| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 18 |
| Tarih: | 15.11.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR (Isparta) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan sağlıkla ilgili kanun teklifinin ikinci bölümü üzerindeki görüşlerimi İYİ PARTİ Grubu adına ifade etmek üzere huzurlarınızdayım.
Öncelikle, bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 35'inci kuruluş yıl dönümü. Bu vesileyle gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki gerek buradaki tüm vatandaşlarımızı, herkesi tebrik ediyorum. Kıbrıs bizim başımızın tacıdır, her şeyimizdir. Ben de bilfiil rahmetli Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le görev yaptığım dönemde, kuruluşunda... Elbette ki hepimizin bugün saygıyla ayakta hazır durduğu Sayın Rauf Denktaş'a ve arkadaşlarına, bugün hayatta olmayanlara, ebediyete intikal edenlere rahmet diliyorum. 18 Kasım 1967 günü yurt dışına asker çıkarma kararını veren ve bir ömür Kıbrıs davasına kendisini adayan Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'den bu konuda yıllarca edindiğim tecrübeler adına, manevi huzurunda kendisini de maneviyatla hepsini saygıyla, hürmetle yâd ediyorum.
Evet, on altı yıllık AK PARTİ hükûmetlerinde uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı bana göre, kelimenin tam anlamıyla, maalesef iflas etmiştir değerli milletvekillerimiz. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda 46 hekim var. Hekimlik öyle bir meslek ki ne siyaset ne de başka bir şey onun üzerine çıkamaz. Sizin ellerinizi kollarınızı bağlar, yaşam biçiminiz olur. Bu pozitif ilimle geçen hayatımızda biz hekimler için tek hedef vardır, bizden yardım bekleyen hastalarımıza merhem olmak. Bu şekilde hayatını geçiren ve bugün aramızda olan meslektaşlarıma sormak istiyorum: Sağlık sektörlerinin, çalışanlarının ve daha önemlisi, bizden yardım bekleyen hastaların bugünkü durumu sizce nedir? Ben söyleyeyim, biz doktorların tabiriyle bu vaka bitkisel hayata girmiştir ve bugünkü düzenlemelerle, hele de bu yasa teklifiyle kurtulması da mümkün görünmüyor.
Sağlık alanında neredeyse tüm sorunların sebebi olan, küresel projelerin bir dayatması olan Sağlıkta Dönüşüm Programı'ndan derhâl vazgeçilmelidir. Bizlerin muayene, tetkik, tedavi, ilaç talebini aşırı şekilde artırarak hem vatandaşlarımızın sağlığına zarar veren hem de millî bütçemizi hırpalayan bir politika olduğunu artık kabul etmemiz gerekiyor. Vatandaşlarımızdan "muayene" "tetkik" "tahlil" "ilaç" adı altında alınan 13 kalem ek ücret uygulamalarına derhâl son verilmelidir.
Koruyucu ve önleyici tıp anlayışı, sağlık alanında temel politika olarak devreye sokulmalıdır. Yani hastalıklar ortaya çıkmadan evvel hastalıklara neden olan faktörler ortadan kaldırılmalıdır. Böylece vatandaşlarımız hem hastalıklardan korunmalı hem de tedavi harcamalarının da böylelikle önüne geçilmelidir.
Teklifin 24'üncü maddesinde yer alan tedbirler şiddeti önlemek için yetersizdir. Sağlık çalışanlarının şiddete uğramadığı, hatta tehdit edilmediği bir gün bile maalesef yok. Geçtiğimiz yıl 1 Ocak-20 Aralık 2017 tarihlerinde sağlıkçılarımıza yönelik 13.409 şiddet vakası tespit edilmiştir. Bunlardan 9.681'i sözel, 1.325'i fiziksel, 2.403'ü ise hem fiziksel hem sözel şiddet olarak karşımızda. Bu vahim tabloda yasa maddelerinin caydırıcı niteliğe sahip ceza ve uygulamaları içermesi zorunludur.
Sağlıkta şiddetin önüne geçebilmek için sunduğumuz "sağlıkta şiddet" konulu yasa önerisi derhâl Meclisimizde görüşülmelidir. Sağlık çalışanlarının çalışırken aldıkları maaşları ve emeklilik maaşları hak ettikleri insani seviyelere yükseltilmelidir. Ayrıca döner sermaye gelirlerinin emekliliğe yansıtılması da zorunludur. Sağlık çalışanlarına yıpranma payı verilmeli, mevcut oranlar artırılmalıdır. Performans sistemi kaldırılmalıdır ya da nicelik yerine nitelik esas alınmalıdır. Sağlık eğitiminde kaliteden asla taviz verilmemelidir. Sağlıkta kaliteyi artırmak için alanında eğitim alan sağlık personelinin atamaları da yapılmalıdır.
Şimdi, biraz, Sayıştayın 2017 yılı denetim raporlarına tekrar girmek istiyorum, dün de biraz bahsetmiştim. Buradaki bulgular maalesef Sağlık Bakanlığının geldiği noktayı gösteren acı örneklerle doludur. Hükûmetin verdiği kanun teklifi ile 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin ek 2'nci maddesinin (e) ve (f) bentleri değiştirilmiştir. Buna göre (e) bendi "Yurt dışında sağlık kuruluşu açmak, işletmek, ortaklık kurmak ve işbirliği yapmak, sağlık ve eğitim amacına yönelik bina inşa etmek ve ettirmek"; (f) bendi ise "Sağlık meslek eğitimi turizmine yönelik faaliyetlerde bulunmak; yurt içindeki eğitim kurumlarına yurt dışından öğrenci teminine aracılık etmek, yurt dışında eğitim kurumu açmak ve eğitim faaliyetinde bulunmak." şeklinde düzenlenmiştir. Şimdi, sağlık ve eğitim amacına yönelik yurt dışında bina inşa etmek ve ettirmek ile yurt dışında eğitim kurumu açmak ve eğitim faaliyetlerinde bulunmak düzenlemesiyle ne kastedildiğinin çok net olarak açıklanması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Çünkü akıllara "AK PARTİ Türkiye'den sonra yandaşlarına yurt dışında da acaba rant mı sağlıyor?" sorularını akla getirmektedir. Sözde hangi ülkelerde, kimlere, ne bina inşa ettireceksiniz? Yurt dışında kuracağınız eğitim kurumlarına üstün liyakat sahibi hangi akraba, eş dost ve benzeri yandaşlarınızı atayacaksınız?
Flu ve kuşkulu gözüken bu maddelerin yüce Meclise ve Türk milletine detaylı izah edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkede 1.606 liralık asgari ücretle geçinen yaklaşık 6,3 milyon; 1.500-2.500 lira maaşla geçinen 11 milyon 767 bin 550 emekli ve hak sahibi vatandaşımız var.
Ankara Etlik Entegre Sağlık Kampüsünü devlet yapsa 1 milyar 97 milyon liraya mal olacak. Sonuçta, projenin devlete maliyeti 6 milyar 900 milyon liraya mal olmuş. Sadece bir projeden Türk milletinin uğradığı zarar tam 5 milyar 900 milyon lira.
17 şehir hastanesi projesi var. Bu projeler için şirketlerin cebinden şu an 29,5 milyar lira çıkarken devletin, hatta gelecek nesillerin cebinden çıkacak para miktarıysa 81 milyar lira. 17 hastanenin kira bedeli de 105 milyar lira. Tek bir neslin, bunun açtığı yarayı tedavi etmesi pek mümkün görünmüyor sayın vekillerim çünkü teslimiyet noktasına kadar gelen imtiyazların Osmanlı Devleti'nin ipini çeken kapitülasyonlardan hiçbir farkı yok. "Cebimizden para çıkmadan hastane sahibi oluyoruz." açıklamaları gerçeği yansıtmıyor. Torunlarımızın bile geleceğini ipotek etmekteyiz ve bu anlayışla gelecek nesilleri de borçlandırmaktayız.
427 milyon liraya yapılacak olan bir hastane yapımı için yabancı ortaklı bir girişime 3 milyar 443 milyon lira ödeme yapılmasına müsaade edilmesi sizce nedir? Üç yılda kendini amorti edecek bir yatırıma AK PARTİ Hükûmetinin imzasıyla devletimizin yirmi beş yıl boyunca kira vermesini ben kabul etmiyorum, yirmi iki yıl için de hakkımı helal etmiyorum. Siz ediyor musunuz? Eğer siz ediyorsanız sizi bu salona getiren milletimiz size hakkını helal etmeyecektir. Bu, milletimizin üzerinde büyük bir kamburdur ve devlete atılan -özür diliyorum ama- bir kazıktır ve bu da kabul edilemez. Bugün burada neyi oylarsanız oylayın, neyi geçirirseniz geçirin millet kaybederken kazananlar gün gelecek vicdanlarda ve -üzgünüm- mahkemelerde yargılanacaklar.
Değerli arkadaşlar, bir kardeşiniz olarak sözlerimi lütfen dikkate alınız. Devletin ödediği paralar sizleri buraya getiren milletin cebinden çıkmakta. O yüzden, insaf edelim diyorum, insaf!
Hastanelerdeki performans sistemi nedeniyle sadece 2016 yılında 81 milyonluk ülkemizde çekilen tomografi sayısı 15 milyona, MR sayısı 12 milyona ulaştı. Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla hastalık sayılarımız azaldı mı? Aksine, arttı. Yalnızca 2017'de 3 milyon 260 bin depresyonlu hastamız olduğu kayıtlarda mevcut. Bu sayının, ekonomik krizle beraber iflas eden, konkordato ilan eden, iş yerini kapatmak zorunda kalan esnaflarımız ile işsiz kalan binlerce vatandaşımız dikkate alındığında katbekat artacağından da hiçbir şüphem yok.
Temel sağlık göstergelerine birazcık da girmek istiyorum. Şöyle ki: Burada, elimde bir doküman var. Şu dokümanı sizlere, Genel Kurulumuza göstermek istiyorum. Bu doküman, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Hizmetleri Başkanlığının yayımladığı bir doküman. Burada, OECD ülkelerinde temel sağlık göstergeleri karşılaştırması var. Türkiye'yle ilgili bölümü sizin dikkatinize sunmak istiyorum. 2000 yılında -burada OECD ülkesi 35 tane ülkenin rakamları var- bizim sağlığa ayrılan gayrisafi yıllık hasıla içindeki oranımız Türkiye'de 4,6. Bu 35 ülkenin, içerisinde Amerika gibi, Almanya gibi, İngiltere gibi ülkelerin de bulunduğu, Güney Kore gibi, Meksika gibi ülkelerin de bulunduğu bu listede -zamanım yok, hepsini okuyamayacağım- o zaman, o dönemde, 2000 yılında en düşük 4'le Güney Kore karşı karşıya.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYLİN CESUR (Devamla) - Çok özür diliyorum...
BAŞKAN - Buyurun, devam edin Sayın Cesur.
AYLİN CESUR (Devamla) - Yani Güney Kore ile Türkiye'nin aşağı yukarı sağlığa ayırdığı pay 2000 yılında aynı ve 2016 yılına kadar -2004, 2006, 2012 ve 2016 yıllarında karşılaştırmalar var bu tabloda- buraya bakıldığı zaman, Güney Kore -yani bizden daha da düşük olan- 4 olan rakamı 7,7'ye yükseltmiş, Türkiye'de maalesef 4,6'dan 4,3'e düşmüş. Bu 35 ülkelik listede sağlığa ayrılan payı azaltan tek ülke Türkiye. Ve Amerika'da örneğin 12,5'tan 17,2'ye, Almanya'da 9,8'den 11,3'e çıkmış. Bütün ülkelerde yüzde 50'ye yakın artış göstermiş, Türkiye'de maalesef azalmış. Ve bizimle beraber olan Güney Kore de bile 4'ten 7,7'ye çıkmış.
Bu çok önemli, vahim bir tablo. Sağlıkta Dönüşüm Projesi olarak başlatılan on altı yıllık icraatın sonunda gelinen noktada eğer sağlığınıza bu kadar pay ayırıyorsanız sadece bizleri değil, sadece sizlere oy verenleri değil, insanları, bu herkesi, tüm toplumumuzu etkileyecek bir durum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın sözlerinizi Sayın Cesur.
AYLİN CESUR (Devamla) - Son olarak bir cümle de... Bu şehir hastaneleri projeleri ayrı bir konu, önümüzdeki günlerde onları konuşacağız ama bunların sahada yansıyan sonuçları var. Ben Isparta'da Senirkent'te, Yenişarbademli'de ağlayan vatandaşlar görüyorum çünkü 98 yılında Yenişarbademli'de, Isparta'nın merkezine iki buçuk saat olan ilçede 8 doktor çalışırken -içlerinde uzman doktorların da olduğu- bugün sadece 1 doktor var. O da reçete yazmak için haftanın belli günlerinde geliyor. Ve Senirkent'te uzman doktor yok. En ufak bir şey için hastalar, herhangi bir raporlu ilaç alabilmek için bile Isparta Şehir Hastanesine gelip iki üç gün orada, otelde kalmak zorunda kaldıklarını - sıra bekledikleri için, tetkikleri tamamlamak için- ve çok mağdur olduklarını söylüyorlar. En son Senirkent Üzüm Festivali'nde, sayın iktidar partisi vekillerimizin de olduğu yerde bunu dile getirdim ve uzman doktor istedim. Oradaki 3 bin kişi, Senirkentli vatandaşların hepsi gerçekten çok müthiş tepki gösterdiler. Yani şunu demek istiyorum: Bir şey yaparken, başka bir şeyi, daha önce iyi olan şeyleri bozmadan yapmaya çalışalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYLİN CESUR (Devamla) - Ve oradaki vatandaşlarımızın seslerine kulak verin.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)