| Konu: | Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 26.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime FOX TV'ye ve Halk TV'ye uygulanan cezaları kınayarak başlamak istiyorum.
Sayın Başkan, ben iki ay önce 17 Ekim tarihinde, bu Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'ne ilişkin bir konuşma yapmıştım. O konuşmamda şöyle dediğimi hatırlıyorum: Bu trafik cezalarına karşıyım. Belki Hükûmetin paraya ihtiyacı var fakat vatandaşın bu cezaları ödeyecek parası yok. Sorunu, gerekçenizde geçen caydırıcılık konusunun meseleyi çözmediğini ve mevcut uygulanan cezaların yeterince caydırıcı olduğunu ifade etmiştim. Eğer bu cezaları yükseltirseniz bir süre sonra af çıkarmak zorunda kalırsınız demiştim ama doğrusu, hemen iki ay sonra af çıkacağını da düşünmemiştim, bu kadar kısa zamanda af geleceğini düşünmemiştim. Ama bu sözleri aynen 17 Ekim tarihinde konuştuğumu hatırlıyorum.
Yine, yerel yöneticilik yaptığım süre içinde 15 kere imar affı geldiğini, imar affının yeni, yasal olmayan yapılaşmayı teşvik ettiğini ve nedensiz zenginleşmelere de neden olabileceğini, bunda köklü çözümlere gidilmesi gerektiğini söylemiştim. Bu tür afların, bir nevi hükûmetlerin çözemediği konuları tasfiye edip başından atma sayıldığını... Aslolan köklü çözümlere gidilmesidir; bir kanunu ele alarak o işi kökünden çözmeyi -ama tartışarak, inceleme yaparak- tercih ederiz, kanun tekniği açısından da bu böyledir demiştik. Ama torba kanunlara, sürekli her konuda gelen torba kanunlara yeni sorunları da peşi sıra getiriyoruz. Yine, o zaman, 15 kere imar affı demişken -bir şeyi çözmedi ama- şimdi Boğaziçi'ni korumamız gerekirken Boğaziçi'ni de bu kapsam içine aldık. Düşünün, asgari ücretliden vergi alan Türkiye'de bu kadar yoksulluk varken Boğaziçi'nde en küçük bir sorunlu yapının, kaçak yapının yeni milyonerler yarattığını da bilmemiz gerekiyor. Kimsenin hem Boğaziçi'ni böylesine heba etme şansı olmamalıdır hem de Türkiye'de -basit bir yasayla- yeni milyonerler yaratmanın da hiç anlamı yoktur ve güzelim, dünya çapındaki Boğaziçi'ni böyle yeni bir yasayla... Hem hiç incelemeden, tartışmadan, iki ay önce yapılmış bir yasaya ekleyerek Boğaziçi'ni de bunun içine almak bir cinayettir; hem de sadece Türkiye'de değil dünya çapında bir değeri de heba ediyoruz.
İki ay önceki yasada "caydırıcılık" demiştik, bugün bu yasanın gerekçesine baktığımız zaman, bu yasanın gerekçesinde de vatandaşımızın mağduriyetinden bahsederek yasa hazırlanmış. İki ay önceki gerekçemiz caydırıcılık, iki ay sonra da vatandaşımızı mağdur ediyoruz.
3'üncü maddesinde, o gün söylediğim trafik cezalarının fazla olması nedeniyle aynen 2018 cezalarının devam ettirilmesi uygun görülmüş.
Yine, 5'inci maddesinde de ikinci köprüden geçen kamyon ve kamyonetlere HGS, OGS cezalarının affı gündeme gelmiş. Tabii, onlarda da özel sektör yazınca cezaları cezalar o kadar bindirilmiş ki o cezaların hem bir kısmını o özel sektör alıyor hem de "İkinci köprüden geçmeyin..." Üçüncü köprüye, Yavuz Sultan Selim'e yöneltmek bakımından da o cezalar uygulanmıştı diye rivayetler çıkmıştı, belki de doğru olabilir.
Yine, teklifin 6'ncı maddesine baktığımızda, köylerde bir uygulamayla hem içme sularını ucuzlatıyoruz hem de emlak vergilerini dört yıl daha ertelemiş oluyoruz. O zaman sormak gerekiyor, biz bu köyleri niye kaldırdık yani 6360 sayılı Yasa'yı yaparken köyleri niye kaldırdık?
Oysa köyler şehirlerden önce, yüzlerce yıldır Türkiye'de, hatta bin yılın üstünde geleneği olan sosyal birimlerdir; oraların bir imecesi vardır, bir kültürü vardır, bir dayanışması vardır ve herkes köyüne bağlıdır ve köylerinde tarım yaparlar, hayvancılık yaparlar.
İzmit ile İstanbul örneğine bakarak... İzmit ile İstanbul'da, bildiğiniz gibi şehirler birleşmiştir, köyü yoktur, kırsalı yoktur, hayvancılık yoktur, tarım yoktur. "İzmit ile İstanbul'da bu uygulandığına göre o zaman Türkiye'nin her yanında uygulayalım." denmiştir ve bir felakete neden olmuştur. Türkiye'nin yarısında köyler, il özel idareleri ve belde belediyeleri yaşatılırken büyükşehirlerde köyler kaldırılmıştır. Yani Türkiye'nin yarısında köy var, yarısında yok. Köyler ise vatandaşın ilk devlet birimiyle karşılaştığı, yerel yöneticisiyle karşılaştığı birimlerdir; bir moraldir, demokrasi öğretilen alanlardır. Yine, en yakın hizmet birimleri belde belediyeleri çok değerli belediyelerdi. Bakın, bugün, belde belediyelerine, büyükşehrin sürgün yatağı olmuştur. Birçok sürgündeki memuru, işçisi orada maaş alır, orada oturur. Oysa orada seçilmişler vardı ve vatandaş oraya ulaşır, hizmeti ister, dile getirirdi. 6360 sayılı Yasa mahzurlu bir yasadır. Böyle palyatif tedbirlerle cezaları ertelemek, su affı getirmek, fiyatları düşürmek, emlak vergisinden muaf tutmak yerine orada yine köyleri canlandırmak, tarım ve hayvancılığı ön planda tutmak gerekir. Şimdi, köydeki halkımız rantı düşünür olmuştur, tarım ve hayvancılığı ikinci plana atmıştır. Onun için her şeyiyle yakında ithal etmeye başlayacağımız gibi yoklukla da malul bir ülke olmaya başlayacağız. Dipten temele yeniden bu yasayı ele almak gerekir, 6360'ın sakıncalı yerlerini yeniden tartışmak gerekir.
9'uncu maddede Yüksek Seçim Kurulu hâkimlerinin, görevlilerinin görev sürelerinin uzatılması... Kanunun gerekçesine bakıyoruz, bu gerekçede "Önümüzde seçimler var ve bu hâkimlerin, bu çalışanların deneyimi var." deniyor. Deneyimi var da size göre deneyimi var. Bu deneyim nasıl bir deneyim dediğimiz zaman... Kanuna rağmen imzası ve mührü olmayan oy pusulalarını geçerli sayan, içtihat yaratan, "Kanun hilafıyla içtihat yarattığı için bu seçim meşru değildir." dedirten bir olay yaşanmıştır. "Tecrübe var." dediğiniz hâkimler tecrübesinde böyle bir görüntüyle maluldür ve bu da seçimlere yine sağlıklı bir görüntü vermeyecektir, meşruiyet tartışması yaratacaktır ve onun tecrübesinden halk korkar hâle gelecektir. Kim bilir o tecrübe nasıl uygulanacaktır?
Baktığımız zaman, çok sakıncalı maddeler ve af yasaları karşımıza çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Tamamlıyorum.
Af, yine sözlerimin başında söylediğim gibi, hükûmetlerin ele alıp da temelden çözemediği, altında kaldığı meseleleri ötelemek, zaman zaman tasfiye etmektir. Askerlik de öyledir. On altı yıllık iktidar askerlik sorununu da çözememiştir, ele alamamıştır. Onun için, ara ara bedelli askerlikler çıkarmak suretiyle yığılan sorunları tasfiye etmeye gitmektedir. Yani Hükûmetin, bu kadar gücü kuvveti olan Hükûmetin, sorunları karşısına alıp doğru bir mecrada tartışarak kanunlar yapması gerekir ki Türkiye'yi huzura kavuşturalım.
Sözlerimi sonlandırıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)