GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması'na Ait Protokol I'in Yerini Alan 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol I", Anlaşmanın "Menşeli Ürünler" Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin Protokol II'sini Değiştiren 17 Ocak 2017 Tarihli ve 1/2017 Sayılı Ortak Komite Kararı ve Anlaşmaya Eklenen Hizmet Ticareti Hakkında 30 Ocak 2018 Tarihli "Protokol III"ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokoller ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:08.01.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasına Ait Protokol'ün 1'inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, 2010 yılından itibaren canlı hayvan, 2017 yılından itibaren de karkas et ithal etmeye başlamıştır yani bu iktidardan önce ülkemizde et de vardı, süt de vardı, her şey vardı. Buzağı desteklemeleri şu anda ödenmiyor, besi desteklemeleri ödenmiyor. Konya'da 7 bin hayvan şu anda kesim bekliyor, Türkiye'de bunun sayısı 150 bin civarında. Düşünebiliyor musunuz, hayvan üreticileri diyorlar ki: "Elimizde dana yetişmiş, bizim bu danayı kestirmemiz lazım, kış geldi, elimizden çıkarmamız lazım." Ama Hükûmetimiz, daha doğrusu Tarım Bakanımız diyor ki: "İyi de depolarımız et dolu, ne yapacağız bunları kesip de?" Ama aynı Hükûmetimiz, aynı Tarım Bakanlığımız ne hikmetse Sırbistan'dan 5 bin ton daha et ithal etmeye kalkışıyor, ülkemizde şu anda 150 bin civarında hayvan kesimi beklerken. Kesilmezse ne olur? Bu çiftçilerin icrayla, tarım krediyle, tüccarlarla başı belaya girecek. Onun için, Allah aşkına, siz kimden yanasınız? Kimleri zengin etmek için 5 bin ton daha Sırbistan'dan et ithal ediyorsunuz?

Son yirmi beş yılda, kişi başına düşen büyükbaş hayvan sayısı ülkemizde yüzde 25 oranında azalmış. Ülkemiz, on altı yıldır uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları yüzünden kendi kendine yeten bir ülke olma konumundan çıkmış, hayvanı ve samanı bile ithal eden bir pozisyona düşmüştür. Yerli üreticilerimizin yaşadığı bu zorluğun yanında, ithal olarak piyasaya sunulan hayvan ve etler haksız bir rekabete sebep olmaktadır.

Ülkemizde, adını son yıllarda sıklıkla duyduğumuz bir şarbon hastalığı var. Şarbon hastalığı, kırmızı et üreten besicilerimizi ve vatandaşlarımızı oldukça tedirgin ediyor. Şarbon, bilinenin aksine sadece yurt dışından ithal edilen hayvanlarda değil, aynı zamanda ülkemizde sıklıkla rastlanan bir hastalık türüdür. Şarbon, hayvandan insana bulaşan önemli bir hastalık türüdür. Hayvancılıkla uğraşan besicilerimizin birçoğu, şarbon hastalığı tazminat kapsamı dışında tutulduğu için, hayvanlarda görülen şarbon hastalığını saklamaktadır. Uzun yıllar besledikleri hayvanların hastalık tespitinden sonra imha edilmesi, hayvancılıkla uğraşanları ciddi anlamda maddi zararlara uğratmaktadır. Geçtiğimiz aylarda şarbon hastalığının tazminatlı hastalıklar kapsamına alınması için kanun teklifi verdik, inşallah bu Meclisten geçer.

Değerli milletvekilleri, yerli kırmızı et üretiminde şarbon hastalığı çıkan hayvanların kaçak kesimini engellemek, insan ve hayvan sağlığını tehdit altından kurtarmak amacıyla, şarbonun tazminatlı hastalıklar kapsamında kanunlaşması gerekmektedir. Sağlıklı hayvan gıdaya, sağlıklı gıda da insanlara ulaşabildikçe sağlıklı toplum oluşacaktır. İnsan hayatı, aynı zamanda, hayvan sağlığının ikincil mevzuatıyla değiştirilemeyecek kadar değerlidir. Kanunlar, insan sağlığını ve hayvan sağlığını korumalıdır. Hastalıklarla mücadele kapsamında, halk sağlığı ve gıda güvenliği açısından, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde yürütülen çalışmalar yetersiz kalmaktadır. Güvenli gıdayı halka ulaştırabilmek ve halk sağlığını korumak, yerli kırmızı et üreticilerimizin zararlarının karşılanması adına, ölümcül bir hastalık olan şarbonun yanı sıra yönetmelikle düzenlenmiş olan diğer tazminatlı hastalıkların da kanunlaştırılması gerekmektedir. Şarbon, ruam, sığır tüberkülozu, sığır brusellozu, koyun ve keçi brusellozu, sığır vebası, Afrika at vebası, kuş gribi, kuduz, sığırların nodüler ekzantemi, şap ve sığırların süngerimsi beyin hastalıkları da tazminatlı hastalıklar kapsamında yönetmelikle değil, kanunlaşarak hayata geçirilmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, süt üretenleri burada tekrar hatırlatmak istiyorum. Hâlen süt fiyatlarının çok düşük olması hayvancılığı olumsuz olarak etkilemektedir. Yine, süt ürünlerinin alımıyla ilgili zamanında ücretlerinin ödenmemesi, fiyatlarının düşük olması hayvancılığımıza önemli şekilde ket vurmaktadır.

Şimdi, konuşmamın bu bölümünde, Sırbistan'dan ithal ettiğimiz, edeceğimiz bazı ürünleri söylemek istiyorum. Tabii, hepsini buraya sığdıramadım ama üzülerek ifade etmeliyim ki ülkemizde bütün bu ürünler üretiliyor, bol miktarda da var. Allah aşkına, ekonomik krizimiz var dedik, döviz sıkıntımız var dedik, dış ticarette özellikle ithalatımızı daraltmamız lazım dedik. Yani lüks tüketim maddeleri dâhil, elimizde olan gıda maddelerini de -varsa- dışarıdan ithal etmeyelim dedik. Dövize en çok ihtiyaç duyduğumuz ayları, yılları yaşıyoruz ama bu keyfekeder anlaşmayı niye yapıyoruz?

Bakınız, büyükbaş hayvanları söyledik. Orman ağaçları, patates tohumu, domates, pırasa, lahana, havuç, bezelye, fasulye, çilek, vişne, erik, buğday, mısır, soya fasulyesi, ayçiçeği tohumu, kuş yemi, şeker pancarı tohumu, fiğ, yem bitkileri, margarin, makarna, ekmek, pasta, kek, bisküvi, meyve suyu, çorba, et suyu, taze üzüm şarabı, kedi köpek maması; şimdi, bütün bunları dövizle ithal edeceğiz, çok ihtiyacımız varmış ki ithal edeceğiz. Niye acaba? Hani döviz sıkıntımız vardı ya! "Efendim, Meclis Başkanımız oraya gitti, ticari bir anlaşma yaptı; karşılıklı alıp veriyoruz, hem domates satıyoruz hem domates alıyoruz." Yahu, bunları duyan Türk çiftçisi, bunları duyan hayvancılık yapan insanlarımız size sormayacaklar mı "Ne yapmaya çalışıyorsunuz?" diye? Siz zaten tarımcılığı, hayvancılığı hallettiniz çok şükür, memleketi yedi düvele muhtaç ettiniz gıda ürünlerinde.

Şimdi sizlere hiç olmazsa bir iki tavsiyem olsun, belki yaparsınız, yapacağınız da çok mümkün değil ya; her şeyi en iyi bilenler sizsiniz, ülkeyi çok da iyi yönettiğinizden her gün burada bahsedersiniz. Hatta her seferinde "Millet bize bu desteği verir bakın, siz ne derseniz deyin." deyin ama biz yine de diyelim.

Tarımla uğraşan vatandaşlarımızın minimum seviyede hayvancılıkla da uğraşması teşvik edilmelidir.

Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın sürekli eğitimle bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

Tarımda olduğu gibi hayvancılıkta da son teknoloji kullanılarak Türkiye'de tüm hayvanlar anlık kontrol edilebilmelidir.

Gezici ekipler kurularak her türlü kontrol ve geliştirme sağlanmalıdır.

Hayvancılık sektörüne girmek isteyenlerin on yıllık üretim tesislerinin planlaması yapılmalıdır.

Hem et hem süt hayvancılığı için özel ırklar geliştirilmelidir.

Ziraat fakültelerinde branşlaşmış hayvancılıkla ilgili bölümler oluşturularak bulunduğu bölgede yetiştirilen öğrenciler devlet desteğiyle sektöre kazandırılmalıdır.

Devlet, tarımda olduğu gibi çiftçinin süt ve süt ürünlerinin pazarlanmasında da her türlü garantiyi vermelidir.

Her hayvan yetiştiricisine küspe, saman, yonca yetiştirme garantisi verilerek bu tip ürünlerin ithalatı durdurulmalıdır.

Otlaklar korunarak genişletilip yem bitkileri ekimi yaygınlaştırılmalıdır.

Geleneksel hayvancılıktan modern hayvancılığa geçilerek hayvansal üretim artırılmalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)