GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:31
Tarih:13.12.2018

MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu bütçeleri üzerine görüş ve düşüncelerimizi aktarmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken, öncelikle, mülkün temeli olan adaleti tesis etmek mücadelesinde aramızdan ayrılan başta Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Alper Beyefendi, Ovacık Cumhuriyet Savcımız Murat Uzun Beyefendi ve İstanbul Cumhuriyet Savcımız Mehmet Selim Kiraz Beyefendi olmak üzere bugüne kadar Rahmetirahman'a intikal etmiş bütün yargı şehitlerimizi huzurunuzda şükran ve minnetle anıyorum.

15 Temmuz hain kalkışmasından bugüne kadar büyük bir özveriyle, çoğu zaman ailelerinden uzak bir şekilde, yoğun bir mesai anlayışı içerisinde gece geç saatlere kadar büyük bir çileye talip olarak devletin karşı karşıya kaldığı tarihin en sinsi kuşatmasına karşı dimdik bir duruş sergileyen başta hâkim ve savcılarımız olmak üzere yazı işleri müdürlerimize, kâtiplerimize, mübaşirlerimize, kolluk kuvvetlerimize yani bütün yargı emekçilerine de sizlerin huzurunuzda şükranlarımı sunuyorum.

En kısa zamanda adaletin bizzat, öncelikle, Anadolu'nun tertemiz damarından beslenen, her biri de tertemiz birer Anadolu çocuğu olan bu yargı emekçileri için tesis edilmesini diliyoruz. Özlük haklarının, terfisinin, atamasının, tayininin ve çalışma şartlarının her birinin içine sinecek şekilde oluşturulmasını istiyoruz. İnşallah, objektif esaslara dayalı bir sistemde çalışabilecekleri bir Türkiye olması hayalini kuruyoruz ve kendileri için de bunu diliyoruz.

Son zamanlarda, tartışmaların odağı hâline gelen adalet kurumu, her ne kadar yıllardır gündemden düşmüyor olsa da Türk milletinin tarih sahnesine çıktığı günden bugüne kadar millî karakterinin ayrılmaz bir parçasıdır ve tarihte Türk milletini tarif etmek için kullanılan en temel argümanlardan birisidir.

Ne kadar inkâr edilirse edilsin, ne kadar görmezden gelinirse gelinsin tüm dünyada kabul edilmesi zorunlu olan bir gerçek vardır: Türk hâkimdir, adildir ve adaletle hükmedendir. Tarih sahnesinde böyle anıldık. Bu necip milleti Orta Asya bozkırlarından Balkanlara, Endülüs'e, Yemen'e ve Kafkaslara taşıyan irade sadece bu milletin harp tekniklerini iyi bilen savaşçı bir millet oluşu değildir, gittiği topraklara adalet vaadetmesidir, gittiği toprakları adaletle yönetmesi ve adaletle hükmetmesidir. Anadolu'yu, yüz yıllardır ve bugün bile İslam dünyasının Kutup Yıldızı hâline getiren gerçek Anadolu insanının vicdan ve merhamet sahibi oluşu, birlikte yaşadığı insanlara adaletle hükmediyor olması gerçeğidir. Bütün mazlumlara tarih boyunca kucağını açan milletimiz hangi kökten gelirse gelsin, hangi inançtan gelirse gelsin, hangi mezhepten ve renkten gelirse gelsin insanlık âlemine adalet vaadetmesiyle bilinen asil ve necip bir millettir.

Tarihte adaletle özdeşleşmiş olan bu millet, her nasılsa bugün adalet tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı, gündemden düşmediği bir coğrafya hâline nasıl gelmiştir? Çünkü Türk milletinin edebinden ve meşrebinden, faziletinden ve erdeminden, ruh kökünden, mana kökünden zerre nasiplenmemiş Fetullahçı bir çete tarafından, başta adalet mekanizmamız olmak üzere, devlet aygıtının neredeyse tamamına yakını bir işgale uğramıştır. 2010 referandumundan sonra, din maskesi altında örgütlenmiş ve kendini perdelemeyi başarmış bu çete, yargının bütün mihenk taşlarını ele geçirmiştir ve hâkim cübbesi giymiş olan bu çete Türk milleti adına adaletle hükmetmek yerine Pensilvanya'nın çıkar ve menfaatlerine göre zulmetmeyi tercih etmiştir. Üzerinde hâkim cüppesi olan bu Fetullahçı örgüt mensupları yıllarca bu ülkenin yurttaşlarının telefonlarını hiçbir yasal dayanağı olmaksızın dinlemişlerdir. Özel hayatlar düzmece yargı dosyalarıyla gözler önüne serilmiş ve teşhir edilmiştir. Ardı ardına, bürokratlara ve siyasilere siyasi itibar suikastları düzenlenmiştir. Hiçbir suçu, günahı olmayan insanlar yıllarca bu çete tarafından hürriyetlerinden mahrum edilmiş, adalet anlayışı temelinden sarsılmıştır. Kimi insanımız yaşananlara dayanamayarak kahrından ölmüş, kimisi yaşananları onuruna yediremeyerek intiharı tercih etmiş ve hayatına son vermiş, bu ülkenin şerefli Türk subayları Fetullahçı çetelerin elinde yargı eliyle âdeta boğazlanmıştır.

Şimdi, bu çetelerin görmediği ve görmezden geldiği bir hakikat vardır, o da Allah'tan başka hüküm sahibinin olmayışı ve Cenab-ı Allah'ın tuzak kuranların en hayırlısı olduğu gerçeğidir. Yıllarca sinsi bir şekilde Türk milletinin bütün değer yargılarını yağmalayan ve hırpalayan bu çete 15 Temmuz akşamı deşifre olmuş ve Türk milletinin vicdanında paramparça edilmiştir. İşte, Milliyetçi Hareket Partisi 15 Temmuz gerçeğini ve Türk milletinin o gece verdiği mesajı sağlıklı bir şekilde yorumlamıştır. Burada, bu Parlamento çatısı altında sık sık dile getirilen "Milliyetçi Hareket Partisine bir vahiy mi geldi?" şeklinde âdeta alaya alınan bu duruşla ilgili bir izahat yapmak mecburiyetindeyim, o da şudur: Bizler ülkücüyüz ve Türk milliyetçisiyiz, Fetullahçı değiliz; Pensilvanya'daki bir iblisin gördüğü rüyadan hikmet çıkartan ideolojik şizofrenlerden değiliz, bir sözde mehdinin verdiği mesajla kendimizi avutacak, sözde mehdinin sözde mesajlarıyla, vahiyleriyle yol haritasını belirleyecek bir siyasi hareket değiliz. Bize bir mesaj gelmiştir, doğrudur, bu mesaj Türk milleti tarafından Yenikapı'da verilmiştir, Milliyetçi Hareket Partisi bu mesajı doğru okumuş, siyasi konumunu buna göre belirlemiş, ortak düşmana karşı ortak vatan savunmasında ortak aklı egemen kılmak ve tahrip olmuş adalet anlayışını yeniden tesis etmek için bir vatan savunması barikatı kurmuştur. İşte o vatan savunması barikatının adı "Cumhur İttifakı"dır ve Cumhur İttifakı bu ülkeyi Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle tanıştırmış, Türk milletine yeni bir kapı aralamıştır.

Anayasaların milletimiz tarafından çoğunlukla kabul edilmesi, toplumsal uzlaşının sağlanması için tek başına yeterli değildir. Bunu gören Genel Başkanımız, Türk milletine yeni bir kapı aralamak için bir çağrıda bulunmuş ve terör örgütüyle iltisaklı, irtibatlı ve üyesi olduğunu iddia ettiğimiz -4 bin olduğunu devlet olarak kabul ettiğimiz- hâkimin elinde inim inim inleyen adalet teşkilatı yıllarca hüküm tesis etmiş, bildiğimiz ya da bilmediğimiz binlerce vatandaş mağdur edilmiştir. İşte, toplumsal barışın tesis edilebilmesi için, toplumsal uzlaşının tesis edilebilmesi için, bu tahribatın arkasından millete yeni bir kapı aralamışken, bu insanlara da yeni bir şans verilmesi gerçeğiyle bu teklifimizi Türkiye Büyük Millet Meclisine aktardık.

Şimdi, sizlere bir örnek vermek istiyorum çok kısaca. Yapmaya çalıştığımız nedir? Adalet anlayışını yeniden tesis etme gayretiyle bunları neden dile getiriyoruz?

Elimde bir ağır ceza başkanının, İstanbul 10. Ağır Ceza Başkanının... Kendisi FETÖ'cü filan değildir. FETÖ'cülerin kumpasıyla emekliliğini istemiş bir ağır ceza başkanı, bir dosyayla ilgili şunu söylüyor -kendisi ifade verdi- diyor ki: "Bu dosyaya başından sonuna kadar ben baktım. Sanığın beraat etmesi gerekiyordu ama son duruşmada ben duruşmaya çıkarılmadım, yerime Davut Bedir, Ali Efendi Peksak, Murat Üründü'den oluşan bir heyet çıktı, savcı olarak da Savaş Kırbaş çıktı. Bunların hepsi şu an FETÖ'den tutuklu. Beraat etmesi gereken sanığa altmış yıldan fazla ceza verdiklerini duydum, hayrete düştüm."

Şimdi, bu beyanın sahibi yargılamayı yapan ağır ceza başkanı, FETÖ'cü kumpasıyla artık daha fazla dayanamayarak emekliye ayrılmış bir insan, ama bu dosyanın mağduru, bazılarının "çete lideri" dediği, Sayın Genel Başkanımızın ve bizlerin "dava arkadaşımız" dediği Yakup Kürşat Yılmaz'dır. Bu ifadeye rağmen, Türkiye'de Fetullahçılık aleyhine ilk şikâyet dilekçesini 2007 yılında vermiş olmasına rağmen, 2019 yılının Türkiye'sine kapı aralarken, Fetullahçıların kumpasıyla hâlâ hücrede tutulmaktadır, on altı yıldır hücrede ceza çekmektedir.

Şimdi, bu örnekten hareketle size şunu söylemek isterim: Bu şekilde binlerce insan, bizim bilmediğimiz, tanımadığımız insanlar, Fetullahçıların işgali altındaki yargı organlarının elinde, hiç bilmediğimiz, anlamsız cezalar aldılar ve bugün bu cezaları çekmekteler.

Türk milleti büyük bir badireyi atlatmışsa, yeni bir kapı aralamışsa, 15 Temmuzdan hepimiz dersler çıkarmışsak, yeni bir sistem inşa etmiş ve bunu yaşatmak istiyorsak bu insanlara da yeni bir kapı açmak, yeni bir hayat aralamak, en azından dosyalarının tekrar gözden geçirilmesini sağlamak zorundayız. Bu nedenle sıkça vurguladığımız bir gerçeği tekrar ifade etmek istiyorum. Yargılamanın yenilenmesi kurumunun tekrar hayata geçirilmesi, çekidüzen verilmesi ve Fetullahçı hâkim, savcılar tarafından -terörist oldukları yargı kararıyla tespit edilmiş bu hâkimler tarafından- yargılanmış olan vatandaşlarımıza yeniden yargılanma yolunu açmak ve cezası kesinleşmiş insanlarla ilgili de tekrar onlara bir hayat hakkı tanıyabilmek için bu af teklifini burada görüşmek zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YÜCEL BULUT (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN - Tabii ki, buyurun Sayın Bulut.

YÜCEL BULUT (Devamla) - Hazırlamış olduğumuz -Sayın Feti Yıldız'ın başkanlığında hazırlanmış olan- bu yasa teklifinin kutsal bir metin olduğunu iddia etmiyoruz, tartışılabilir bir metin olduğunu söylüyoruz. Genel Kurula gelsin ve herkes fikrini söylesin istiyoruz çünkü eğer geçmişten ders çıkarmış ve yeni bir yol haritasını milletçe belirlemiş isek geçmişteki hatalardan dolayı mağdur olmuş bu insanları tekrar hayata kazandırmak durumundayız. Eğer ki Ergenekon terör örgütünün kasası diye içeri aldığımız Kuddusi Okkır'ın cenazesini cezaevinin koridoruna bıraktığımızda hanımı onu defnedecek parayı bulamamışsa, bugün o hanımı sefalet içinde yaşıyorsa bizim devlet olarak "Allah affetsin." demekten daha öte yapacağımız mecburiyetler ve zorunluluklar vardır, bu insanlara karşı bir özür borcumuz vardır, özür borcumuz olmayan insanlara yeni bir hayat hakkını sunmak borcumuz vardır ve bu hepimizin üzerindeki bir vebaldir.

Süremiz yetmediği için konuşmama son vermek durumundayım. Söyleyeceğimiz bazı hususlar vardı, artık onları inşallah başka konuşmada tekrar edeceğim.

Çok teşekkür ederim, çok sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bulut.