GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/242, 349, 392, 394, 397, 401) No.lu Down Sendromu, Otizm ve Diğer Gelişim Bozukluklarının Yaygınlığının Tespiti ile İlgili Bireylerin ve Ailelerinin Sorunlarının Çözümü İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:14
Tarih:06.11.2018

VİLDAN YILMAZ GÜREL (Bursa) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında Gazi Meclisimizi takip eden ve bu konuya hassasiyetle kulak veren milletimiz; Down sendromu ve otizm ile diğer gelişim bozukluklarının yaygınlığının tespiti ve bunlara sahip bireylerin ve ailelerinin sorunlarının çözümü için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla araştırma komisyonu kurulmasına dair Adalet ve Kalkınma Partili önerge sahipleri adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet adamı İbni Haldun "Devlet ancak asabiyetle kurulur ve yaşayabilir." der ve akabinde de en önemli eseri "Devlet" isimli kitabında "asabiyet" kelimesini din, devlet, vatan, soy ve aile gayreti, aynı zamanda, bu mukaddes değerleri koruma gayreti olarak tanımlar. Kanaatimiz odur ki bizler Türkiye olarak sahip olduğumuz bu asabiyet hissiyatımızdan millet, vatan, bayrak ve aile değerlerimizle diriyiz, güçlüyüz. Aynı saikle, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hizmet etme gayreti içerisindeyiz. Tam da bu sırada, huzurunuzda Bursalı hemşehrilerimin gösterdiği teveccühle 27'nci Dönem milletvekili olarak Mecliste bulunmaktan ve vazifemden ötürü büyük gurur duyduğumu ifade etmek isterim.

Bilindiği üzere, kader, insanlara, zamana ve mekâna göre farklı farklı roller tevdi eder. Hâlihazırdaki rolüm gururlu anneliğimdir. Neden anneliğim derseniz, tam olarak anlatamayabilirim ama biraz izah etmek istiyorum. Allah bana sağlıklı sıhhatli 3 evlat lütfetti. Ömrümde birkaç kere bazılarının fısıldaştığını, "Çocuğum havale geçirdi." dediğini hatırlıyorum fakat bir sabah 3 kardeş birlikte, evlatlarımla gülüyor, oynuyorduk. Zaten, birçok şeyi duyarız, biliriz, söyleriz fakat ancak kendi hayatımızda yaşadığımız zaman idrak ederiz. İşte o sabah ben havaleyle tanıştım ve gerçekten idrak ettim. Ondan sonra, iki ay yoğun bakım kapısında geçen sürecimizde bir uzman hekimin bilebildiği kadarıyla havaleyi tanımış oldum ve hayatım tamamen bunun üzerine yeniden değişti, kuruldu. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ, sıralarından alkışlar) Böylece annelik vasfıma bir lütuf daha eklenmiş oldu. Hamdüsenalar olsun kızım, Berra'm yaşıyor. Ne var ki diğer kardeşleri büyüdüler, kendi ihtiyaçlarını karşılıyorlar, hâlen gülüp oynuyorlar, koşturuyorlar ama Berra'm artık benden en sevdiği ev köftesi ve kızartmayı isteyemiyor, altı yıldır tadını unuttu, yarım kalan bale kursunu bırakın, ayakları üzerinde duramıyor, yatıyor. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Özür diliyorum.

Şimdi, bunları niye anlattım? Sayın vekiller, ben, Nasrettin Hoca'nın altını kırmızı kalemle çizdiği gibi, çocuğu öyle ya da böyle, teşhis adı ne olursa olsun, nörolojik hastalıklardan ötürü özel birey olarak adlandıran ve özel eğitim gerektiren evlatlarımızın anneleriyle aynı kaderi yaşayan yani damdan düşen bir anneyim. Çünkü ister otizm, ister Down sendromu, ister havale sekeli, ismi ne olursa olsun diğerlerinden hatta kendi kardeşlerinden farklı. Temennim odur ki bu farkı toplum olarak el birliğiyle kapatalım. Onlar bizim bebek kalan evlatlarımız, huzurumuz, şükrümüz. Amenna deyip kabullenen ama mücadelesi hiç bitmeyen bizleriz.

Bu manada, aynen Sayın Çetin Arık'ın bahsettiği mücadelesini ve başarısını tebrik ediyorum. Gelin otizmli, Down sendromlu, lösemili, elhasıl tüm çocuklarımızla kırmızıya beyaz, bulutlara sarı, ağaçlara turuncu demesini öğrenelim, onlarla mutlu olalım. Gelin, her şeyiyle ile sadece ebeveyn şefkatine ve ilgi, alakasına, desteğine muhtaç hâle gelen, toplumdan ve sosyal yaşantıdan izole edilmeyi hak etmeyen, aksine daha fazla sahiplenilmesi gereken bir bireye sahip olmanın huzurunu toplum olarak birlikte yaşayalım. Şahsım onları temsil eden değil, onlardan biriyim. Kendi çocuğumla alakalı geç kalmış olduk; teşhis konulamadı, uzun süre tedaviye başlanılamadı ve hep geç kaldık. Takdiriilahi ama birisi için dahi yapılacak bir şeyler olabilir.

Bahsettiğim bu gerçeklerle, evvela sorumluluk ve vebal duygusuyla, hakkını verebilmek adına, daha önce yarım kalmış bu meseleyi yenilemek istedim. Zira elde edilen verilere göre, otizm görülme sıklığı günümüzde çok büyük bir hızla artmıştır. Şöyle ki tanısı 1985 yılında 2.500 çocuktan 1'ine konulurken 2001 yılında 250, 2013 yılında ise 88 çocuktan 1'ine konulmuştur. Günümüzde ise 68 çocuktan 1'i otizmli doğmaktadır.

Ülkemizde 70 bin civarında Down sendromlu, 550 bin civarında otizmli çocuk olduğu tahmin edilmektedir. Gerçi diğer vekillerimiz farklı veriler verdi. Bunun kesin rakamı da henüz istatistik olarak çalışılmamış; oradan anlıyoruz ancak vakıa gün geçtikçe bu tanıların arttığı. Otizmli çocukların sosyal çevrelerine direkt etkileri göz önüne alındığında, yaklaşık 2 milyon bireyin bundan doğrudan etkilendiği görülmektedir. Oysa otizm bozukluğu 6 ay ila 1 yaş arasında doğru teşhis edilir ve doğru bireysel eğitim verilirse tedavi edilebilir bir hastalıktır. Kaldı ki çocuk nüfusunun yüzde 13 gibi önemli bir kısmı dikkat eksikliği ve hiperaktive bozukluğuna sahip olduğu hâlde bunların ancak yüzde 3'ü tespit ve tedavi imkânlarına başvurmaktadır. Bu husus da önergeyi sizlere sunmamızı elzem kılmıştır.

Özetle, hazırlamış olduğumuz bu önergeyle, toplumda Down sendromu, dikkat eksikliği, hiperaktive bozukluğu ve özgül öğrenme güçlüğü; otizmli bireylerimizin hayat kalitelerini daha da artırmak, özellikle erken tanı, tedavi ve rehabilitasyon konusunda eksikliklerin giderilmesi ve bu sıkıntılarla alakalı gerekli önlemlerin alınması hedeflenmiştir.

Bu minvalde, toplumumuzda kader birliği yaptığımız binlerce annenin ve ailenin yakından takip ettiği bu konuda ortak hareket etmenin memnuniyetini taşıyorum.

Şimdiden her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sağlıcakla kalınız diyorum. (Alkışlar)