GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:38
Tarih:20.12.2018

İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de bir devrin sonuna geldik. Hesabı iyi yapılmayan, merkezinde insan ve üretim olmayan, sıcak paraya, borca, betona ve iç tüketime dayalı sağlıksız bir büyüme modelinin çöküşüne ve ölçüsüzce, pervasızca yapılan israflar devrinin bitişine şahitlik ediyoruz. Bu dönemde iktidarın uyguladığı yanlış ekonomi politikaları, insanoğlunun tarımı ilk olarak yaptığı Anadolu topraklarında tarımı bitirme noktasına getirmiştir. Bununla ilgili bir rakam verecek olur isek on beş yıl içerisinde 9 milyon hektar olan buğday, hububat ekim alanımız 7,5 milyon hektara düşmüş görünmektedir. Çiftçimizin kredi borcu 86 milyar TL'ye ulaşmış durumdadır. Tarımda ithalatçı, dışa bağımlı bir ülke hâline geldik. Ortak akıldan uzak, yanlış ekonomi politikalarınız sadece tarımı değil sanayiyi de bitirmiştir. Gelinen noktada kamu da özel sektör de yatırım yapamaz hâldedir. Çiftçimiz, sanayicimiz ve esnafımız borcunu çevirememektedir. Üretimi ve ihracatı değil, tüketimi ve ithalatı esas alan bir ekonomik modeli yeğleyen bu ekonomi zihniyeti çökerken Türkiye'yi de kısa ve orta vadede atlatılması zor bir kriz sarmalına sokmuş durumdadır.

Uzmanlar ekonomide IMF'ye muhtaç kalınacak bir yola girildiği yönünde uyarılarda bulunmaktadır ve reformların yapılabilmesi ve kaynakların sağlanabilmesi için bunun şart olduğunu da ifade etmektedirler. Ne yazık ki iktidar uzun süredir yapılan uyarıları dinlememiş ve "Ben yaptım oldu." "Ben istedim oldu." "Ben istiyorum, olacak." "Ben seçim kazandım, olacak." anlayışını inatla sürdürmüştür ve hâlâ daha sürdürmektedir.

İktidar mensupları, Türkiye'yi kriz sarmalının içine sokmaya başlayan bu ekonomi politikaları için yapılan bütün uyarıları yatırım düşmanlığı ve ihanetle ilişkilendirmektedir. Ülke ekonomisini resesyona sürükleyen bu ekonomik modele karşı yapılan en küçük eleştiriyi bile ihanet olarak değerlendirirseniz ülkeyi bu şekilde krize sokarsınız ve milyonlarca insanın hayatını yaşanmaz hâle getirirsiniz. Geldiğimiz durum tam da budur. Umarım, milletimiz IMF'nin vereceği bir acı reçeteyle karşı karşıya kalmadan Hükûmetimiz gerekli uyarıları dikkate alır ve atılması gereken adımları bir an önce atar.

Her geçen gün daha da derinleşen kriz hem Türkiye ekonomisinin dinamosu olan sanayimizi hem de gıda fiyatlarına doğrudan etki eden tarımsal üretim gücümüzü de etkilemiştir. 250 milyar doları geçmiş durumdaki dış borcuyla özel sektörümüz içinden çıkılması zor ve sürdürülemez bir borç batağına saplanmış durumdadır. Her gün yeni bir iflas veya anlaşmalı iflas haberi duyar olduk. Âdeta İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük ekonomik durgunluğu yaşamaya başladık. Maalesef, firmalarımızın içinde bulundukları bu ekonomik durum yüzünden zaten düşük olan üretim kapasitemizin iyice düşeceği görünmektedir. Hortlayan enflasyon canavarı, başta dar gelirliler olmak üzere, tüm vatandaşlarımızın alım gücünü düşürmüştür. Peki, bu durum karşısında iktidarın çözümü nedir? Zabıta ekonomisi. Ne yazık ki zabıta ve polis marifetiyle enflasyonu yenebileceğini sanmaktadır. Kameralar eşliğinde soğan depoları basılır hâle gelmiştir. Bu sadece komik değil, aynı zamanda çaresizliğin fotoğrafıdır. Krizin sebebi çiftçiymiş, esnafmış, sanayiciymiş gibi bir anlayış oluşturma çabasından bir an önce vazgeçilmeli ve gerçek çözüm yollarına başvurulmalıdır. Korkutarak, bastırarak veya ilgili memuru görevden alarak ekonomiyi düzeltemezsiniz; peşinen söyleyelim, düzelteceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Dünyanın her yerinde benzer nedenlerle ortaya çıkan ve benzer reçetelerle tedavi edilen enflasyonla mücadelede iktidarın uyguladığı bu yöntem daha şimdiden iktisat bilimi literatürüne geçmiş durumdadır ama trajikomik yöntem olarak. İktidar trajikomik başka hangi yöntemleri geliştirirse geliştirsin, enflasyonun iktisadi bir olgu olduğu ve kötü ekonomi politikalarının, borcun, üretimsizliğin ve hazıra alışmanın bir neticesi olduğu gerçeğini değiştiremeyecektir. Er ya da geç bu olguyu iktidar da anlayacaktır. İktidarın bu tarz trajikomik tedbirlerle geçirdiği her gün kriz daha da derinleşmektedir. Bu yüzden yeni iflaslar ve dolayısıyla yeni işsizler ortaya çıkacaktır.

Kötü politikaların bir sonucu olan enflasyon, ücretleri eritip bitirdi. Asgari ücretlinin, emeklinin, çalışanların gelirleri buhar oldu. Vatandaşımızı inim inim inleten enflasyonun çözümü doğru ekonomi politikaları uygulamakla ve piyasalara güven vermekle mümkündür. İyi işleyen bir demokrasi, bağımsız bir hukuk ve şeffaf bir kamu yönetimi olmadan söz konusu bu güven tesis edilemez. İyi işleyen bir demokraside ve bağımsız hukuk sisteminde kişiler değil, kurumlar ve kurallar öne çıkar. Bağımsız ve adil bir hukuk sisteminin olduğu yerde suistimal, kayırmacılık ve haksız kazanç olmaz. Hukukun bağımsız olduğu bir yerde kamu ihaleleri denetlenebilir durumdadır ve hep aynı yandaş firmalara verilmez, verilemez.

Sayın milletvekilleri, yeni sistemle Türk demokrasisinin kötürüm hâle getirildiği, bağımsız hukuk sisteminin ortadan kaldırıldığı ve tek adama bağlı bir sistem oluşturulduğu için Türk ekonomisi güven vermez durumdadır. Bütün yönetim gücünün bir kişiye teslim edildiği yeni sistemde istikrar ve güven ortamı oluşturamadığımız için, ne yerli ne de yabancı yatırımcı yatırım yapmak istememektedir. Bundan dolayı, ödediğimiz faiz tavan yapmış durumdadır. Faiz kanser mikrobu gibi, girdiği vücudu eritip bitirmektedir, Türk ekonomisini de böyle yiyip bitirmektedir. Bütçede faiz ödemeleri için 117 milyar TL ayrılmıştır. Bu rakam, yatırımlara ayrılan ödenekten çok daha fazladır. Dar gelirliden toplanan vergi faiz lobilerine yedirilir hâle gelmiştir; rakamlar bunu söylüyor. Böyle devam edilirse Türkiye yatırım yapılmayan, üretimi biten bir ülkeye dönüşecektir.

Fakirliğin, açlığın üzücü boyutlara ulaşacağı, işsizliğin artık normal bir durum olacağı bir sürece doğru sürükleniyoruz. Unutmayalım ki ekonomik krizler vatandaşların sadece refahına kastetmez, onların saadetlerini ve huzurlarını da yok eder; tarih bunun şahididir. Bizde de bu tehlike gözükmeye başlamıştır.

Sayın milletvekilleri, bütçedeki rakamlara bakınca maalesef milletimiz adına umutvar olamıyoruz çünkü bu bütçe bir sosyal yardım bütçesidir, bu bütçe bir sefalet bütçesidir, bu bütçe ülkemizi ekonomik olarak getirdiğiniz yeri özetlemektedir. Türkiye, ülke olarak yatırımlarını kısan bir aşamaya, Türk insanı da sosyal yardıma muhtaç hâle getirilmiştir. Bu bütçede insanımızın dertlerine deva yoktur. Bu bütçeye göre, asgari ücretlinin hayatı daha da zorlaşacak, krizin faturası dar gelirlilere ödettirilecektir. Bu bütçede, gırtlağına kadar borca batmış çiftçinin, batmak üzere olan esnafın, borcunu çeviremeyen, malını satamayan veya alacağını tahsil edemeyen üreticinin, işsizlerin ve emeklilerin yaralarına merhem olacak bir unsur yoktur. Bu bütçe, gençlerimize işsizlikten başka bir şey vadetmemektedir. Bu bütçede, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın gasbedilen haklarına yönelik bir düzenleme yoktur.

81 milyar lira açık vermeyi hedefleyen bu bütçeyle beraber faiz ödeme rekoru da kırılacak. Bu bütçe faiz bütçesidir, 117 milyar lira faiz ödemesiyle faturasını milletin ödeyeceği bir bütçedir.

Konuşmama son verirken yatırımı, kalkınmayı ve üretimi teşvik etmeyeceği şimdiden görülen 2019 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)