| Konu: | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 53 |
| Tarih: | 14.02.2019 |
AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 41 sayılı Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 47'nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Elektrik enerjisi günümüzde her şey demektir, onsuz yaşamak neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Son derece önemli olan bu enerjiyi elde etmek için 20'nci yüzyılda hızla nükleer santraller kurulmaya başlanmıştır.
Nükleer santrallerde ihtiyaç olunan enerji, reaktörün içerisindeki uranyum atomunun zincirleme reaksiyonu sonucu oluşan ısının dönüşümüyle elde edilir, reaktörün içerisinde nötronları emme yeteneği olan uranyum çubuklarından çıkacak ısı sayesinde reaktörün çevresinde oluşan sıcak gaz tabakasının hapsedilerek ısı değiştiriciler aracılığıyla suya alınırlar. Burada çubukların soğuması sağlanır yani radyasyon oranının normal seviyeye düşmesi beklenir. Yapılan analizler sonucu, normal seviyesine dönen katı atıklar toprağa gömülür, sıvı olanlar da deniz, göl ve akarsulara dökülür. Hem çubukların soğutulması hem de sıvı atıkların deşarjı için akarsu, göl ve denizlere ihtiyaç vardır.
Türkiye'de şu an için 2 nükleer santral için anlaşma yapılmış olup biri Karadeniz'de Sinop ilimizde, diğeri ise Akdeniz'de Mersin ilimizdedir. Denize bırakılan sıcak atık suyun bölgesel olarak deniz suyunu 2 derece artırdığı ve ekolojik dengeyi bozduğu bilinmektedir. Deniz canlılarını yok etmesi yanında, reaktöre yakın bölgelerde radyoaktiviteyle kirlenmiş ve radyoaktiviteye maruz kalmış balıkların soframıza gelmesine de neden olur. Nükleer santrallerde meydana gelebilecek patlamalar, sızıntılar veya atıklar rüzgâr ve yağmurun da etkisiyle çevreye ve atmosfere taşınır, daha sonra tatlı su kaynaklarına, akarsulara, göllere, denizlere ve toprağa karışır. Bu durum toplum sağlığı, canlılar ve doğa için son derece ciddi bir tehdittir.
Nükleer santralleri sadece işletimsel ve verimlilik çerçevesinde ele alamayız. Elde edilenlerden çok, kalıcı olarak bizlere ve gelecekte torunlarımıza vereceği zararlar konusuna odaklanarak çözüm yolları aramalıyız.
Elbette nükleerden sadece elektrik enerjisi olarak faydalanmıyoruz. Tıp ve daha birçok alanda teknolojik gelişmeler ve insanlığa yararlı hizmetler sunulmaktadır. Santraller gibi diğer alanlarda da işlem ve uygulamalar esnasındaki çevre ve canlılara olan maruziyetin önlenmesiyle sonrasında oluşacak nükleer atıkların uzaklaştırılması ve gömülmesi noktasında kanun ve yönetmeliklerle kontrolün sağlanması ve takibi çok önemlidir.
Günümüzde, 1986 yılındaki Çernobil ve 2011 yılındaki Fukuşima faciaları gelişmiş ülkelerin düşüncelerini değiştirmesine neden olmuş, hızla bu santrallerden uzaklaşılarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmelerini sağlamıştır. Dünyada ilk büyük 5 ekonomi içinde yer alan Almanya'da neredeyse mısır tarlaları kadar büyüklükte güneş paneli tarlaları oluşturulmuştur. Bunun yanında, rüzgâr türbinleri, jeotermal enerji, biyokütle enerji, hidrojen ve hidrolik enerjileri üretimleri sayesinde 2000'li yıllardan itibaren ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelmiştir. Yine, son yıllarda dalga enerjileri, gelgit ve akıntı enerjileri, deniz ve okyanus enerjileri üzerinde çalışılan ve geliştirilen enerji kaynakları olarak yenilenebilir enerji kaynakları arasında yerlerini almışlardır.
Türkiye'nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, iklimsel farklılıkların aynı anda birlikte yaşanabilir olması, güneşten faydalanabilme potansiyeli kuzey Avrupa ülkelerinden daha fazla olması yenilenebilir enerjilere öncelik vermemiz açısından çok büyük bir avantaj olacaktır. Radyoaktif maruziyetlerin etki alanları ve tehlikeleri bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Nükleer santrallerin çalışması esnasında ortaya çıkan plütonyum kanser nedenidir. Doğada bulunma süresi iki yüz elli yıldır. Diğer bir madde olan stronsiyum yağmurla toprağa, oradan bitkilere geçer, hayvanlar yoluyla veya sütünden ya da doğrudan insana geçebilir, lösemiye neden olur. Doğada bulunma süresi iki yüz seksen yıldır. Bu nedenlerle nükleer atıkların depolanmasının, özel sektöre bırakılmadan devlet eliyle, en son teknolojilerle bertaraf edilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Maddenin bu şekilde düzenlenmesini talep ediyor, sözlerime son verirken yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.