değerli kardeşlerim, Kütahya'nın tanıtım broşürü altı yıldır yenilenmemiş. Bir lale, İstanbul Boğazı, antik heykeller, arkada bir fon müziğiyle denizin üzerinden çekilmiş görüntülerin Türkiye'yi tanıtmasına yettiğini zannettik. Komisyon toplantılarında da ifade ettim, ülkemize gelen turistler bu tanıtımlar sayesinde gelmedi, sektörün kendi çabaları, kendi tanıtımları sayesinde bu noktalara geldi. Bu işi devlet politikası hâline getirip turizm alanında bulunan yöneticilerin, belediye başkanlarının, valilerin, kaymakamların, gittiği yere göre turizm sektörüne katkısını sağlayabilmek adına çalışmalar yapması, düzenlemeler getirmesi gereken bir sistem geliştirebilirsek daha başarılı olabileceğimize inanıyorum.

Keşke "Turizm alanları içinde saat on ikide her şeyi yasakladım." diyen kaymakamların yerine turizm sevdalısı kaymakamlar gönderebilsek, keşke o bölgelerde turizm sevdalısı belediye başkanlarımızı seçiyor olsak, belediye başkanlarımızın turizm üzerine vaatleri o seçimlerde ön plana çıkabilse.

Değerli kardeşlerim, bu memleket bizim, hep beraber kalkındıracağız inşallah, ancak bu işler profesyonellikle olur.

Sayın milletvekilleri, turizmi lütfen sen-ben kavgasının dışına çıkaralım, bunu millî bir politika olarak görelim ve böyle düşünelim.

Bu teklifin devletin kamu personel yasalarının dışında tutulması gayet normaldir çünkü turizm sektöründe devlet maaşıyla profesyonel insan bulmak çok zordur. Örneğin, bizlerin devamlı milletin ağzındaki maaşımız ortadadır; yanlış bilmiyorsam üç ayda 60 bin lira Türkiye Cumhuriyeti devleti milletvekillerine maaş veriyor. Beş yıldızlı otellerde bir aşçının aldığı maaş en az ama en az 5 bin dolardır.

Turizm, ulaşım olmadan olmaz. Acilen ulaşım sektörünü ve bunun altyapısını düzenlememiz gerekmektedir. Uçak biletleri inanılmaz pahalı. Ulaşımın kolay olmadığı yerlerde turizmi nasıl canlandıracağız? Şimdi sizlere net bir örnek vereceğim: Değerli kardeşlerim, 13 Temmuz 2019 tarihinde gidiş, 20 Temmuz 2019 tarihinde dönüş olmak üzere Londra-Barselona arası bilet fiyatı bizim paramızla 729 lira yani 100 pound. Aynı tarihlerde Londra'dan İstanbul'a gidiş-dönüş bileti toplam 300 pound. Evet, mesafe farkı var ama o fark bu kadar fiyatı getirmemeli. Ulaşım problemi çözülmeden milyarlarca liralık reklam da versek, ajanslar da kursak, fonlara aktarma da yapsak ulaşım ücretleri ve sorunları çözülmeden bu konunun tek ayağı eksik kalır.

Ulaşım demişken bir konuya değinmek istiyorum. Yap-işlet-devret modeliyle inşa edilen Kütahya Zafer Havalimanı'nın iyi niyetle yapıldığına şüphemiz yoktur ancak yüklenici firmaya verdiğimiz yolcu garantisinin ancak yüzde 3'üne, 4'üne ulaşabildik. Bu konu üzerinde uğradığımız zararı örnek olması açısından ifade ediyorum. Buna benzer bir zararla karşılaşmamamız için buradan bir uyarıda bulunmak istiyorum; o da son zamanlarda basında duyduğumuz, Çeşme'ye yapılması planlanan havalimanı. Bu havalimanı neden yapılacak? Çeşme'nin önceliği havalimanı değildir. İzmir Adnan Menderes Uluslararası Havalimanı şu anda yüzde 44 doluluk oranıyla çalışmakta iken Çeşme'ye yaklaşık 1.500 dönüm bir araziyi kapatarak bir havalimanı yapmak nereden çıktı? Farz edin ki Alaçatı'ya bir havalimanı yaptınız. Alaçatı'da yabancı turist var da biz mi görmedik? Alaçatı'da beş yıldızlı otel var da biz mi görmedik? Alaçatı'da, malum, biliyorsunuz, küçük butik otellerin dışında hiçbir otel yok. O yüzden buradan Sayın Turizm Bakanımıza seslenmek istiyorum: Zafer Havalimanı'nda yaptığımız hatayı lütfen Alaçatı'da yapmayalım. Ekonomik krizle uğraştığımız şu günlerde Zafer Havalimanı'ndan zaten bir zarar ediyoruz, yeni zararlar eklemeyelim iyi niyetle yapmayı düşünsek bile.

Diğer bir konu da şu: Turizm sektöründe adaletli davranmak zorundayız. Kütahya Simav'da bulunan bir otel ile Bodrum'daki bir oteli aynı şekilde değerlendirmemek gerekir. Kıyı illerimiz haricindeki diğer tüm illerimizin turizm sektörünün nimetlerinden faydalanmaları için gerekli düzenlemeleri yapmalıyız, yeni söylemler geliştirmeliyiz. Bu konuda, bu fonun bir kısmını mutlaka -tanıtım derken- iç turizm için ayırmalıyız. Bu konuda destan yazan illerimiz var, ilçelerimiz var, bölgelerimiz var. Safranbolu, Karadeniz yaylaları, Nemrut, Kastamonu, Erzincan Kemaliye, Mardin, Urfa, Amasya, Antep ve birçok ili sıralayabiliriz. Bir gün mutlaka bu listeye Kütahya'yı da yerleştireceğiz hem de ilk sıralara çünkü fazlasıyla hak ediyor; hem tarihî yerleri hem çinisi hem doğası hem termal tesisleriyle turizm için cazibe merkezi hâline getireceğiz inşallah, tabii ki yollarımızı çözersek, tabii ki Tunçbilek'teki hava kirliliğini çözebilirsek, tabii ki doktor ataması yapabilirsek ve dört beş saati geçen elektrik kesintilerini engelleyebilirsek. Eğer bunları halledebilirsek Kazıklı Voyvoda'yı hapsettiğimiz Eğrigöz Kalesi'ne, Emet'e tüm vatandaşlarımızı davet ederiz.

Özellikle bir meseleden daha bahsetmek istiyorum: Bugün bizim, yarın hepimizin içinde kanayan yaraya dönüşecek olan Murat Dağı'ndan bahsetmek istiyorum. Murat Dağı'nda açılması düşünülen altın madeni tesisinin sahadaki madencilik faaliyetleri sırasında yapılacak patlamalar nedeniyle termal kaynakların kaybolacağını ve o bölgenin deprem bölgesinde bulunması sebebiyle sızmaların olabileceğini; bölgede göçer ve yörüklerin konaklama ve mera alanlarının olduğunu, doğada nadir bulunan kuşların, yine bu doğada nadir bulunan endemik bitkilerin olduğunu bildiğimiz Murat Dağı'na lütfen sahip çıkalım. Birinci derece deprem bölgesi arkadaşlar bu bölge, 2 milyondan fazla ağacın kesileceği söyleniyor, bu çok büyük bir kaygıdır. Doğanın kanunudur; bir şeyi yoktan var edemeyiz, varken de yok edemeyiz ama maalesef katledebiliriz. Sayın milletvekilleri, Murat Dağı'ndaki katliama hep beraber dur diyelim.

Turizm diyoruz, doğal güzellikler diyoruz, bu tarz işletmelere müsaade etmememiz gerekir, gelecek nesillere güzel bir dünya bırakmak istiyor isek doğa kaynaklarımıza sahip çıkalım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; konu hazır turizm ajansına gelmişken 30 Ağustos Zafer Bayramı'yla ilgili birkaç konuyu ifade etmek istiyorum. 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın gereken önemle icra edilmediğini düşünüyoruz Kütahyalılar olarak çünkü geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz. Bu konuyla Gençlik ve Spor Bakanlığı değil, Kültür ve Turizm Bakanlığının ilgilenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tabii ki gençlerimizin bu kutlamalarda, bu millî bayram uygulamalarında yer almasından gayet memnunuz ancak bu konu, çok daha derin, kültürel ve millî bir konudur. Örneğin, bu yıl 75'inci yıl dönümünde Avrupa ve dünya tarihinin seyrini değiştiren olaylardan biri olan Normandiya Çıkarması Fransa'da nasıl kutlanmıştır? En son kutlamaya Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ve İngiltere Prensi katılmıştır. Yedi düvele, emperyalizme karşı elde ettiğimiz kendi zaferimizi biz geçiştiriyor gibi kutluyoruz. Dumlupınar, Kocatepe, Sakarya, Türk milletinin ve gözü Türk milletinde var olan mazlum milletlerin yeniden şahlanış yeridir. Düşmanı İzmir'e kadar kovaladığımız ve acısını hâlâ dindiremedikleri kutlu bir zaferdir. Bu zaferle Avrupa'nın, Orta Doğu'nun, dünya tarihinin seyrini değiştirmişizdir. "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir." sözünün söylendiği bu toprakların tarihî önemini gelecek nesillere aktaracak, o tarihte yaşananları hissettirecek çalışmalar yapmalıyız. Atatürk'ün o ünlü fotoğrafının olduğu ve savaşı tepeden yönettiği Dumlupınar'ımıza mutlaka bir panoramik müze kurmalıyız. Şu andaki müzemizde, maalesef, 1960 model silahlar sergilenmekte.

Değinmek istediğim başka bir konu da Kütahya'da kurulması planlanan Suriyeliler için toplama kampı. Öncelikle, liderimiz Devlet Bahçeli Beyefendi'nin ifade ettiği gibi, Türkiye Türk milletinindir, Anadolu Türk vatanıdır. Ülkemizdeki Suriyelilerin güvenli ve süratli bir şekilde asıl yurtlarına sevki acilen planlanıp hayata geçirilmelidir. Sınırlarımıza diktiğimiz duvarlarımızın aşılmaması için, yeni göç akınlarıyla millet varlığının geleceğini tehlikeye düşürmemek için bir an önce bu kardeşlerimizi yurtlarına göndermeliyiz.

Bizler, misafirperverliğimizi ensar ruhuyla gösterdik, göstermeye de devam ediyoruz ancak bu mesele, Türk milleti açısından hem sosyolojik hem demografik hem de ekonomik sorunlara dönüşmüştür, kronik bir toplumsal problem hâline gelmek üzeredir. Bu işe bir an önce el atmak lazım. Eğer bir kamp yapmak istiyorsa İçişleri Bakanlığımız, buradan sesleniyorum: Oraya Özel Harekât eğitim kampı kurabiliriz mesela.

Kütahya, henüz hastanesi tamamlanmayan, yatırımları tam anlamıyla hissedilemeyen bir ilimizdir. 2020 yılında tamamlanması beklenen hastanemiz, şehrimizde olmayan uzman doktorlarımız, görev yaptığı ilçelerde kalacak yeri olmayan ve şehri terk eden sağlık görevlilerimizle, sadece sağlık sektörüyle ilgili bile bu kadar ciddi problemler yaşayan şehrimize, bir de kamu düzenini bozan ya da kaçak yollarla ülkemizde bulunan yabancılar için geri gönderme merkezinin kurulmasını istemiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde son günlerde yaşananlar hakkında konuşmak istiyorum. Medyaya yansıdığı üzere, İsrail hava saldırısına pazartesi gecesi karşılık veren Suriye hava savunma sistemleri, S200 füzelerini hedefe kitleyip füze rampalarından otomatik fırlatarak savunmaya geçmiştir. S200 füzelerinden biri hedefinden sapması sonucu maksimum menzile ulaşarak KKTC sınırları içerisinde bulunan Taşkent-Güngör köyü arasındaki boş alana düşmüştür. Değerli vekiller, bu alanın 500 metre yakınında bir köyümüz var. Soydaşlarımızın yaşanan vahim olayda zarar görmemiş olması sevindiricidir fakat görülmüştür ki ülkemizin sınırları gibi, KKTC de bulunduğu konum gereği âdeta bir barut fıçısı gibidir. Bu nedenle, teknik incelemeler yapılarak KKTC'yle yeni bir savunma anlaşması imzalanmasına ve yeni bir savunma stratejisi hazırlanmasına acil ihtiyaç vardır.

Değerli vekiller, Akdeniz'de malum doğal gaz aramaları nedeniyle ciddi bir hareketlilik gözlemlenmektedir. Doğal gaz geriliminin yanında, ada üzerinde hiç söz sahibi olmayan Fransa gibi devletler ayrı ayrı ses çıkarmakta, kendilerince Kıbrıs'ın kıta sahanlığının bulunduğu Akdeniz'de bir oldubitti yaratmak istemektedirler.

Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Genel Başkanımızın da belirttiği gibi, ada üzerinde sadece ve sadece garantör ülkeler olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin söz söylemeye hakkı vardır. Burada, neden Fransa konuşur, hâlâ anlamakta zorluk çekiyoruz. Hiçbir devletin konuşmaya, müzakere etmeye hakkı yoktur. Yaşanan bu gelişmeler bağlamında hem soydaşlarımızın güvenliğini sağlamak hem de uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımızı koruyarak barışı uzun soluklu kılmak için acilen bir deniz üssü kurulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin KKTC'yle ilişkilerinin bütün yönleriyle uyumlu olarak yürütülmesi ve genel koordinasyonun Cumhurbaşkanı Yardımcısı veya bir bakan aracılığıyla yürütülmesi maksadıyla Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğünün oluşturulması için genelge yayımlanması da son derece mutluluk vermiştir.

KKTC'de yakın bir zamanda Ulusal Birlik Partisi ve Halkın Partisinden oluşan yeni bir ortaklık hükûmeti kurulmuştur. Önceki hükûmetin değerli çalışmalarından ötürü hükûmetin Başbakanı Sayın Tufan Erhürman nezdinde teşekkür ediyor, hiç kuşkusuz yeni kurulan hükûmeti bekleyen çok önemli ekonomik problemlerin, altyapı sorunlarının ve kamuda çözülmeyi bekleyen problemlerin olduğunu biliyoruz. KKTC'deki soydaşlarımız, izolasyonlardan, çözüme odaklı olmayan hantal devlet yapısına sıkışmış durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erbaş, son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

AHMET ERBAŞ (Devamla) - Kapalı Maraş konusunda yeni hükûmetin attığı adımları son derece takdir ediyoruz. Sayın Ersin Tatar başkanlığında kurulan yeni KKTC Hükûmetini tekrar tebrik ediyor, başarılar diliyor, bu vesileyle sayın yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.