GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:55
Tarih:20.02.2019

MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle ifade etmek isterim ki -tarafınızca da malum olduğu üzere- Milliyetçi Hareket Partisi huzurdaki yasa teklifini bütün grubuyla ve bütünüyle desteklemektedir.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz hain darbe girişiminden bugüne kadar yargı teşkilatımız içerisinde görev yapan zabıt kâtibi olsun, kalem müdürlerimiz olsun, hâkim ve savcı kadromuz olsun bütün adalet teşkilatımızın yaklaşık dört yıldır vermiş olduğu ulvi ve çetin mücadele nedeniyle hepsini ayrı ayrı selamlıyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepsinin mücadelesini takdirle izlediğimizi, burada sizlerin huzurunda ifade etmek istiyorum.

Zaman zaman bu kürsüye gelerek, adalet duygusunun sarsıldığına ilişkin, yargının itibarının sarsıldığına ilişkin, adalete duyulan güvenin yüzde 20'lere vardığına, sarsıldığına ilişkin konuşmalar ve tespitler yapılmaktadır. Şimdi öncelikle şunu ifade edeyim: Doğrudur, adalet duygusu bu toplumda incinmiştir, adalete duyulan güven çok ciddi bir şekilde hasar almıştır ancak bu hasar ve bu güven problemi son dört yılda meydana gelmiş bir problem değildir. Eğer ki adalet duygusunun nasıl incindiği, adalete duyulan güvenin nasıl sarsıldığı tam anlamıyla teşhis edilmek isteniyorsa 15 Temmuz öncesine, hatta 2014 öncesine bakılmalıdır. Üzerine hâkim ve savcı cübbesi geçirmiş, Fetullahçı ideolojiyi benimsemiş, Amerikan beslemesi bazı terörist artıklarının yargı içerisinde yaptıkları provokasyon, üst üste kurmuş oldukları kumpaslar, birbiri ardına düzenlemiş oldukları itibar suikastları nedeniyle bu topraklarda yargı teşkilatına ve adalet mekanizmasına duyulan güven gerçekten sarsılmıştır. Ancak 15 Temmuz sonrasında yargı teşkilatımızın içerisinde yapılan temizlik sonrası yargıda görev yapan her renkten, her desenden Anadolu insanlarından müteşekkil yargı teşkilatımızın yaklaşık dört yıllık mücadelesi bu itibar suikastçılarına karşı devletin itibarı ve kudreti, milletin birliği ve dirliğinin yeniden tesis edilmesi mücadelesidir. Dolayısıyla hiç kimsenin bu dört yıllık mücadele sonrasında geriye dönüp yargı teşkilatımızı hedef alarak yargıda görev yapan hâkim, savcı, zabıt kâtibi -bütün personeli kastederek söylüyorum- bütün adalet teşkilatının moral ve motivasyonunu bozmaya, hırpalamaya hakkı yoktur.

Şimdi, bu tespitleri yaptıktan sonra şunu ifade etmek isterim: Tabii ki adalet yalnızca adalet saraylarından dağıtılacak bir nimet değildir; adalet, devletin bütün teşekkülü, bütün organizasyonu, bütün kurumlarıyla bir bütün olarak topluma sunulması gereken bir nimettir, bir hizmettir. Dolayısıyla ne kadar adalet sarayı inşa ederseniz edin, ne kadar adliye binası yaparsanız yapın, ne kadar personel istihdamı yaparsanız yapın şayet sosyal adaleti tesis edemiyorsanız artan yargı yükü karşısında, artan, adliyeye intikal eden sorunlar karşısında bu kadronun, bu personel istihdamının bu sorunları çözebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla gerçek bir adalet tesisi için yeni cezaevlerine, yeni adliye binalarına, yeni kadro alımlarına ihtiyaç duyulduğu kadar onlardan çok daha fazla bir şekilde bunun sosyolojik arka planının incelenmesi ve irdelenmesi gerekir.

Nedir bunun sosyolojik arka planı? Zaman zaman Milliyetçi Hareket Partisinin hatipleri de dile getiriyorlar, biz de daha önceki konuşmalarımızda birkaç defa vurgu yaptık: Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler, Cumhur İttifakı'nın ayrılmaz bir parçasıyız ve Cumhur İttifakı'nın ayrılmaz bir parçası olarak bu sorumluluğun farkındayız ancak aynı zamanda Parlamentoda denetim ve denge görevinin bir neticesi olarak dostane uyarı ve hatırlatmaları da yapmakla mükellefiz. Şunu ifade etmiştik daha önceki konuşmalarımızda: Şayet sosyal adalet sağlanmazsa, şayet sosyal adalet tesis edilmezse hiçbir şekilde, hiçbir kudret toplumda nizamı sağlayamaz. Sosyal adalet, yalnızca gelir dağılımının adil bir şekilde yapılması değildir. Buna ek olarak ölçüsüz göç hareketleri, ölçüsüz nüfus hareketleri sosyolojik yapıyı harap eder.

Bakınız, Türkiye'de -her konuşmamızda ifade ediyoruz, umarım bir gün dikkatinizi çeker- 50 milyonluk nüfusumuzun 21,5 milyonu yani yaklaşık yüzde 50'si köylerde yaşarken bugün -geçen, Türkiye İstatistik Kurumu verileri açıkladı- Türkiye'de nüfusumuz 80 milyonu aşmış ama köyde yaşayan insan sayımız nüfusumuzun yüzde 7,7'sine kadar gerilemiş durumda. Bunun anlamı şudur: Bu köylerdeki insanlar buhar olup uçmadığına göre çaresizlik ve yokluk içerisinde, köyde artık rızık ve nafakalarını bulamadıkları için şehir merkezlerine doğru akın etmeye başladılar ve şehir merkezleri üzerinde bir baskı oluşturmaya başladılar. Bu insanların şehir merkezlerinde ciddi sıkıntıları var, geçim dertleri var, birçoğu da Anadolu'daki şehir merkezlerinden sonra, orada da bir gelecek hayali inşa edemedikleri için büyük şehirlerin üzerinde baskı oluşturmaya başladılar. Bu insanlar büyük şehirlerde bulabiliyorlarsa eğer bir apartman görevliliği buluyorlar yahut da bir güvenlik görevlisi olarak istihdam ediliyorlar, geçim derdine düşüyorlar.

Köylerimiz boşaldığı için üretim altyapımız tamamen harap olmuş durumda. Şimdi, bunu, tabii, biz kendi memleketimizden biliyoruz ama birçok milletvekilimizin de aynı kaygıyı kendi bölgelerinde gözlemlediğinden zerre kadar şüphe duymuyorum. Köylerin boşalmasıyla birlikte tarımsal üretim tamamen harap olmuş durumda. Kimseyi teşvik etmiyoruz ve önermiyoruz ama bir örnek kabilinden söylemek istiyorum: Bugüne kadar tüketmiş olduğunuz tütünün önemli bir kısmı benim memleketim Tokat'ta üretilmekteydi. Birçok sigara markasının üzerinde de "Dünyaca ünlü Tokat tütünlerinden üretilmiştir." diye yazardı. İki yüz yıldır geçimini, rızkını ve nafakasını tütünden kazanan insanlar, millî ve yerli sigara fabrikalarının kapatılması sonrasında kapitalist şirketlerin insafına terk edildikleri için, bugün, koca bir coğrafyada tütün ekilen 1 metrekarelik arsa dahi kalmadı ve bu insanlar topraklarını bırakarak ayrılmak durumunda kaldılar.

Allah'a şükürler olsun, iyi yatırımlar yapıyoruz, bunları da alkışlıyoruz. İstanbul'da yapılan üçüncü havalimanı olsun, üçüncü boğaz köprüsü olsun, bunların hepsi onayladığımız yatırımlar. İstanbul'a üçüncü havalimanını yapıyoruz ama gelgelelim Süreyyabey Barajı'nın suyunu yıllardır hâlâ Zile'ye taşıyamadığımız için 20 bin insanımız Zile'den ayrılmak durumunda kaldılar, İstanbul'da, Ankara'da rızık ve nafakalarını arama derdindeler.

Şimdi, bunlara bir formül bulduk, bir formül geliştirdik ama geçici bir formül bu. İŞ-KUR alımlarıyla şehir merkezleri üzerinde baskı oluşturan bu kitle belli bir süre de olsa geçinebilme standardında tutulmaya çalışılıyor. Fakat Anadolu'da şu anda şöyle bir durum var: İŞ-KUR alımlarının adil olduğuna ilişkin inanç tamamen sarsılmış durumda. Kaldı ki bu, mevcut hâliyle geçici bir çözümden öte bir anlam ifade etmiyor. Neden geçici bir çözümden öte anlam ifade etmiyor? İnsanlara yalnızca dört ila sekiz aylık bir hayal vermek suretiyle, sonrası belli olmayan bir istihdam yaratmak suretiyle hiçbir sorunu çözemezsiniz. İşte, geçim derdi içerisinde inim inim inleyen, ata toprağından, ana toprağından kopmuş, tarımdan kopmuş, ecdadının toprağından kopmuş, büyük şehirlerin içerisinde kaybolmuş olan bu kitlelerin çocukları sizin adliyelerde suça sürüklenen çocuk olarak gördüğünüz çocuklar. Büyük şehirlerde maalesef geçim derdi bir karşılık bulmadığı için bu çocukların önemli bir kısmı sahipsiz kalıyor ve suça sürükleniyorlar, suç ekonomisini oluşturmaya başlıyorlar. Dolayısıyla burada silkelenip kendimize geleceğimiz yeni bir formülü oluşturmak zorundayız, bu işin sosyolojik altyapısını yeni baştan inşa etmek zorundayız, adil bir düzeni el birliğiyle ve ortak akılla inşa etmek zorundayız. Bundan ötesinde...

Bakın, yargının elbette ki sorunları var. Bu sorunları buradaki birçok milletvekili gibi ben de biliyorum. Dün, Sayın Halil Öztürk, Kırıkkale Milletvekilimiz konuşmasında işaret ettiler, şöyle çapraşık bir durumla karşı karşıyayız: Memlekette her 100 bin kişiye 1 hâkim düşerken İstanbul'da her 400 kişiye 1 avukat düşer hâle geldi. Neden? Ölçüsüz bir şekilde, mahalle aralarında bile açılan hukuk fakültelerinin sayısı neredeyse 120'yi buldu ancak bu insanları istihdam edeceğimiz bir alan olmadığı için bunların her birisi şu an piyasada geçim derdinde ve nitelikli olmaktan uzak bir şekilde faaliyetlerini sürdürüyorlar. Bir taraftan kadro açığımız var ama diğer taraftan da nitelikli hukukçu ihtiyacımız günden güne artar hâle geldi. Tüm bu tehlikelere zaman zaman işaret ediyor olmamıza rağmen, maalesef bir çözüm üretemiyoruz. Geçen, bu Parlamento çatısı altında ümitvar olmuştuk, sulama birliklerinden mağdur olan, 223 trilyonluk borcun altında ezilen, suçu günahı olmayan binlerce köylünün durumunu özetlemiştik ve acilen Anadolu'da bir sosyal travma hâline gelmiş olan sulama birlikleri meselesinin çözülmesi gerektiğine işaret etmiştik. Sağ olsunlar Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlar telefon açtılar, bu sorunun çözümü konusunda alakadar oldular ve bizden bilgi istediler. Biz ümitvar olduk, herhangi bir kanun teklifi hazırlamadık ve bir an önce şu zor kış şartlarında müşterek bir iradeyle bu sorunun çözüleceğine inandık ancak bu sorun olduğu gibi duruyor ve hemen hemen her gün yeni bir telefon ve yeni bir dram duyuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YÜCEL BULUT (Devamla) - Boşalmış ve toplam nüfusumuzun yüzde 7,7'sine kadar gerilemiş olan kalan köylü nüfusumuzu da tahsili mümkün olmayan bu tip borç kalemleriyle bir bir ezip, bulundukları topraklardan ayrılmasına vesile olacağız diye korkuyoruz. Elimizde kalan son köylüyü, üretimde katkısı olan son köy insanını korumakla mükellefiz ve tekrar sizlere burada hatırlatmak istiyorum: Sosyal Güvenlik Kurumu bürokratlarıyla bizatihi görüşerek bu kararı verdik ve bu Meclis gündemine taşıdık. Bu borcun tahsili mümkün değil; binlerce insanın, garibanın, köylünün emekli maaşı üzerinde şu an bu hacizler duruyor, toprakları üzerinde bu hacizler duruyor, banka hesapları üzerinde bu hacizler duruyor. Gelin, bir yasa teklifiyle ve müşterek iradeyle şu borcu sıfırlayalım, şu zor günlerde köylünün üzerinden en azından bir kalemlik yükü geri alalım istiyorum.

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Allah'a emanet olun. (MHP sıralarından alkışlar)