GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:33
Tarih:15.12.2018

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe kanununun Yükseköğretim Kurulu maddesi hakkında konuşmak istiyorum.

Konuşmama geçmeden önce, evvelki gün hızlı tren kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum.

Ayrıca, geçen hafta şehit edilen Rize Emniyet Müdürümüz Altuğ Verdi'ye Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.

Bu vesileyle, emekli Emniyet mensuplarının bir talebini kısaca dile getirmek istiyorum. Biliyorsunuz, Emniyet hizmetleri yorucu, yıpratıcı ve yüksek risklidir. Emekli olduklarında da bu risk azalmaz, emekli personel, hakkında işlem yaptığı kişi ve grupların hedefi olmaya devam eder. Devlete ve halkımıza tüm varlığıyla hizmet etmiş ve canını dahi esirgememiş emekli ve emekli aylığı bağlanmayı hak eden polislerimizin, emekli maaşlarının düzenlenmesi hakkında istekleri vardır. 2006 yılında verilmeye başlanan, 100 TL olan iyileştirmenin aradan geçen on iki yıl sonunda güncellenmesini istiyorlar. Ayrıca Devlet Memurları Kanunu'nun 152'nci maddesine göre belirlenen emniyet hizmetleri tazminatı oranına yüzde 40 ilave edilmesini talep ediyorlar. Emekli olmuş personelin aylıkları yüzde 50 azaldığından, bu personelimizle birlikte, vefat etmiş olan polislerimizin geride kalan dul ve yetimleri de biraz olsun rahat nefes alabileceklerdir. Konuyu, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının gündemlerine alıp sonuçlandırmalarını beklemekteyiz.

Şimdi, YÖK hakkında konuşmama geçiyorum.

Bildiğiniz gibi, YÖK, 12 Eylül 1980 darbesinin bir ürünüdür. Bu nedenle, uzun yıllar, özellikle özgür üniversite talep eden her kesimin eleştirilerine maruz kaldı. En çok eleştirenlerden biri de AK PARTİ'ydi. Ancak, ilerleyen zaman içinde iktidar YÖK'ü teslim alarak kullanmaya başladı ve iktidar açısından özgür üniversite talebi de bitti. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise üniversiteler YÖK'le beraber Cumhurbaşkanlığına tabi oldu ve siyasilerin rektörler ve üniversiteler üzerindeki tam kontrolünün yolu açıldı. Çıkarılan KHK'lerle tüm dekanlar istifa ettirildi, ben de istifa ettim bu arada. Rektör atamalarında öğretim üyelerince seçim ve YÖK sıralama işlemi rafa kaldırıldı ve doğrudan Cumhurbaşkanınca atama usulü getirildi. Liyakat ve akademik yetkinlik yerine, siyasi iktidara yakınlık ve biat etme kültürü öne çıktı. Hatta öyle ki bir ara, rektör olmak için profesör olma şartı kaldırıldı, iki ay sonra tekrar kondu.

Üniversiteler, tanımı gereği özgün bilginin üretildiği ve yayıldığı yerlerdir ve açık fikirlerin ortada tartışıldığı üniversal ortamlardır. Böyle olmayan ortamlara "üniversite" denilemez ve buralarda iyi öğretim üyeleri de bulunmazlar. Zaten son yıllarda hem öğretim üyelerinden hem de genç üniversite mezunlarından yoğun bir beyin göçü yaşanmaktadır. Üniversitelerimizden ayrılan akademisyen sayısını bu Mecliste sordum, henüz cevap alamadım.

Peki, bunlar olurken YÖK ne yapmaktadır, üniversiteleri değerlendirip denetlemekte midir? Evet, denetleme yapmakta ama tamamen şeklî denetleme yapmaktadır. "Bilmem ne fakülte kurulu kararında imzalar tamam ama paraflar eksik. Yurt dışı seyahatte prosedür uygulanmamış. Öğretim üyesi yabancı dil sınavını uzaktan yapmışsınız." vesaire gibi öğretim üyelerini gereksiz meşgul eden, şekilci, yüzeysel, içerikten yoksun, bürokratik denetimlerle vakit geçirmektedir. YÖK açısından diplomanın değerli olmasından çok, üzerindeki imzaların yerleri daha önemliymiş izlenimi verilmektedir. YÖK'ün denetim ve değerlendirmelerinin çıktı bazlı olması gerekmektedir. Bu bürokrasiyle nitelikli yabancı öğretim üyesi getirmek hemen hemen imkânsız hâle geldi. Rektörün yurt dışı akademik seyahat izni YÖK'ten hep son anda çıkmaktadır, rektörlere âdeta "Yurt dışına gitmeyin." denilmektedir. Akademik kadro ihtiyaçları doğru belirlenmemektedir, zaten kadro da verilmemektedir. Özellikle araştırma görevlisi kadrolarında büyük sıkıntı vardır. Büyük bir beklentiyle araştırma üniversiteleri belirlendi ama sonuçta fazla bir şey yapılmadı.

Tıp fakülteleri borç içinde, cihazları alamıyorlar. 2019 yılı için 127 devlet üniversitesine 33 milyar lira ödenek ayrılmış, yaklaşık 5 milyar dolar. Amerika Birleşik Devletleri'nde sadece 22 bin öğrencisi olan Harvard Üniversitesinin bütçesi 5 milyar dolar. Diyeceksiniz ki "Harvard 1'nci üniversite, onu karşılaştırma dışı tutalım." Tamam, Ohio Eyalet Üniversitesinin 60 bin öğrencisi var, onun bütçesi ne kadardır? 500 milyon doları devlet desteğiyle toplam 7 milyar dolar. Bizim 127 üniversitemizin bütçesinin yüzde 40 fazlası. Bu önerilen 33 milyarlık 2019 bütçesiyle ancak mevcut elemanların maaşları karşılanır; elektrik, su, ısıtma gibi temel ihtiyaçlar bile zor karşılanır.

Kolayca izin verilen vakıf üniversitelerinin pek çoğu ise üstü kapalı özel üniversitelere dönüşmüş durumda. Suistimalleri engellemek için YÖK birtakım kurallar getiriyor ama onlar da gerçekten iyi çalışan vakıf üniversitelerini zor durumda bırakıyor. Kurunun yanından yaş da yanıyor.

Bir gün birileri Sayın Cumhurbaşkanımızı ikna etti, "Yardımcı doçentliği kaldırın, dünyada örneği yok." dedi. YÖK çıkıp da "Amerika'da buna 'asistan profesör' denir, her üniversitede vardır." diyemedi. Onun yerine "Acaba ne yapsak da Sayın Cumhurbaşkanımızı razı etsek?" diye formül üretmeye çalıştı. Sonuçta yeni bir isim bulundu "doktor öğretim üyesi" denildi. Sadece adı değişmiş oldu ama sakıncası da ortaya çıktı. Sanat ve mimarlık gibi doktoranın yaygın olmadığı dallarda doktorasız yardımcı doçent olarak atanabilen mimarlar veya sanatçılar yeni durumda öğretim üyesi olamıyorlar.

Maalesef, üniversitelerimizin pek çoğu bugün iyi eğitim vermekten ziyade, diploma dağıtan kurumlara dönüşmüş durumda. Bu durumu yavaş yavaş aileler ve öğrenciler de fark ettiği için, son yıllarda pek çok bölümde öğrenci bulunamaz hâle gelmiş durumda. Üniversitelerimizin yüzde 25'inin kapasitesi boş. Artık öğrenciler, kendilerine faydalı olmayacak, kendilerini meslek sahibi yapmayacak, bitirince iş bulma olanağı vermeyecek bölümlerde okumak istemiyorlar. Dünyada, üniversitelerin en övündükleri husus, mezunlarının okulu bitirdikten sonra iş bulma istatistikleridir. Bizde öyle bir istatistik maalesef yok. YÖK'ün yaptırdığı ankete göre de öğrencilerin üniversite tercihlerinde rol oynayan birinci faktör, istihdam imkânları çıktı.

YÖK, mezunları iyi yetişmeyen, iş bulamayan bölüm ve fakültelere ne yaptırım uygulamıştır? YÖK'ün mesleki değerlendirme amacıyla kurduğu YÖK Kalite Kurulu doğru bir adımdır ama yapılacak daha çok iş var. Bu konuda mühendislik fakülteleri epeyce yol aldılar, diğer meslek dallarının da teşvik edilmeleri lazım. Doçentlik sınavında mülakatın kaldırılması da kanımca yanlış olmuştur. Katıldığım mülakatlarda kendi yayını hakkında malumatı olmayan pek çok adayla karşılaştığımı ifade etmeliyim.

Bilimsel üretimde son yıllarda durakladık. 1996 yılında biz 27'nci sıradayken İran 53'üncü sırada, Güney Kore 20'nci sıradaymış. 2005 yılında biz 20'nci sıraya yükselmişiz; İran 34'üncü sıraya, Güney Kore ise 13'üncü sıraya çıkmış. 2017 yılında ise biz 19'uncu sırada iken İran önümüze geçip 16'ncı sıraya yükselmiş. Ama asıl acınacak durum yayınların niteliğinde yatıyor. Bilimsel çalışmalara yapılan atıflara bakıldığında gelişmiş ülkelerin çok altındayız. Hatta, şüpheli, sahte yayınlar kategorisinde Hindistan ve Nijerya'nın arkasından 3'üncü sıradayız maalesef.

Güzel ve borçlu ülkemizin en iyi üniversitelerinde yetişen gençlerimizi de maalesef beyin göçüne kurban ediyoruz. Endüstri 4.0, 5G iletişim teknolojileri, yerli ilaç, aşı, gübre, gen teknolojileri gibi yeniliklerde ülkemizi pazar olmaktan kurtarmak istiyorsak üniversitelerimize daha çok önem vermeliyiz.

Bu amaçlar için bu bütçenin maalesef çok yetersiz olduğunu ifade ediyor, saygılarımı sunuyorum. Yine de bütçenin milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Altıntaş.