| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 18.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçe kanunu teklifi ve buna bağlı Kamu İhale Kurumu hakkında İYİ PARTİ Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Biraz önce İYİ PARTİ Milletvekilimiz İsmail Tatlıoğlu'nun çok güzel belirttiği gibi, 2002 yılında yapısal reformları yapan AK PARTİ Hükûmeti 2007 yılına kadar ekonomi sürecini pekâlâ iyi yönetmişti. O zaman zannediyorum çıraklık döneminin etkisiyle dışarıdan gelen uyarılara "dış düşman" içeriden olan uyarılara "iç düşman" tabirinin kullanılmadığı; kulak verildiği, bilgi paylaşıldığı ve siyasi iradenin de siyasi kadrolarıyla tartışarak sonuca vardığı bir dönem olmuştur ve gerçekten de başarılı bir süreç yaşanmıştır. Yapısal reformlar da layıkıyla yapılmıştı. Söz aldığım konu da bununla ilgili.
Yine 4734 sayılı Kamu İhale Yasası da ve 4735 sayılı Yasa da 2002 yılında kabul edilmişti. 2002 yılında kabul edilen Kamu İhale Yasası bir reform niteliğindeydi. Bu yasaya göre kamu kaynakları verimli kullanılacaktı; her ihalede açıklık, şeffaflık, rekabet son derece iyi hazırlanmıştı, hatta 5'inci maddesi yasanın şöyle düzenlenmişti: "İdareler, bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde, saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur." Ama geçen süre zarfında, çıraklık dönemi sonrasında bu yasa 186 kere değiştirildi, "reform" denilen bu yasa ve Kamu İhale Kurumu paramparça oldu. Hatta bugünkü bütçesine bakıyoruz, bugünkü bütçesinde de yüzde 20 eksiltilen bütçeye sahip tek kurumdur, 187 milyardan 150 milyara düşürülmüştür bu kurum ve bu yasa olmasa daha iyi olur dercesine. Kamu İhale Yasası ve Kamu İhale Kurumu özelliklerini kaybetmiştir ve birçok yönüyle delinmiştir.
2018 AB İlerleme Raporu'nda "Yolsuzlukla mücadele stratejisinde öngörülen mevzuat değişiklikleri hâlâ gerçekleştirilmemiştir." eleştirisi vardır. "Güncellenen Yolsuzlukla Mücadele Eylem Planı -2016'da belirtilen- henüz uygulamaya geçirilmemiştir. Türkiye, imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi'ni tam anlamıyla uygulamalıdır." şeklinde önerisi ve uyarıları vardır. Fakat gelin görün ki bu İhale Yasası'nın delinmesi ve bugün getirildiği şekli nedeniyle uygulanamaz ve kamunun kaynakları verimli kullanılamaz hâle gelmiştir.
Yine, Sayın Tatlıoğlu'nun belirttiği gibi, kamu kurumlarının güvenilirliği ancak dünyada itibar sağlar ve parayı da çeken, sermayeyi de çeken, yatırımları da çeken bu güven ve itibardır.
703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle Cumhurbaşkanlığına bağlı ofisler ve başkanlıkların mal ve hizmet alımları ihale sisteminin dışına çıkarılmıştır. Yine, Cumhurbaşkanlığının her türlü mal ve hizmet alımları pazarlık usulüne bağlanmıştır. Aynı KHK'yle Hazine ve Maliye Bakanlığına istisnalar getirilmiş, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu'nda değişiklik yapılarak -yine istisna sağlanan kurumlardandır- Kamu İhale Kanunu, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu ve kurum yıpratılmıştır. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), kalkınma ajansları, Türkiye Yatırım Destek Ajansı, Varlık Fonu gibi istisna sağlayan kurumlar da bu kanunun denetiminden ve sahasından çıkarılmıştır. Ayrıca bir denetim raporu da yayımlanamamaktadır.
Yine, son aylarda, 2018'de Turizm Tahsis Yönetmeliği değiştirilmiştir. Turizm Tahsis Yönetmeliği değişikliğine göre birtakım millî parklar plan dışına çıkarılmakta ve ihalesiz tahsis şeklinde bu turizm alanları turizmciye tahsis edilebilmektedir ve tahsisin iznini verecek kurum da yine Cumhurbaşkanlığıdır. Bence Cumhurbaşkanlığına bütün tahsislerin bağlanması yerine -bir öneride bulunmak istiyorum- Türkiye'de risk yönetim kurumunun oluşturulması gerekmektedir.
Son yıllardaki kazalar, felaketler ve ihmalden oluşan ölümler olağan hâle gelmiştir. Bakın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bir milletvekilinin soru önergesine cevabı şöyledir: "2011 yılında 69.227 iş kazası olmuştur, 2016 yılında 274.782 iş kazası olmuştur." Yani beş yıl içinde iş kazaları yüzde 250 artmıştır, ölümler ise binlerce olmuştur. Son hızlı tren felaketinde yaşadığımız ortadadır. Maalesef makasçı -anlayabildiğim kadarıyla- televizyonda "Yeterli eğitimi almadım, telefonla talimat alıyordum." gibi sözler söylemiştir. Bu kazalara ve ölümlere baktığımız zaman, çoğu zaman liyakatsiz, yetişmemiş elemanların çalıştığını görüyoruz. İnsanımızın hayatı bu kadar ucuz olmamalıdır.
Türkiye Makina Mühendisleri Odası Başkanlığı bu konudaki raporunda şöyle bir neden belirtmiş: "Mühendislik birikiminin inatla değerlendirilmemesi, siyasal çıkarlar uğruna imaj gösterilerinin insan yaşamından önde tutulması, 'Hızını artıralım hızlı tren olsun.' gibi bilim dışı bir yaklaşımın egemen olması." diye not düşmüştür raporda. Bunun gerçekten "yanlış" denebilecek bir tarafı var mı? Onun için diyorum ki: Cumhurbaşkanlığı risk yönetim kurumunu oluşturmak suretiyle, olası ihtimalleri, Türkiye'de riskli, kaza ihtimali olan alanları -madenler de dâhil, tren yollarımızı- ve olası risk ihtimali olan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekili.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - ...can alabilecek, hayata mal olabilecek birçok tehlikeyi önceden belirleyecek, uzmanlardan oluşan bir kadroya ihtiyaç var; böyle bir kuruma ihtiyaç var. Her türlü tahsisin, her türlü yetkinin, her türlü para kaynağının tek elde toplanmasından çok daha önemlidir, bu risklerin ortadan kaldırılması gerekir. Türkiye'de can güvenliği ve can kayıpları bu kadar ucuz olmamalıdır.
Çok teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)