| Konu: | Bazı Kanunlarda ve 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 94 |
| Tarih: | 26.06.2019 |
MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; temelde millî eğitimle ilgili olmak üzere bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin birinci bölümü üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Bu vesileyle Afrin'de şehit olan askerimize Allah'tan rahmet, yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.
Eğitimin en önemli işlevlerinden birisi bireysel yeteneğe işlerlik kazandırmak, kazanılan bu yeteneklerin etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamaktır. Bireysel farklılıklar dikkate alınarak düzenlenen bir eğitim öğretim programı bireylerin toplum içerisinde faydalı, mutlu ve uyumlu bireyler olarak yaşamalarını sağlar. Özellikle üstün yeteneğe sahip olarak nitelendirilmiş bireylerin topluma sağladıkları katkılar önemli bir yer tuttuğundan bireysel farklılıkların göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Türk tarihinde cumhuriyet öncesi dönemde üstün yetenekli bireylerin eğitiminin kökleri Osmanlı Devleti dönemindeki enderun mekteplerine dayanmaktadır. Dünyanın ilk sistemli ve uzun süreli üstün zekâlı ve yetenekliler eğitimini enderun okuluyla Osmanlı İmparatorluğu gerçekleştirmiştir. Enderun mektepleri II. Murat tarafından kurulmuş ancak asıl gelişimini Fatih Sultan Mehmet döneminde göstermiştir. Bu mektep Topkapı Sarayı içerisinde bulunan saray için yetiştirilecek olan asker ve yönetici ihtiyacını karşılayan çok önemli bir eğitim kurumuydu.
Türkiye'de üstün yetenekli çocukların eğitimi ağırlıklı olarak Millî Eğitim Bakanlığı tarafından açılan bilim ve sanat merkezleridir. Bu merkezler okul öncesi ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarına devam eden üstün veya özel yetenekli öğrencilerin örgün eğitim kurumlarındaki eğitimlerini aksatmayacak şekilde bireysel yeteneklerinin farkında olmaları ve kapasitelerini geliştirerek en üst düzeyde kullanmalarını sağlamak amacıyla açılan bağımsız, özel eğitim kurumlarıdır. BİLSEM'lerde uygulanan eğitim, örgün eğitim kurumlarında uygulanan eğitimlerden oldukça farklıdır. BİLSEM'lerde proje tabanlı öğretim modeliyle eğitim sağlanmakta ve öğrencilerden yeteneklerini yansıtacak proje üretmeleri beklenmektedir. Olması gereken de budur, ancak çoğunda bu uygulanmamaktadır. Öğrencilerin, okullardan çıkıp tamamen yaratıcılık ve yeteneklerini geliştirebilecekleri bir kuruma gitmesi gerekirken gerek materyal ve eğitim ortamı yetersizliğinden gerekse de eğitimcinin yanlış uygulamalarından kaynaklı olarak, okul saatlerinde gittiği örgün eğitim kurumundan farksız bir kurumla karşı karşıya kalmaktadır. Bunun yanı sıra, adından da anlaşılacağı gibi, bilim ve sanatın birlikte yürütülmesi gereken bu kurumlarda sanata gereken önem verilmemektedir. Tamamen fen ve matematik eğitimine ağırlık verilen üstün zekâlı öğrenciler için sanat eğitimi büyük bir gerekliliktir. Bilim ve sanat merkezi öğrencilerinden bir çocuğun "Ben piyano çalmadığım gün matematik sorusu çözemiyorum." sözü bunun açık bir göstergesidir. Bunlardan dolayı bu kurumlar işlevlerini yerine getirememektedir.
Bir diğer büyük sorunsa bu öğrencilerin tanılanması ve bu kurumlara kabul sürecinde karşımıza çıkmaktadır. İllerde bulunan rehberlik ve araştırma merkezlerince bu işlemler hakkıyla yürütülmekte midir? Bu kurumlardaki öğrenci profillerine bakıldığında genellikle bürokrat ve iş insanlarının çocukları olduğu görülmektedir. Dünyaya bizden yayılmış olan bu kadar köklü ve özel kurumlara gerekli hassasiyet ve önem verilmelidir. Geleceğin dahi çocukları için tanılama sürecinden eğitim programları ve eğitim ortamlarının tasarlanmasına, hatta eğitimcilerinin seçilmesine kadar büyük bir titizlikle davranılmalıdır.
Kıymetli arkadaşlar, bu gerçeğin ışığında Türk millî eğitiminin artık millî bir politika çerçevesinde yürütülmesi ve her yıl bir deney yapılmaktan vazgeçilmesi asli beklentimizdir. Kaybedilen zaman millî servettir, zira denek yapılan çocuklar cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının mimarları olacaktır. Bu minvalde, önümüzdeki teklif, 66 ay ısrarından vazgeçtiği için isabetlidir. 66 ile 69'uncu aylar arasındaki çocukların bedensel, bilişsel ve sosyal gelişim durumları arasındaki önemli farkı da bu tartışmaların yapıldığı yıllar içerisinde hepimiz öğrendik.
Sayın milletvekilleri, ilme, sanata ve ahlaka son derece önem verilen Ahilikte, kadının da sosyal ve ekonomik hayatta önemli bir yeri vardı. Kadınların teşkilatlanıp gelişmesi için Ahî Evran'ın eşi Fatma Bacı, dünyanın ilk kadın teşkilatı olan Bâcıyân-ı Rûm Teşkilatı'nı yani Anadolu Kadınlar Birliği'ni kurmuştur. Bu örgütlenmede yer alan kadınlar Ahilik teşkilatıyla birlikte eğitim almışlardır; bu eğitimle hem mesleki anlamda devam etmiş hem de din ve felsefe okumuşlardır.
Günümüzde yanlış tutum sergileyen bazı cinsiyetçi oluşumların aksine, tüm cinsiyetçi tutum ve yaklaşımlardan uzak durarak her bir ferdin katkısıyla toplumsal kalkınma için çalışmalarını sürdürmüşlerdir. "Türk" ve "İslam" kavramlarını öncelik alarak bunların ışığında günümüze kadar ulaşan kültürel ve ahlaki miraslar bırakmışlardır. Çıraklık eğitimine, mesleki ve teknik eğitime de Bâcıyân-ı Rûm ruhu aktarılarak yaşatılmalıdır.
Kalkınmış ve refah düzeyini yakalamış bir Türkiye'nin geleceği eğitimden geçer. Bunda da mesleki eğitimin payı oldukça büyüktür. Nitelikli iş gücünün ekonomiye kazandırılması için gençlerin mesleki teknik eğitime yönlendirilmesi gerekmektedir.
Türkiye'de gençlerin mesleki eğitime ilgisi beklenenin çok altındadır. Oysaki sanayi, nitelikli ara eleman bulamamaktan şikâyetçidir. Bu durum da mesleki eğitime ilginin artması için bir şeyler yapılması gerektiğinin açık göstergesidir.
Peki, meslek yüksekokullarında durum nedir? Meslek yüksekokullarında yeterli eğitim verip nitelikli ara eleman yetiştirebiliyor muyuz? Bu öğrenciler, eğitimlerini aldıkları alanlarda sanayiyi nerede görüyorlar? Bir eğitim fakültesi öğrencisi bir yıl öğretmenlik stajı yaparken, hukuk mezununun bir yıl stajyer avukatlık yapması zorunluyken meslek yüksekokulu öğrencisi için otuz iş günü zorunlu kılınan staj yeterli midir? Mesleki eğitimde bu kadar köklü bir geçmişimiz varken Avrupa ülkeleri, mesleki eğitimin önemini yıllar önce haiz olmuştur.
Biz kendi tarihimize yakışanı yaparak mesleki eğitimde Türk toplumunu hak ettiği seviyeye yükseltecek eğitim politikaları, programları sunmalıyız. İki yıl üniversite eğitiminin ardından bir yıl sanayi-üniversite iş birliğiyle uygulamalı ve yerinde eğitimle öğrenciye eğitim vererek diploma almaya hak kazandırıp nitelikli ara elemana sahip olmalıyız. Türkiye Cumhuriyeti'nin üreten ve geliştiren gençlere ihtiyacı vardır.
Teklifte yer alan bir diğer düzenleme ise 6764 sayılı Kanun'la çıraklık, kalfalık ve ustalık eğitiminin Mesleki Eğitim Programı adı altında zorunlu hâle getirilmesidir. Bu sayede eğitim ile istihdamın bağlantısının güçlendirilmesini ve ülkemizin ara eleman ihtiyacının karşılanabilmesini temenni ediyoruz çünkü Türkiye'de okul ve sanayi arasındaki ilişkinin zayıflığı ve mevcut iş birliklerinin daha çok geleneksel yöntemlere dayanması, özellikle mesleki eğitim alanında nitelikli ara eleman açığı doğurmaktadır. Mesleki eğitim sisteminden umduğunu bulamayan çok sayıda firma, kendi çözümünü geliştirip kendi mesleki eğitimini vermeye yönelmektedir. Çocuklarımızın nitelikli meslek sahipleri olarak yetişmelerine hizmet etmeyi amaçlayan bu değişikliği destekliyoruz.
Bunun yanında, çırak, kalfa ve stajyer olacak çocuklarımızı hem çocuk istismarı hem de çocuk emeğinin istismarına karşı korumak zorundayız. Burada Millî Eğitim Bakanlığının denetim faaliyetleri, kritik önem taşımaktadır. Dolayısıyla Bakanlığın, denetim kapasitesini geliştirmesi önemlidir. Bu amaçla, Bakanlık teftiş sisteminin yeniden kurulması, illerde teftiş yetkileri olmayan maarif müfettişlerinin Bakanlık maarif müfettişleriyle denkleştirilmeleri ve Bakanlığın müfettiş kadrosunun genişletilmesi gerekmektedir.
Bakanlığın teftiş kapasitesi ve etkinliği, elimizdeki kanun teklifinde yer alan, özel yurtların düzeni açısından da oldukça önemlidir. Malumunuz, bu konuda kamuoyuna mal olmuş gayrihukuki ve gayriinsani olaylar yaşandığı da olmuştur. Bunların tekrarı ve üstünün kapatılması kabul edilemez. Bu nedenle, teftiş ve denetleme sorumluluğunu üstlenen bakanlığın, gereken her türlü tedbiri alması gereklidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kalyoncu, bağlayın sözlerinizi.
HASAN KALYONCU (Devamla) - Kaldı ki Millî Eğitim Bakanlığının, özel yükseköğretim öğrenci yurtlarının denetlenmesi konusunda Gençlik ve Spor Bakanlığına da rehberlik etmesi doğru olacaktır. Bu anlamıyla özel yurtların teftiş edilmesi bakımından iki bakanlık arasında görev ayrımını gerçekçi ve anlamlı buluyoruz. Ancak, bu iki kurumun iş birliği ve Türk gençlerinin sağlıklı şartlarda uygun fiziksel mekânlar ve sosyal ortamlarda barınmalarına hizmet etmek için ortak çalışmalarını da gerekli görüyoruz.
Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)