| Konu: | Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 97 |
| Tarih: | 03.07.2019 |
MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanunu, İmar Kanunu, kentsel dönüşüm, 2/B ve hazine taşınmazlarıyla ilgili kanun teklifinin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta Komisyonda kanun üzerinde uzun süren görüşmeler yaptık. Ben buradan Komisyon Başkanımıza teşekkür ediyorum, Komisyonda söz alan her bir milletvekiline herhangi bir zaman kısıtlaması yapmaksızın görüşlerini ifade etme imkânı tanıdığı için. Burada yaptığımız görüşmelerde elbette herkes kendi görüşlerini savundu, söyledi; belli maddelerde mutabakata vardık, belli maddelerde mutlaka farklı düşündüğümüz konular oldu.
Planlama, Türkiye'nin en önemli ihtiyaçlarından bir tanesidir. Türkiye'de terör ve işsizlikten sonra en önemli konu planlamadır. Tabii, burada arz-talep olayı önemlidir. Planlama yapılan alanların tamamında uygulamayı hemen yapmak doğru mudur, yanlış mıdır, bunlar da tartışma konusudur. Çünkü bir bölgenin şimdi, düşünün, bir kentin planlaması belki gelecek yirmi yılı, otuz yılı hesaplanarak yapılıyor, buna göre bir nüfus planlaması, artışı hesaplanıyor. Kentin nüfusu 300 binse belki 700-800 bin olacak şekilde 5000'lik ve 1000'lik imar planları hazırlanıyor. Bunun tamamında 18 uygulamasını yaparsak yarın vatandaşın biri en ücra köşedeki bir parsele gidip "Ben konut yapacağım, buraya altyapı getirin." dediği zaman belediye ne yapacak? Burada arz-talebi göz önünde bulundurmamız ve ihtiyaca göre mevcut yerleşim alanlarından itibaren kademe kademe bu aşamaları takip edip mevcut planların ve bu planların uygulamasının buna göre yapılması, işin doğrusu olacaktır. Planların hepsinin aynı anda uygulanması da her zaman doğru sonuç vermeyecektir.
Tabii, planlamayla ilgili sadece kentlerin planlanması yetmiyor, artık belde ve özellikle büyük şehirlerde köylerin ve yaylaların da planlanarak kontrol altına alınması gerekiyor. Önümüzdeki dönemlerde inşallah Komisyonda bunlarla ilgili de çalışmalar, belediyelere öneriler ve yasal yaptırımlar konur. Her yerin kontrol altına alınabilmesi, her yerin planlanabilmesi, tarım arazileri dâhil, turizm bölgeleri dâhil, bütün her yerin planla kontrol altına alınabilmesi, bu ülkenin geleceği adına herkesin hemfikir olduğu bir konu. Bununla ilgili mutlaka çalışmaların yapılması lazım.
Tabii, Tapu Kanunu üzerinde konuşuyoruz. Kadastral yenilemelerin büyük bir kısmı ülke çapında tamamlandı, yüzde 90'ın üzerindeki kadastro tamamlandı ama buradaki 600 milletvekilinin her birine sorsanız herkesin mutlaka gayrimenkulle ilgili, araziyle ilgili bir problemi vardır. Problem nedir? Problem, kadastral yenilemeler yapılıyor ama tapuyla ilgili, miras problemleriyle ilgili henüz bir yenileme çalışması başlamadı. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün mutlaka tapuyla ilgili de bir yenileme çalışması başlatması gerekiyor, mevcut bilgi ve belgeler ve fiilî kullananlar göz önünde bulundurularak Türkiye'nin tamamında, özellikle eski kadastro gören yerlerden başlanmak üzere. Yani 1950 yılında, 1960 yılında kadastro görmüş, şu anda üçüncü, dördüncü nesil ama kime sorsanız tapusu, dedesinin ya da babasının adına. Dolayısıyla, burada ne oluyor? Hem planlamada hem uygulamada hem tarımsal destek projelerinde bütün vatandaşlarımız, içinden çıkılmaz sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün mutlaka bunu gündemine alması ve yeni yasama döneminde bunun komisyonlarda tartışılarak... Türkiye'nin bana göre en önemli sorunlarından bir tanesi bu. Tapular üzerinde mutlaka bir yenileme yapılmalıdır. Çok kolay bir iş değil, zor bir iş ama Türkiye, bunca yıllık deneyimiyle, tecrübesiyle bunu çözebilecek düzeyde. Her şeyi mahkemelerin yetkisine bırakmamalıyız.
Bazı küçük hisselerin de büyük hisse sahiplerine bedele dönüştürülerek, parası gerekirse bir hesapta bloke edilerek devredilmesi gerekiyor. Hiç kimsenin bir kentin ya da bir arazinin kaderiyle oynamaya hakkı yok. Bir kentsel dönüşüm bölgesi ilan ediliyor. Kentsel dönüşüm bölgesi içerisindeki vatandaşların belki yüzde 70'iyle, 80'iyle anlaşma yapılıyor, vatandaşlar anlaşma sonucunda oturdukları evleri terk ediyorlar, elektrikleri, suları kesiliyor ama burada küçük hissesi olan bir tane vatandaş anlaşmıyor, olayı mahkemelere taşıyor. Aylarca, yıllarca o televizyonlarda gördüğümüz gibi bütün mahalle yıkılmış, ortada 2 tane bina kalıyor. Hiç kimsenin bir kentin geleceğiyle oynama hakkı yok. Hukuk devleti her bir vatandaşımızın hakkını mutlaka korumalıdır. Ama burada dava, projeyi engelleme adına devam etmemeli; burada dava sadece bedel yönünden, o vatandaşın kendi malıyla ilgili hakkını, hukukunu koruma yönünden devam etmelidir ama kesinlikle bu projeyi engelleme yönünden devam etmemelidir. Bununla ilgili yeni dönemde mutlaka yeni çalışmalar yapılmalıdır.
Hazine ve 2/B arazileriyle ilgili de düzenlemeleri yaptık, vatandaşın lehine birçok yasa çıkarıldı ama uygulamada birçok sorunla karşı karşıya kalıyoruz. İllerden illere bedel tespitlerinde vatandaşlar ile memurlar arasında anlaşmazlıklar oluyor. Ben buradan şunu söylüyorum: Tarım arazilerinin o araziyi eken köylülere satılması, birinci hedef olmalıdır. Buradan kazanılacak para, bunun bedeli devletin birinci önceliği olmamalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisinin seçim vaatlerinde olduğu gibi, özellikle orman arazilerinin, 2/B arazilerinin, orman köylülerine ücretsiz olarak ya da çok düşük bir bedelle verilmesi lazımdır, orman köylülerinin buna acil ihtiyacı vardır. Üreten, o araziyi ekip diken... Aksi takdirde, buralara yüksek bedeller konulduğu zaman, kesinlikle orayı ekip diken çiftçilerin bu arazileri alma şansı yoktur.
Tarımda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bununla ilgili fiyat tespitinde de vatandaşlarımıza kolaylıklar sağlanmalıdır. Burada ticari bir hesap yapılmamalıdır. Ben bununla ilgili daha ılımlı yaklaşılmasını ve vatandaşın sorununun çözülmesini talep ediyorum.
Tabii, tarım arazileriyle ilgili bir de en önemli sorun, 2014 yılından geriye dönük olarak üç yıl o araziye ecrimisil ödeme, ekip dikme şartı konulmuştur. Şu anda 2019 yılındayız. Yasa çıktığı tarih itibarıyla belki bu beş yıl, altı yıldı ama şu anda sekiz yılı aşkın bir süre geçti. Buradaki tarihin de mutlaka gözden geçirilmesi lazım. Yani 2014 yılından üç yıl önce, 2011 yılından...
Şimdi, 2012 yılında bir vatandaş, bir araziyi satın aldı, tarlanın tapusunu aldı. Tabii, tarlanın yanında bir de hazine arazisi var. Tarlanın tapusunu alan vatandaş, tarlayı satandan o hazine arazisini de ekme, dikme, kullanma hakkını satın alıyor, tarlayı alırken bu pazarlığı yapıyor ama onun ecrimisilini devralma şansı yok, alsa da bu malın satışıyla ilgili herhangi bir hak sahibi olamıyor. Dolayısıyla, ne oluyor? Bir tapu almış, yanındaki hazine arazisi, başka birinin de işine yaramıyor. Zaten hazine arazilerinin birçoğu...
Özellikle seçim bölgem olan Mersin'de, yine komşu ilimiz Adana'da herkesin tapulu arazisinin bir kenarında 3 dönüm, 5 dönüm, 10 dönüm hazine arazisi var. Başka birinin de işine yaramıyor. Devlet kiracı olarak bunlarla uğraşamıyor, bu kiraları doğru düzgün tahsil edemiyor.
Tarım arazileri, hiçbir gerekçe aranmaksızın, istismara da yol açmadan o arazi veya bitişiğindeki arazi ekip diken köylülere, çiftçilere satılmalıdır, burada başka bir kriter aranmamalıdır, bununla ilgili de mutlaka yeni bir düzenleme yapılmalıdır.
Tabii, bu 2/B arazileriyle ilgili ve "2/A" dediğimiz, seçim bölgem Mersin'de olan, Erdemli Arpaçbahşiş'te Başbağlar katliamından sonra Başbağlar köylülerinin yerleştirilmesi için tahsis edilen ama daha sonradan bu köylülerin Mersin'e değil de Bursa'ya yerleşmesi dolayısıyla kalan araziye Erdemli'de birçok vatandaşımız bina yapmış, bahçe yapmış ve içerisinde kırk elli yıl önce yapılan evler var; elektriği var, suyu var, bahçesi var. Burası belediyelik olmuş, 2014'e kadar belediye olarak insanlarımıza hizmet vermiş, 2014'te büyükşehir yasasıyla belediye kapatılmış ama bugün bu vatandaşlarımız buradan herhangi bir hak sahipliği kazanamıyorlar.
İmar barışıyla beraber bu yetkiyi Bakanlar Kuruluna verdik. Bakanlar Kurulunun elbette yoğun bir gündemi var ama insanların sorunuyla da ilgili, bu tip bölgelerde, gerekirse bölge vekillerinden, bölgedeki yetkililerden de önerileri dinleyerek ivedi olarak bunlarla ilgili Bakanlar Kurulu kararlarının alınması, bu yerleri, uygun görülen yerleri istismara açık olmayacak şekilde vatandaşlarımızın satın almasının veya on yıllık kiralama gibi hizmetlerden faydalanmasının önü açılmalıdır. Yoksa, bugün başka sorunlarla da...
Özellikle kendi seçim bölgem olan Mersin Mezitli'de yine benzer şekilde kullanılan arazilerde orman bölge müdürlüğü ve belediye, vatandaşların şu anda suyunu kesiyor, elektriğini kesiyor, vatandaşlar kırk elli yıldır oturdukları mekânlarda... Şu anda, daha yeni, dün itibarıyla beni arayan insanlar var "Bizim suyumuz kesiliyor, elektriğimiz kesiliyor, nereye gideceğiz?" Bu yetki mutlaka kullanılmalıdır. Bakanlar Kurulu bu yetkiyi kullanarak insanlarımızın problemlerini çözmelidir.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzde de yine, tapularla ilgili sorunların çözümünde ve Tapu ve Kadastro çalışanlarımızın problemlerinin çözümüyle alakalı Bakanlık -bunlara ödenen maaşlardan sosyal haklara kadar- mutlaka iyileştirme yapmalı. Tapu ve Kadastroda çalışacak olan insanların mutlaka öncelikle harita mühendislerinden, tapu kadastro lisesi veya meslek yüksekokulu mezunlarından alınması da öncelik olmalıdır. Sınav açılıyor, hasbelkader başka bir bölümden mezun biri, tapucu oluyor veya kadastrocu oluyor. Bu, çok doğru bir yaklaşım değil yani mutlaka o hangi sektörde çalışacaksa onun eğitimini alan insanların, sadece o insanların o sınava girmesi, onlar arasından seçilip tercih yapılması da yine Tapu Kadastro çalışanlarımız ve tapu kadastro eğitimi alan meslektaşlarımız açısından olumlu bir yaklaşım olacaktır.
Yine, ayrıca, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının... Bunun da önümüzdeki günlerde ben mutlaka yeni yasama yılında gündeme alınmasını talep ediyorum, 1/6/2013 yılına kadar dairelerde, inşaat yapılan yerlerde balkon, emsal hesabına katılmıyordu. Tabii, bunu istismar eden birçok müteahhit de 50 metrekarelik dairelere 60 metrekarelik balkon yapıyordu, 70 metrekarelik balkon yapıyordu. Sonradan bu balkonları cam balkon veya odanın içerisine, salonun içerisine dâhil ederek istismar da ediyordu. İstismarın önünün de kapatılması lazım. Buna belirli bir kriter getirilmesi de doğrudur. Yalnız, daha sonradan bu yönetmelik, Mimarlar Odası ve belli mühendis odalarının olayı Danıştaya taşımasıyla iptal edildi.
Yalnız, burada da şöyle bir mağduriyet yaşandı: Bu yönetmelik varken belirli kentsel dönüşüm projelerinde veya müteahhidin vatandaşlarla yapmış olduğu belirli anlaşmalarda bunlara göre yapılan anlaşmalar var. Bu anlaşmalardan dolayı şu anda bu müteahhitler -zaten inşaat sektöründe şu anda bir sıkıntı var, bir tıkanıklık var- inşaata başlayamıyorlar. Daha önceden sözleşme yapan, vatandaşlarla anlaşma yapan bu müteahhitlere... Sınırsız olarak bir yetkiyle sadece balkonla ilgili değil, merdiven daireleri ve sitenin içerisine yapılan havuzlar da veya tesisat odaları da bu yoğunluğun içerisine alındı; bu, doğru bir yaklaşım değil. Sitedeki havuzun yoğunlukla bir ilgisi, alakası yok, bir sosyal donatı alanı olarak kullanılıyor. Bunların mutlaka yeniden gündeme alınarak bu yönetmelik gözden geçirilmeli ve müteahhitlerin de bu sıkıntılı dönemde mağdur edilmemeleri için buna belirli bir oran konabilir, yani "İnşaat yoğunluğunun yüzde 20'si kadar, yüzde 25'i kadar balkon yapılabilir." denilebilir.
Özellikle benim seçim bölgem olan Mersin'de, Adana'da balkon bizler için önemli. Belki Ankara'da, Erzurum'da balkon çok önemli bir ihtiyaç olmuyor ama sıcak bölgelerde balkon önemli. E, böyle olduğu zaman insanların ihtiyacı olacak bir mekân yapılmadan binalar yapılacak. TOKİ, zamanında kentsel dönüşüm projelerinde ve TOKİ binalarında buna benzer hatalar yaptı. Yani gitti Erzurum'da nasıl TOKİ binası yapıyorsa geldi Adana'da, Mersin'de de aynı şekilde, aynı tip projelerle TOKİ binaları yaptı. Bu, çok doğru olmadı. Bunun mutlaka gözden geçirilmesini ve bunun yeni bir düzenlemeyle hem müteahhitlerin hem de vatandaşlarımızın, müteahhitle anlaşma yapmış olan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesini talep ediyorum.
Yine, vatandaşın bu yönetmeliklerle, çıkarılan yasalarla en büyük talebi, yatırım yapacağı zaman uygun arsaya en kısa yoldan ulaşmasının sağlanmasıdır. Şimdi, turizm bölgeleri ilan ettik, turizm bölgelerinde imar planları yapıldı ama mülkiyet sorunu ve uygulama yapılmadığı için bir turizm yatırımcısı gelse, yatırım yapacak uygun arsa arasa bulamıyor. Yani burada ben verilen önergeleri dikkatle takip ediyorum. Tapudaki düzenlemeleri yapalım diyoruz. Bir önerge veriliyor, tebligat süresi otuz gün konmuş "Vay efendim, bu, altmış olsun; vay efendim, doksan olsun." Yani şimdi, Allah aşkına, Komisyonda bunları günlerce tartıştık. Biz süreyi kısaltalım diyoruz, hızlı çözüme gidelim diyoruz ama burada verilen önergeyle vatandaşa altmış gün, doksan gün süre verelim diyoruz. Yani bu, yaklaşım olarak doğru bir yaklaşım değil. Elbette önerge verilecek, herkes kendi fikrini söyleyecek ama biz hızlı sonuca gidelim derken bu şekilde yaklaşımlarla da olayı daha da uzun vadelere ve çıkmaza sokuyoruz.
Ben, çıkacak olan yasanın ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. Yeni yasama döneminde de komisyonlar daha aktif bir şekilde çalıştırılarak çok sayıda yasa çıkarmamız lazım. Yani sadece 3194 üzerinde belki günlerce tartışıp birçok maddesi üzerinde çözüm önerileri üretmemiz lazım.
Ben saygılar sunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)