GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:38
Tarih:20.12.2018

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın 4'üncü maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

Konuşmama geçmiş ve gelecek arasında bir kıyas yaparak başlamak istiyorum. Malum, mevcut iktidar vekilleri bu kürsüye her çıktıklarında 2002 yılı öncesi dönemi olanca güçleriyle eleştirip kendi iktidarları dönemlerini yere göğe sığdıramıyorlar. Öncelikle şunu hatırlatmak isterim ki: 2002 yılında, 57'nci Hükûmet döneminde, 21'inci Dönemde bu Parlamentoda görev alan bir milletvekili arkadaşınız olarak Sayın Başkanım, 60'a göre söz istiyorum, hiç olmazsa onların adına buna bir cevap vermiş oluruz.

O dönemi size bir hatırlatmak isterim: 1999 yılında seçimler yapıldığı zaman Türkiye'de siyasi kamplaşmaların zirve yaptığı, ekonomideki bütün dengelerin bozulduğu, demokrasiye her türlü müdahalenin -28 Şubat 1997 de dâhil- yapıldığı bir dönemden bahsediyoruz. İşte bu şartlarda 57'nci Hükûmet iktidara geldi. "Bir araya gelemez." denen iki siyasi parti ilk defa bir araya gelerek hükûmet kurdu. Belki bugün bir uzlaşmadan, birlikte, beraber hareket etmekten bahsediyorsak bunun temellerinin de o gün atıldığını buradan ifade etmek isterim. Yine aynı şekilde, ekonominin bütün dengeleri bozulmuştu. Özellikle bankalar her gün yüzde 1.000 faizlerle mudilerine para veriyordu, her biri sırasıyla batmaya başlamıştı. Aynı şekilde, demokrasiye ayar vermeler devam ediyor, Sincan'da da tanklar yürüyordu. Bu şartlar altında 57'nci Hükûmet kurulmuştu, bu şartlar altında da göreve başlamıştı. Peki, ne oldu? Bu, 57'nci Hükûmet bütün siyasi risklere göğüs gererek, kendi bekasını memleketin bekasının altında tutarak bankacılık da dâhil her yönde kararlar aldı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bu dönemde kuruldu. Görev zararlarıyla şişirilmiş bankaların tümü zarar ediyordu, özel bankalara el konuldu, devlet bankaları da bu görev zararları Hazineye aktarılarak daha bağımsız hâle getirildi. Aynı şekilde, ekonomideki dengesizliklerin tamamı çıkarılan kanunlarla rayına oturtulmaya çalışıldı.

Daha fazla detayına girmeden rakamlarla bunları size ifade etmeye çalışacağım. 2002'de -siz "Nerede eski Türkiye?" diyordunuz ya- devraldığınız tarihteki rakamlardan bahsetmek istiyorum yani yüzde 100 üzeri olan enflasyon, size bu Hükûmet devredilirken yüzde 29,75'le devredildi. Aynı şekilde, enflasyon oranı bugün baktığınız zaman kasım ayı itibarıyla 25,4 yani neredeyse 2002'nin şartlarına bugün aynı yere geri dönmüşsünüz. Türkiye ekonomik büyüklük olarak dünyadaki ilk 16 içindeydi, bugün de baktığınız zaman sıralamasında herhangi bir değişiklik yok. Yine, devamında, 2002 yılı itibarıyla Merkez Bankası verilerine göre, 2002 yılında 43 milyar dolar olan özel sektör borcu bugün itibarıyla 300 milyar dolar.

Peki, kamu borçları ne durumda? 2002 yılına baktığımızda 64 milyar dolar iken bugün 130 milyar doları aşmış. Bir de "Ekonomik büyüme var." diyorsunuz. Göğsünüzü gere gere anlattığınız o ekonomik büyüme 2002 yılında yüzde 6,2'ydi yani bugün baktığınız zaman 2018 yılı itibarıyla yüzde 3,8. 2019 yılı tahminî rakamınız da yüzde 2,3. Aynı şekilde, 2002'de terör olaylarını baktığınız zaman neredeyse bitme noktasına gelmişti, 2002 sonrası terör olaylarını buradan sıralamaya gerek yok. İşte, hendeklerde verdiğimiz şehitlerden tutun, Oslo'ydu, şuraydı buraydı, çadır mahkemeleriydi, sıfıra yakın bir seviyede aldığınız terörü ne hâle getirdiğinizi de bugün sizler bizden daha iyi biliyorsunuz.

Aynı şekilde, döviz kurlarına baktığınız zaman döviz kuru o günkü tarih itibarıyla 1,57; bugünkü rakam itibarıyla 5,30. Sizin deyiminizle bu "muhteşem dönem" rakamlarına bakınca insanın âdeta içi kararıyor. TÜİK verilerine göre, ekim ayında Sanayi Üretimi Endeksi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7,7 oranında gerilemiştir. Sanayi Üretim Endeksi'ndeki bu düşüşün en önemli nedeni ithal girdi fiyatlarındaki döviz kuruna bağlı artışlardır. Artan maliyetle fiyatlar ile buna bağlı olarak düşen talep sanayi üretiminin gerilemesine neden olmuştur.

Ayrıca, ülkenin risklerindeki artışa bağlı olarak ülke kredi derecesi ile yüksek döviz kurları özellikle yurt dışı finansman maliyetlerini ciddi oranda artırmıştır. Firmalar, dış borç ödemelerinde ve dış borçların döndürülmesinde sıkıntı yaşamaya başladılar. Ekonomide dönen para hacmi, özellikle son dönemlerde ciddi ölçüde daralmıştır. KGF kredileriyle piyasaya verdiğiniz 250 milyar dolar da reel sektörde gerekli rahatlamayı sağlamadığı gibi, birçok firmalar yeniden yapılandırma istediler, devlet de bunu bir noktada teşvik etti. Aynı şekilde, bu dönemde konkordatolar da özellikle inşaat sektöründe çok ciddi oranda arttı. İnşaat sektöründe konkordatoların artması, aynı zamanda bu sektöre bağlı olan 350 iş kolunda da çok ciddi sıkıntılara sebep olmuştur. Bütün bunlar, her şeyin yolunda gittiği bir ekonomiyi değil, önemli sıkıntıların olduğu bir ekonomiyi işaret ediyor. Hep büyüyen Türkiye'den bahsediyorsunuz, bu tablo bize istikrar içinde büyüyen bir Türkiye'nin olmadığını, istediğimiz rakamlara bir türlü erişemediğimizi gösteriyor. Yurt dışından kaynak gelmeyince bizim ekonomimiz de duruyor, biraz önce hatibin de bahsettiği gibi, Çin'den alınan 3 milyar dolarlık kredi bir müjdeli haber olarak bizim kamuoyumuzda ve haberlerimizde yer alıyor. Ekonomide bu kötü gidişatı sonlandırmak için, ülke olarak her şeyden önce çok ciddi bir planlamaya ihtiyacımız var.

Değerli milletvekilleri, 30 Eylül 1960 yılında kurulan ve yönlendirici planlarla ülkenin istikametini belirleyen, sizin en başarılı ilk döneminizde uzmanlarına neredeyse ekonominin tamamını emanet ettiğiniz Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'a bakınız, teşkilat görevleri nasıl belirtilmişti: Ülkenin kaynak ve imkânlarını belirleyerek uygulanacak iktisadi ve sosyal politikanın, hedeflerin oluşturulmasında ve uygulamasında hükûmete yardımcı olacaktı. Yani netice itibarıyla, bu planların hazırlanması Devlet Planlama Teşkilatının görev ve sorumluluk alanındaydı, Türkiye'nin her beş yılını planlıyordu, biz de Parlamentoda bu planlamalar üzerinde düzeltmeler yapıyorduk.

Peki, ne oldu? 2011 yılında siz geldiniz, Devlet Planlama Teşkilatını kapattınız. Sonuç itibarıyla, yüzyıllık planlarını yapan ülkelere baktığınız zaman, bizim daha beş yılımızı bile planlayamayışımız ekonomide çok ciddi problemlere sebep oldu.

Aynı şekilde, vergiyi çalışanların üzerinden alıp üreticilerin, iş adamlarının üzerine bir türlü getiremediniz. Topladığınız vergilerin yüzde 60-65'ini hâlâ çalışanların üzerinden sağlıyorsunuz.

"Vergi barışı" adı altında sürekli çıkardığınız aflar, biri bitmeden diğeri başlayan vergi afları artık vergi ödemenin enayilik olduğu kanaatini oluşturmaya başladı. Dolayısıyla, bu vergi afları çıkarılırken bunlara daha fazla dikkat edilmesinin ben tekrar altını çiziyorum.

Değerli milletvekilleri, aynı şekilde, gelir adaletsizliğindeki dağılım da bunun bir örneği. Yani, hepimizin gördüğü gibi, bugün Türkiye'de ülke gelirinin yüzde 51-52'lik dilimi nüfusun yüzde 1'ine, gerisi nüfusun yüzde 99'una dağıtılıyor; gerisini siz düşünün. Yani özeti şu: Yüzde 10'u ekonominin yüzde 90'ına hitap ediyor, yüzde 90'ı da yüzde 10'una hitap ediyor. Bu gelir adaletsizliğinin bir an önce düzeltilmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus da özellikle önümüzdeki torba yasada çıkarmaya çalıştığımız fesih kararnamesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika ilave ediyorum.

Buyurun.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) - İnşaat sektörü, sizin de bildiğiniz gibi, lokomotif sektörlerden biri. Burada sadece tasfiye kararnamesiyle ortaya koyduğunuz "Yapamıyorsanız tasfiye edin." mantığıyla bu işi çözmeniz mümkün değil. Dolayısıyla, bunun yanı sıra fiyat farkı kararnamesinin de buna bir şekilde eklenmesi lazım. Yoksa inşaat sektörünü ayakta tutmanın imkânı yok. Bu lokomotif sektör de sıkıntıya girerse ülkede önemli oranda sıkıntılar yaşarız.

Aynı şekilde, üretime dayalı olmayan, üretimin desteklenmediği bir ekonomide ne ihracatta başarılı oluruz ne istihdamda başarılı oluruz ne de istediğimiz iş imkânlarını halkımıza sağlarız.

Ben diyorum ki Türkiye Cumhuriyeti devleti, 1 kişiye bile iş veren, istihdam sağlayan müteşebbisin gerekirse elini öpmelidir. Bugün kuyruklarını gördüğümüz, işte Trabzon'da 7 bin kişi 50 kişilik iş için... Müracaatlara şöyle bir baktığımız zaman, istihdamın ne kadar önemli olduğunun hep beraber, bir kez daha altını çizmiş oluyoruz.

Tabii, istihdam derken, bunları yapacak elemanları da dikkate almak lazım. Bugün, ülkemizde, mesela Samsun'da 63 tane meslek lisesi olmasına rağmen, kaynak yapacak, elektrik işleri yapacak eleman bulmakta zorluk yaşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son bir defa daha ek süre vereyim.

BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Dolayısıyla bunlar planlanırken, özellikle istihdama yönelik eleman yetiştirmek için de meslek liselerini tekrar, bir daha gözden geçirmek lazım. Üniversite mezunlarımızın sayısını artırarak bu işi çözmemizin imkânı yok. Sokaklar üniversite mezunundan geçilmiyor ama "vasıflı ve kaliteli eleman" dediğiniz zaman, müteşebbislerimiz, iş adamlarımız bu tür elemanları bulmakta çok ciddi zorluklar yaşıyor. Yani kaynakçıydı, meslek erbabıydı, bunları ikinci sınıf insan gibi görmek bu ülkeye fayda sağlamaz. Tam tersine, meslek erbabı kişileri, ben, elleri öpülecek, elleri nasırlı insanlar olarak algılıyorum, hepsinin önünde de saygıyla eğiliyorum. Bu ülkenin onlara ihtiyacı olduğunu bu kürsüden bir kez daha ifade ediyorum. Desteklenmeleri için her türlü katkının da sağlanmasını Hükûmetten rica ediyorum.

Bütçemizin devletimize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)