Konu: | Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun Görüşmesi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 99 |
Tarih: | 15.05.2018 |
HDP GRUBU ADINA NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve cezaevinde Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yürüten Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Selahattin Demirtaş ve değerli arkadaşlarım; 555 sıra sayılı Yurtdışına Kaçırılan Kültür Varlıklarımızın Belirlenerek İadelerinin Sağlanması ve Mevcut Kültür Varlıklarımızın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Maksadıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dünyanın sosyopat kişilikler, bilgisizler ve sorumsuz kişilerce yönetilmesi beraberinde katliamları da getirmektedir.
Dün Filistin tarihinde Nakba (Felaket Günü) olarak bilinen bir tarih olmasına rağmen, Trump tarafından verilen ABD Büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması kararı doğrultusunda elçilik Kudüs'e taşındı. Bu taşınmayla birlikte Filistin halkına bunu katliamlarla kabul ettirmeye çalıştılar. 60 insan hayatını kaybetti, 2 bine yakın çoluk çocuk, kadın yaralandı. Orta Doğu gerçeğinden uzak olan bu karar beraberinde yeni çatışmaların doğmasına davetiye çıkarmaktadır.
İsrail Hükûmetinin Filistin halkına karşı yaptığı katliamı lanetliyorum, kınıyorum. Bu, Filistin halkına karşı yapılmış bir soykırımdır. Hayatını kaybeden Filistinlilerin acılarını paylaşıyor, kendilerine Allah'tan rahmet ve yaralılara acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Komisyon 16/10/2017 tarihinde kuruldu, birçok toplantı gerçekleştirdi, yurt dışında ve Türkiye içerisinde birçok yere ziyaretler gerçekleştirdi. Birçok defa Başkanlığa söylediğimiz hâlde, Türkiye'de, özellikle tarihî eserlerin bu kadar tahrip edildiği bir yerde, yakın yerler olmasına rağmen Urfa Göbeklitepe'ye, Hasankeyf'e, Ani Harabeleri'ne, Boğazköy'e gidilmedi.
Yurt dışına kaçırılan tarihî eserlerin peşine düşmek elbette önemlidir ama en önemli olanın ülke içindeki tarihe, kültüre olan bilincin olması gerekirken ülkede yeterli değeri göremeyen tarihî eserler maalesef yurt dışında gördüğü değer nedeniyle tarihî eser kaçakçılarının iştahını kabartmaktadır.
Tarihî dokular yeteri kadar korunmuş olsaydı birçoğu yurt dışına kaçırılmayacaktı. Tarihî yerleri ve eserleri korumadığınız gibi, onların yok oluşlarına da bizzat rıza gösteriyorsunuz. Bunların başında gelen yerlerden biri de Hasankeyf'tir.
Daha önceleri "İnsanlar bu mağaralarda nasıl yaşar?" diye Hasankeyf evleri zorla boşaltıldı ve top atışlarıyla tahrip edildi. Aradan geçen bunca zamana rağmen, AKP Hükûmeti Hasankeyf'i sular altında bırakmaya çalışıyor. Zeynel Bey Türbesi'nin taşınmasıyla Hasankeyf gerçeğini ortadan kaldırmıyorsunuz. Sadece bir HES barajına yapılan harcamaları Hasankeyf'e iki üç yılda gelecek turist sayısı karşılayabilirdi, binlerce insana aş imkânı da sağlanacaktı fakat tarihî doku yerine betonlaşmayı seçen iktidar illa da Hasankeyf'i sular altında bırakmak istiyor. Sadece bizim hakkımız yok burada, bütün insanlığın değerleri burada var.
Şimdi Komisyonumuz yurt dışına kaçırılanların peşine düşmüş lakin ülkedeki tarihî dokuların hâli perişan. İlk önce ülke içerisindeki tarihî dokulara gereken önemi verin ki dışarıya çıkmayı, dışarıdakileri daha samimiyetle isteyelim. Hasankeyf HES barajına kurban ediliyor, Hakkâri Kalesi şimdi karakol görevini görmektedir, Ani Harabeleri viraneye dönüşmüş durumda. Türkiye coğrafyasında milattan önce 7000'li yıllardan günümüze kadar kültürel miras olarak kalan sayısız eser bulunmaktadır. Günümüzde bu eserlerin çoğu bilinçli olarak, çoğu da bilinmeden kendi kaderine terk edilmiş durumdadır.
Bizler ülke olarak yüksek tarih bilincine sahip olamadığımız için zamanında başkaları kültürel varlıklarımızı sahiplendi ve bunları ülkemizin sınırları dışına taşıdılar. Bugün aynı hataya devam etmekteyiz, var olan eserlerimizin çoğunu kendi ellerimizle yıkmaktayız. Meclis çatısı altında bir komisyon kurularak yurt dışına kaçırılan tarihî eserlerin ve kültürel varlıkların belirlenip iadelerinin sağlanması ve kültürel varlıkların korunması için gerekli tedbirlerin alınmaya çalışılması elbette önemlidir. Fakat Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasında insanlık tarihinin en değerli eserlerinin korunmasına ve yaşatılmasına dair Hükûmetin takındığı ikircikli tavır elbette tarihe geçebilecek niteliktedir. Komisyonun asli görevi, yurt dışına kaçırılan eserlerin tespiti ve iadesinin yanında, bizzat bu iktidar döneminde neoliberal politikalar yüzünden rant alanına dönüştürülüp yok edilen kültür ve tarih varlıklarını korumak için alınması gereken tedbirlere dair somut öneriler sunmak olmalıdır. Tarihî ve kültürel eserleri koruma noktasında siyasi iktidarın sınırlı, kesintili ve tepeden inmeci girişimleri ne devletin bürokratik aygıtlarında ne de toplumda hiçbir zaman bu eserlere karşı bir koruma bilincini yaratamamıştır. Hükûmet, dışarıya kaçırılan eserlerin peşine düşmeden önce, Sur ve Hasankeyf'te yok edilen binlerce yıllık büyük tarihsel mirasa sırtını dönmemeli ve bu yıkımı acilen durdurmalı, hatta kamuoyundan özür dilemelidir.
Hasankeyf'in binlerce yıllık mağaralarını dinamitleyen, geriye kalan derin tarihsel hafızayı HES'lere kurban ederek suyun altında bırakacak olan siyasi iktidar bununla yetinmemiştir, Sur'da onlarca tarihî yapının yok edilmesine sesini bile çıkarmamış, bizzat bu yıkımın müsebbibi olmuştur. Hasankeyf için uluslararası birçok kampanya düzenlenmiş olmasına rağmen, Dicle Nehri üzerinde yapılacak HES nedeniyle binlerce yıllık bir yaşam alanı ve hafıza mekânı sular altında kalacaktır. Ocak 2016'da torba yasayla birlikte, bir gece geç saatlerde kabul edilen düzenlemeyle, UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne girmek için gerekli olan 10 kriterden 9'unu karşılayan tarihî kent Hasankeyf'in sular altında kalmasına vize verilmiştir.
Bunun yanında, Hasankeyf'in yıkımına neden olan projenin, adı birçok iş cinayetine karışmış olan ve AKP döneminde çok hızlı yükselen Cengiz Holding ve Nurol ortaklığıyla yapılacak olması da manidardır. Hasankeyf'te Zeynel Bey Türbesi'nin ve birkaç tane caminin taşınması da buradaki binlerce yıllık tarihî yok oluşu örtmeyecektir. Özel olarak bu konuda da bir ayrımcılık yapıldığını düşünüyoruz. Bir başka deyişle, Hükûmetin kültür varlıklarına yaklaşımının temelini, iktidar partisinin yürekten benimsediği ve Türk siyasetinde koşulsuz, kayıtsız temsilciliğine soyunduğu neoliberal yönelimler oluşturmaktadır. Tam da bu sebepten olmalıdır ki Kültür ve Turizm Bakanlıkları bu partinin iktidarı sırasında usta bir hamleyle birleştirilip bilinçaltında kültürün turistik bir şey, bir girdi olduğu yolunda bir müdahalede bulunulmuştur. Bu nedenle değil midir ki AKM ve Muhsin Ertuğrul Sahnesi Taksim-Harbiye arasına konuşlanacak bir kongre ve kültür vadisine kurban edilmek istenmektedir? Bu nedenle değil midir ki İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti ilan edildiği 2010 takvimi balonlu, ateşli, havai fişekli, Tarkan'lı, Mercan Dede'li görsel şölenlerle açılmıştı? Bu nedenle değil midir ki akçalı sanat projeleriyle ilgili yolsuzluk haberlerinin medyaya yansımadığı gün yaşanmamaktadır? Bu nedenle değil midir ki Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi Harem Dairesi, Efes Antik Kenti başta olmak üzere 48 müze ve ören yerini özelleştirme kararı almıştır?
2015 yılında başlayan çatışmalı süreçten sonra "Diyarbakır'ın kalbi, beyni ve hafızası" denilen Sur bölgesi neredeyse tümden yok edilmiştir. Sur'da devreye sokulan yıkım planı, bugün sadece bu ülkeyi değil, bütün bir insanlık ailesini tarihin en nadide kültür ve hafıza mekânlarının birinden mahrum bırakmıştır. Binlerce yıl iç içe yaşamış halkların bıraktığı o muazzam tarihsel birikim ve eserler siyasi iktidarı rahatsız etmiş, Sur'u dümdüz ederek orada bir hafıza silimi gerçekleştirmişlerdir. Yapılan yeni evlerin Türk-İslam mimarisine uygun yapılıyor olması, çarpık ve gerçekle alakası olmayan yeni bir hafıza ve tarih bilinci oluşturmayı amaçlamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika rica ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akdoğan.
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Daha dün Suriye'de Afrin topraklarına TSK'nin düzenlediği hava saldırılarında, insansız ve çatışmasız bir bölge olmasına rağmen binlerce yıllık Ain Dara Tapınağı yerle bir edilmiştir. AKP iktidarı döneminde yapılan kültür kırımına dair sayısız örneklerden biri de Antalya'da Kemer'in 16 kilometre batısındaki, milattan önce 6'ncı yüzyılda Rodoslular tarafından kurulmuş Phaselis Antik Kenti'nin olduğu bölgede bir arazinin yeşil sermayeden bir otel zincirine tahsis edilmesidir. Bütün yükselen itirazlara ve açılan davalara rağmen "ÇED gerekli değildir." raporu verilmiştir.
Yaşadığımız coğrafyada bugüne kadar ayakta kalabilen tarihî ve kültürel varlıklarımızı ayırt etmeksizin ortak mirasımız olarak koruma altına alabilmek, aynı zamanda mevcut çoğulcu toplumsal yapımızı da barış içerisinde sürdürebilmemizin önemli bir teminatı olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika...
BAŞKAN - Bu hafta Hakkâri'ye geldik, çay ısmarlamadın bize ama...
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) - Bir dahaki sefere Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akdoğan.
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) - Aksi takdirde, tarihî, kültürel eserlerimizin ve değerlerimizin korunması konusunda milliyetçi, mezhepçi ve tekçi yaklaşımlar, sadece bu toprakların değil, insanlık mirasının çok değerli eserlerinin yok olmasına hizmet etmeye devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, Voltaire şöyle der: "Tarih kralların, generallerin çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse gelecekte onu biçecektir." "Tarih, sayısız yaşam öyküsünün özüdür." Bugün yok etmeye çalıştığınız tarih de bundan ibarettir.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdoğan.