| Konu: | Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 05.12.2018 |
MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüş ve düşüncelerini paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim: İcra dairelerinin içinde bulunduğu hâl ve koşullar -özellikle 15 Temmuz sonrasında OHAL çerçevesinde alınan tedbirler nedeniyle- nitelikli kadro eksiği, personel eksiği ve iş yükünün günden güne artan iş yükünün mevcut kadro ihtiyacıyla, mevcut bina ihtiyacıyla karşılanamayacak oluşu gerçeği karşısında, icra iflas sistemine pratik bir çözüm getiren huzurdaki mevcut yasa teklifini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak destekliyoruz. Ancak bu desteğimiz mevcut bulunmakla beraber iki hususu da yüce Meclisin huzurunda tekrar etmek istiyorum: Bunlardan birincisi, yaklaşık doksan yıldır İcra ve İflas Kanunu'na her gelişme sonrasında her yeni dönemde ihtiyaca uygun olarak yeni bir ek yapılması neticesinde, yeni dolgular getirilmesi neticesinde İcra ve İflas Yasamız bugün âdeta bir yamalı bohçaya dönmüş durumda. Dolayısıyla mevcut, huzurdaki yasayla ancak ve ancak geçici çözümler üretmenin yanında -yüce Meclisin çok ivedi bir şekilde- Türkiye'nin, ihtiyaçlarını karşılayacak, teknolojik gelişmelerle uyumlu, alacaklı borçlu dengesini kurabilecek ve bütüncül yaklaşımla, yasa içerisindeki sistematiğin birbiriyle çelişmediği yeni bir İcra ve İflas Yasası'na ihtiyacı olduğu gerçeğini vurgulamak istiyorum.
Bunun dışında, "Evet, bu yasaya destek veriyoruz." dedik. Bu geçici çözümü bir pratik çözüm olarak görüyoruz. İş yükünü önemli ölçüde azaltacağı kanısıyla bu yasa teklifine destek veriyoruz. Ancak bu yasa teklifine destek verirken bir hususun da nazara alınması gerektiği kanısındayız. O da şudur: İcra ve İflas Yasası'nda bu değişikliğin yapılmasının -kanunun gerekçesinde de bu şekilde geçiyor- temelinde yatan bir hakikat var. Nedir? Abonelik sözleşmesinden kaynaklanan alacakların icra müdürlüklerindeki iş yükünün önemli bir kısmını oluşturduğu gerçeğini biz Meclis olarak ve yasayı hazırlayan arkadaşlarımız, kanun gerekçesini yazanlar kabul ediyorlar. Gerçekten de bu durum bir başka vakayı ortaya çıkarıyor. Bugün icra müdürlüklerinde milyonlarca dosyanın temelinde yatan alacak nedeni olarak bu abonelik sözleşmeleri mevcut bulunuyor. Buradan da şu anlam çıkıyor: Ciddi bir toplumsal travma ve mali kriz aslında yurt genelinde yaşanıyor ve vatandaşlarımız en asgari ödemesi olan elektrik borcu, su borcu, telefon borcu gibi takriben 50-60 TL'lik borçları dahi ödeyemedikleri için icra müdürlüklerimiz şu anda kilitlenmiş durumda. İcrada çalışan herkes, icra müdürleri, kâtipleri, icrada görev yapan avukat arkadaşlarımız, memurlar yani icra dairesine doğrudan ya da dolaylı olarak işi düşen herkes şu anda sistemden mutsuz. Alacaklı alacağını alamaz hâlde borçlu en asgari borcunu ödeyemediği için icra müdürlükleri günden güne şişiyor. Bunun arkasında sosyolojik bir gerçeklik ve ekonomik bir travma var.
Dolayısıyla, bu sorunlar yani icra müdürlüklerindeki iş yığılmasını ve iş yükünü oluşturan sorunların perde arkası incelenmezse, masaya yatırılmazsa... Geçenlerde bir hadise olmuştu, bir cezaevi açılışında -dil sürçmesi olduğunu düşünüyoruz, öyle temenni ediyoruz- cezaevleri için bir milletvekili arkadaşımız âdeta bacasız fabrika demişti. Eğer ki böyle bir tedbir alınmazsa icra müdürlükleriyle ilgili de böyle bir mantık oluşacak, bunlar âdeta birer bacasız fabrika gibi düşünülecek ve hiçbir çözüm üretmeksizin her sene Ankara'ya 5 tane yeni icra dairesi, İstanbul'a 10 tane yeni icra dairesi açmak suretiyle yığılan iş yükünü bir nebze azaltmaya çalışacağız. Peki, bizim insanımız, her gün borçlu sayımız -cumhuriyet tarihinde yetmiş yıldaki artışı nazara alarak- son on beş yirmi yılda neden tüm cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan artışın katbekat fazlası? Bizim insanımız, borçlu olarak bu icra dairelerinde görünen insanlarımız, sadece ama sadece borç ödeme ahlakından yoksun ve ahlaksız oldukları için mi borçlarını ödemiyorlar ve icra müdürlüklerinde borçlu hâlini alıyorlar, yoksa bu insanlar hayatın içerisinde çaresizce savrulmuş, çaresizce geçim derdi içerisinde borçlu konumuna düşmüş insanlar mı? Bunu dikkatle incelemek gerekiyor.
Evet, bu insanların hiçbirisi ahlaksız değil. Özellikle bu borç yekûnunun önemli bir kesimi Türk köylüsünden oluşuyor. Memlekette işçi icralık durumda, memur icralık durumda, bürokrat icralık durumda, belki milletvekili icralık durumda ama hepsinden daha travmatik olanı, hepsinden daha acı olanı Türkiye'de köylü bütünüyle icra tehdidi ve baskısı altında. Neden? Çünkü nüfusumuzun 50 küsur milyon olduğu dönemde Türkiye'de köyde yaşayan insanımızın sayısı 21,5 milyon iken, bugün nüfusumuzun 80 milyonu geçtiği bir dönemde köyde yaşayan insan sayımız 6,5 milyonun altına düşmüş. İnsanlar köyde durmak istemiyorlar, köyde yaşamak istemiyorlar çünkü izlenen tarım politikaları neticesinde, her fedakârlığın köylüden beklenmesi neticesinde köy nüfusumuz önemli bir ölçüde geçim derdiyle şehir merkezlerine doğru akın etmeye başladılar. Köyde yaşamak mümkün değil. Neden? Çünkü ben, kendim, Tokat'ın köylerinden biliyorum. Türkiye'de en fazla köy nüfusuna sahip, en fazla köy adedine sahip illerden birinin milletvekiliyim. 630 köyü var Tokat'ın ve bugün bu köylerin yüzde 80'i neredeyse boşalmış ve nüfusunun yüzde 90'ını kaybetmiş durumda. Köyde yaşayan gence -bu bir gerçek, şaka yapmıyorum- artık kız vermiyorlar. Dolayısıyla gençlerimiz hızlı bir şekilde, akın akın şehir merkezlerine doğru göç etmeye başladı. Köydeki ata toprağını bırakıp, köyünü bırakıp apartman görevlisi olarak, güvenlik görevlisi olarak, çoğu zaman sigortasız olarak sadece şehirde yaşıyor olabilmek adına şehir merkezlerine doğru akın ediyorlar. Şehir merkezlerinde kimisi bir fabrikada işe giriyor. Fabrika patronları da ahlaksız değil, fabrika patronları da bir ekonomik açmaz içerisinde. Gidin Tokat organizeye, gidin Turhal organizeye üç aydır maaşını alamayan insanlar var, patronlarının kötü niyetinden dolayı değil, içerisinde bulunduğumuz mali krizden dolayı.
Şimdi, köylü buradan bir çıkış arıyor, elimizde kalan 6,5 milyon köylü bir çıkış arıyor, diyorlar ki: "Biz en iyisi süt işi yapalım." Ulusal Süt Konseyi diye bir şey kurduk. Ulusal Süt Konseyi bir fiyat belirliyor. Lütfen, bu konuda herkesi duyarlılığa davet ediyorum. Ulusal Süt Konseyi taban fiyatı sütün litresini 1,7 lira+KDV olarak belirlemiş. Ben size söylüyorum -numunesini bulan varsa getirsin Tokat'tan bana- 1,5 liradan daha fazlaya süt veren bir köylü kalmamış. Neden? Çünkü süt fabrikaları tekelleştiler, tekel oluşturdular ve Türkiye'nin değişik bölgelerini kendi aralarında taksim ettiler. Köylüye diyor ki: "Senin sütünü alacaksam fiyatı bu." Bir denetim mekanizması yok.
Şimdi, ben buradan kötü ve kara bir haber veriyorum sizlere, icra dairelerindeki dosyalar neden artıyor diye soranlara da cevap olsun aynı zamanda: Bu insanlar yakında batacaklar çünkü aynı fabrikalar bu köylüye şu baskıyı da yapıyor, diyor ki: "Senden 500 bin liralık süt alırsam benden 250 bin liralık da yem almak mecburiyetin var." Paranın yarısına da yem satarak... Yem işine girmişler. Bu şekilde köylüye baskı uyguluyorlar.
Şimdi, aynı zamanda, çıkacak et işi yapacağız diyecek köylü, elimizde kalan son köylü. Bu sefer de diyoruz ki: "Döviz kuru yüksekti, Tarım Bakanlığı olarak size biz hayvan getirdik." Bu hayvanları doların kuru 6,5 lira, 7 liraya dayanmışken köylüye sattık. Şimdi hep beraber etin fiyatını düşürmeye çalışıyoruz. Ama 7 liralık 6,5 liralık döviz kurundan hayvan alan köylünün ettiği zararı düşünenimiz yok. Besi işi yapan köylülerimiz de batmak üzere, yakında hepsi icralık olacaklar, haberiniz olsun, buna bir tedbir alınması gerekiyor. Şimdi, somut örnek isteyebilirler köylünün durumundan. İcra müdürlüklerindeki yükün ağırlığını bu insanlar oluşturduğu için söylüyorum.
Bakın, Tokat'ın en merkez köylerinden biri, dağ başından bahsetmiyorum, Tokat-Turhal yolu üzerinde Munamak diye bir köy bir dolu felaketine uğruyor; bütün hasat, mahsul harap olmuş, köylünün başka hiçbir rızkı ve nafakası yok. Aylardır zarar tespiti yapılmış olmasına rağmen o gariban köylüden fedakârlık bekliyoruz ve hâlâ ödemeleri yapılmadı, her gün yeni bir kırtasiye çıkartılıyor.
Sulama birliklerinin borçlarından dolayı, bilmiyorum haberiniz var mı, Kelkit'te 50 tane köyün, beldeliği kalkmış, köylerin belediye başkanları da dâhil olmak üzere, traktörü hacizli, arsası hacizli, mahsulü hacizli, banka hesabı hacizli, maaşı hacizli ve bu insanlardan hâlâ fedakârlık bekliyoruz. Cumhuriyet tarihi boyunca ve hatta Osmanlı İmparatorluğu boyunca bütün fedakârlığı her zaman bu gariban Anadolu insanından bekledik. Bugün bir mali kriz içerisindeyiz ve tasarrufu yine aynı insanlardan bekliyoruz. Diyoruz ki: "25 liralık elektrik kullanıyormuşsun, bundan sonra 20 liralık kullan." Zaten asgari geçim standardını sağlayamayan bu insanların üzerine her gün yeni bir yük, her gün yeni bir tazyik oluşturuyoruz.
Slogan atmaya geldiğinde hep beraber slogan atıyoruz "Kahrolsun İsrail!" diye ama millî gübre politikamızı, millî tohum politikamızı iflas ettirmişiz, Anadolu köylüsünün hepsini dövize endeksli İsrail tohumuna muhtaç ve mahkûm hâle getirmişiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜCEL BULUT (Devamla) - Toparlayacağım efendim.
BAŞKAN - Tabii, buyurun.
YÜCEL BULUT (Devamla) - Ve şimdi diyoruz ki aynı Anadolu insanına: "Sen bu açmazlar içerisinde borçlandın, izlediğimiz tarım politikaları neticesinde iflasa sürüklendin. 21,5 milyon kişiydin 6,5 milyona düştün. Elektriğin, suyun, her şeyin hacizli; traktörün hacizli. Biz şimdi senden bir fedakârlık daha bekliyoruz: Tasarruf edeceksin, az yiyeceksin, devletimiz zorda. Hatta, sana bir müjdemiz var: İcra daireleriyle ilgili revizyona gidiyoruz, artık bu alacakların daha hızlı tahsiliyle ilgili formül ürettik." demektir. Biz bunu destekliyoruz. Neden destekliyoruz? Çünkü icra daireleri içinden çıkılmaz bir hâldedir, içinden çıkılmaz bir hâldedir. Doğru, bu yasa teklifini hazırlayan Ali Özkaya Bey'in mantığını, Adalet Bakanlığı bürokratlarının hepsinin mantığını destekliyorum ama bunların hepsi, sadece ama sadece, eğer ki başkaca çözümler aramadığımız ve bulmadığımız sürece bir süre sonra yığılmayı asla ve asla önleyemeyecek geçici çözümlerdir. Dolayısıyla anlattığım hususların, işçinin durumu, köylünün durumu ve izlenen politikaların her sene Türkiye Cumhuriyeti'ne 2 milyon, 3 milyon yeni borçlu kazandırmak anlamına geleceğini ve İcra İflas Yasası'na ekleyeceğimiz 5-6 tane maddeyle de bunu çözemeyeceğimizi anlatmak için ifade ettim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi günler diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)