GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:22
Tarih:27.11.2018

MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) - Zaman zaman ülkemizde çeşitli bakanlıklar arasında birleşmeler ve ayrışmalar yaşanmakta, bunu hepimiz biliyoruz.

Daha önce Çevre ve Orman Bakanlığı iken meydana gelen ayrışmadan sonra Çevre ve Orman Bakanlığı birbirinden ayrılmış fakat bazı genel müdürlükler ve yetki karmaşası ortaya çıkmıştır. Bu yetki karmaşaları şu anda hâlâ devam etmekte ve bu da ülkemiz açısından sorun oluşturma durumuna girmiştir. Birkaç örnekle durumu açıklamak gerekirse Tarım ve Orman Bakanlığı herhangi bir alanda millî park oluşturma çalışmalarını yapıp millî park oluşturma kararı aldıktan sonra, millî park olup olmamasında en son kararı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı vermektedir. Sulama, içme suyu, su kaynaklarının korunması, arıtım tesislerinin kurulmasıyla ilgili altyapı hizmetleri de tamamen Tarım ve Orman Bakanlığındayken denetimi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılmaktadır yani bütün altyapıyı hazırlayan bakanlık denetimde yok durumunda. Ayrıca, bu denetimler planlı şekilde yıllık olarak veya şikâyete bağlı gündeme gelerek yapılmaktadır.

Koruma ve İzleme Dairesi Başkanlığının görevleri arasında yer alan alıcı ortamların kirlenmesi ve korunmasıyla ilgili usul ve esasların belirlenmesi konusu ile Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Su Kalitesi, İzleme ve Su Bilgi Sistemi Daire Başkanlıkları sular yönünden çakışmaktadır.

Kara ve su ürünleri avcılığıyla ilgili konular ise direkt olarak Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü ile Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü içerisinde tekrar konu edilerek ele alınmaktadır.

Ayrıca, atık sularla ilgili deşarj standartları yine Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirlenirken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından denetlenmektedir.

Bunların yanı sıra, hava ve toprak kirliliği konularında yetkili kurum Çevre Bakanlığı iken oluşturdukları etkiler açısından Tarım Bakanlığı olumsuz yönde etkilenmektedir. Bölgede sorunlar direkt Tarım ve Orman Bakanlığı üzerine gelmektedir. Çiftçilerimiz, bölge sakinleri veya vatandaşlarımız direkt olarak Tarım ve Orman Bakanlığına şikâyetleri iletmektedirler. Yapılan bu tesislerin tamamı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının izin ve kontrolüne tabi iken olumsuz etkileri Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından göğüslenmeye çalışılmaktadır.

Ayrıca, çevreyi kirleten kurumların kirletici değerleri ve boyutları göz önünde bulundurularak cezalar kesilmemekte ve adaletsiz bir durum ortaya çıkmaktadır. İşletmelerin Çevre Kanunu'ndan kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirme zorunluluğu, özellikle, fabrikalarda hava, su ve toprak emisyonlarının yönetmelikte belirtilen sınır değerlere getirilmesi, çevre izni alması zorunlu olup bu zorunluluğa karşı işletmelere çevre cezası yazılıp idari yaptırım uygulanmaktadır. Cezaların meblağlarının büyüklüğü işletmelere kuruluş aşamasında mali açıdan külfet oluşturmaktadır. Bu sebeple, gerek çevresel yükümlülüklerini yerine getirmek, çevrenin kirlenmesini önlemek ve gerekse sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirebilmek için kuruluş aşamasında çevre cezası yazmak yerine, sigorta primi indirimi veya teşvik sağlarken çevresel yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerine bakmak hem şirketleri ceza karşısında maddi külfetten kurtaracak hem de çevrenin kirletilmemesi için gerekli önleyici tedbirleri alarak firmalara otokontrol sağlayacaktır.

Denetimlerin sürekli ve ihtiyaca göre yapılacağı bir sistem oluşturulmalıdır. Bugün ülkemizde çoğu belediyenin atık su arıtma tesisi tam manasıyla çalışmamaktadır, bir kısmında atık su arıtma tesisi bulunmamakta ve evsel atık suları direkt olarak alıcı ortamlara bırakmak suretiyle çevre kirliliğine sebebiyet vermektedir.

Değerli milletvekilleri, yakın gelecekte ülkemizde su problemi yaşanacak olmasına rağmen ülkemizde geçerli olan bir su kanunu yoktur, aynı zamanda geleceğe dönük bir planlama da söz konusu değildir. Ülkemiz, bitki ve hayvan endemik türleri bakımından oldukça zengindir fakat su miktarında azalmalar ve kurumalar devam ederken bu türlerin birçoğu yok olmakta ve ülkemizdeki genetik miras kaybolmaktadır. İklim değişiklikleri doğal bitki ve hayvan türlerini ve dağılımlarını olumsuz yönde etkileyerek ve devamında, endemik türlerin yaşadığı mikroklimaların da yok olmasına sebep olacaktır. Bu endemik türler arasında tıbbi ve aromatik bitkiler de yer almaktadır. Bir an önce iklim değişikliği senaryolarına göre önlemler geliştirilmeli ve bu organizmaların korunma yolları ortaya konulmalı ve önlemler paketi oluşturulmalıdır, tarım alanlarında yapılaşmanın önüne geçilmeli ve iklim değişikliği senaryolarına göre planlanmalıdır. Ayrıca, bugünkü tarım ürünü desenleri ortaya konulmalı ve geleceğe yönelik ürün deseni planlaması da yapılmalıdır.

İklim değişikliği tüm bölgelerde düzensiz yağışlarla kendini göstermeye başlamıştır. Düzensiz yağışlar sağanak şeklinde geldiğinden çeşitli felaketlere sebep olmasının yanında, yeryüzüne inen suyun da tutulamadığı anlamına gelmektedir. Avrupa'da ve dünyada çoğu ülkede su kanunu mevcut olup yer altı barajları veya yer altı su havzaları oluşturulmuştur. Ülkemizde bu iki konuda da oldukça az sayıda çalışma ve girişim mevcut olup gelecekte böyle problemler oluşturacağı açıktır çünkü ülkemizde suyla ilgili birçok bakanlık mevcut olup aralarında koordinasyon oldukça zayıftır. Ülkemizde sular hakkında kanun 1926 yılında yayımlanmıştır, daha sonra 1956'da bir düzenlemeye gidilmiştir. Bugün, sularla ilgili temel kanun durumunda olan bu kanun varken bakanlıklar içerisinde kanun ve KHK'yle çeşitli düzenlemeler yapılmıştır fakat bu kanun, KHK ve yönetmeliklerde hâlen görevler ve kurallar yönünden çakışmalar mevcuttur. Tüm bu aksaklıkların giderilebilmesi ve su yönetiminin planlanmasının sağlanabilmesi için suyun yönetiminin tek bir birimden yapılması gerekmektedir. Bu iş için kurulan Su Enstitüsü bu amaca hizmet edememekte ve su yönetimine ekstra yük getirmektedir. Kuruluş amacına baktığınız zaman, bakanlıkların birbiriyle koordinasyonunu sağlayacak şekilde planlanmış ve su yönetimi üzerinde üst kurum olarak planlaması yapılmış fakat daha sonra, yaptığı çalışmalarda bu görevi yerine getirememiştir.

Millî bir su politikası oluşturamazsak gelecek yıllarda ülkede büyük problemlerle karşı karşıya kalacağız. Şimdi, ülkemizdeki nehirlerde bir kısım kirlilik olmasına rağmen bu kirlilikle ilgili 25 havzada ilgili kurumların yaptığı çalışmalar mevcut olup havzaların tamamında havza planlamaları yapılmıştır. Fakat alınacak önlemler ve bu alınan önlemlerin devamında işlerin nasıl yürüdüğü konusunda da kontrol gereklidir. Bu alınan ve yapılan önlem ve koruma planlarının gidişatı sıkı bir şekilde takip edilmelidir.

Millî bir su politikası oluşturulabilmesi, çevre ve doğa konusunda daha sorumlu ve hassas olunması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)