GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:98
Tarih:10.05.2018

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçime kırk beş gün kaldı ve seçime kırk beş gün kala uyum yasalarında Bakanlar Kuruluna yetki verilmek üzere, bugün, burada bir yasa tasarısı konuşuluyor.

Peki, yasa tasarısında ne var? Meclisteki bütün yetkiler alınacak Bakanlar Kuruluna verilecek ve bundan sonra her şeye Bakanlar Kurulu karar verecek. Bu, tamamen onların inisiyatifi, tamamen onların kararı ve tamamen onların istediği bir şey olacak.

Peki, ben sormak istiyorum: Burada ne var? Ne zamana kadar verilmiş? Yetki sınırı nedir? Bunlara dair hiçbir cümle yok, ucu açık cümleler ve her şekilde opsiyonlu; belki de şimdiye kadar yaptıklarının katbekat üstünde yapacaklarının aslında açıkça bir yasal teminatı var karşımızda. Bu yasal teminat varken de şu anki mevcut tabloya baktığımızda, ne kadar istikrarlı bir Hükûmet var ve ne kadar istikrarlı bir Genel Başkan var, bence biraz oradan bakmak lazım ve bu pratikte neler yapabilir, bir de onu görmek lazım.

Çok değil, üç hafta önce, seçimden bahsedenleri bu ülkenin Cumhurbaşkanı ihanetle suçluyordu, şimdi bugün seçime kendi karar verdi. Çok değil, 15 Temmuz öncesinde "FETÖ'cü" dedikleriyle kol kolalardı; bugün onları ihanetle suçluyorlar, "vatan haini" deniliyor ve onlarla ilgili her gün bir dünya, bir kamyon hakaret ediliyor. Yani çok değil, üç yıl önce birlikte olduğunuz insanlara hakaret ettiniz.

Ha, onu da geçeyim, "15 Temmuz darbe girişimi" dediniz, 20 Temmuzda dediniz ki "Biz bu OHAL'i cemaatçilere karşı savaşmak için yapıyoruz, cemaatçiliğe karşı mücadele için çıkarıyoruz." Kime karşı mücadele ettiğinize baktığınızda, o yelpazenin bir büyük kısmı muhalif kesime yapıldı. Bunların cemaatçi kısmı belki yüzde 1'lik dilime geliyor ki bu yol ve yöntemi doğru da bulmayız çünkü hukuksuzdur.

Peki, bu üç yıl boyunca neler yapıldı? Bu üç yıl boyunca, bu ülkede, son on sekiz ayda 35 tane KHK çıkarıldı. KHK'lerle yapabileceğinizin en üstünü yaptınız, hiçbir şey engel olamadı size. Öyle bir sınırsız yetkiye sahipsiniz ki bu bile sizi mutlu etmiş değil.

Ne yapabiliyorsunuz KHK yetkileriyle? İstediğinizi yapıyorsunuz; ihraç ediyorsunuz, açığa alıyorsunuz, kayyum atıyorsunuz; aynı zamanda dernek, vakıf gibi bütün sivil toplum örgütlerini kapatabiliyorsunuz; insanların mal varlığına el koyabiliyorsunuz, insanların birikimini tamamen gasbedebiliyorsunuz -nitekim yaptınız- cezaevlerindeki görüşme sürelerini azalttınız, cezaevine gitme sıklığı, insanların görüşme süresi azaltıldı; o yetmedi, öyle bir hâle getirdiniz ki sağlıkta bile Kamu Hastaneleri Birliğini değiştirdiniz, genel müdürlüğe bağladınız; vatandaşlıktan çıkarma yetkisine bile sahip oldunuz; kişilerin her türlü yasal, hukuki her şeyini siz ele geçirdiniz; avukat görüşmelerine bile kısıtlama getirdiniz; grevleri yasakladınız; mahalle bekçilerini bile KHK'lerle alıyorsunuz; uzun gözaltılar var, uzun tutukluluk süresi var, iddianamesi henüz çıkmamış yüz binlerce insan var. Yasama yetkisini de bu kadar hor kullanan bir iktidar aklı bize diyor ki: "Biz bu kadar şeye rağmen Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi vereceğiz çünkü zamanımız yok." Ya zaten siz iki buçuk yıl boyunca neler yapmadınız ki? Siz bu kadar kötülük yapacağınıza bu ülkenin iyiliği için çalışsaydınız belki biz bugün bunları konuşmuyor olacaktık. Bakın, bugün bu kadar kötü ve zehirli bir dönemden geçiyoruz, siz her şeyi ama her şeyi sandıkta kazanmak üzerine planladınız ama bu bile size yetmedi.

Burada amaçlanan şudur, olasılıkları söylüyorum: Velev ki ikinci turda Cumhurbaşkanı çıkmadı, bu mevcut Cumhurbaşkanı her türlü yetkiyi kullanacak. Diyelim ki çıktı ve hastalandı -insanlık hâli, hepimiz hastalanabiliriz- yemin edene kadar bu süreç devam edecek. Peki, o süreç içerisinde o Bakanlar Kurulundan biri FETÖ'cü çıktı. Hani olmayacak bir şey değil, oluyor; daha önce FETÖ'cü çıkmıştı biliyorsunuz. Yani kim FETÖ'cü onu da bilmiyorum çünkü güçlünün zayıfı "FETÖ'cü" diye ezdiği bir dönemden geçiyoruz. Hep bir şekilde insanların organik bağı var ama kim güçlüyse zayıf olanı "FETÖ'cü" diye her an tutuklatabilir, her an başına bir iş getirebilir çünkü böyle kendi içinde antidemokratik, tamamen hukuksuz bir sistemle iç içeyiz. Bunları yaşıyoruz, hepimiz görüyoruz ve bunun da her gün ve her gün bir şekilde pratiğini görüyoruz.

Şimdi, diyelim ki bu Cumhurbaşkanı veya bir başkası hastalandı ve gerçekten artık görevinin başında değil. Bakanlar Kurulu bu durumda ne yapacak, bu görev ve yetkisini nereye kadar kullanacak ve bu sınırını kim koruyacak? İçinde tarih var mı? Yok. Şey var mı? Yok. Hiçbir şey yok. Buna dair süresi belli değil, hiçbir şeyi belli değil, kavramı, gerekçesi ve kullanma süresi açık değil. Bu kadar opsiyonlu, bu kadar ucu açık bir tasarıyı getirmişsiniz. Bu kadar kötü bir pratiğe sahip olan Hükûmet diyor ki: "Biz bununla Bakanlar Kuruluna yetki vereceğiz ve bu Bakanlar Kurulu bizim adımıza karar verecek." Zaten siz oy çokluğuyla her şeyi yapıyorsunuz, her şeyi yapıyorsunuz. Sizi etkileyen, sizi rahatsız eden nedir ki? Bu neyin hazırlığıdır? Sormak istiyorum, bu neyin hazırlığıdır, neyin hazırlığıdır? Kırk beş gün sonra seçime ilişkin bu neyin hazırlığıdır? Bunun bir açıklaması var mıdır? Yani kırk beş gün sonra ne olabilir ki siz böyle bir yasayı çıkarma gereği duyuyorsunuz? Kırk beş gün sonra ne gibi bir kaygınız var? Ya da kırk beş gün sonra ne gibi bir problem olur da ona karşı bir tedbir almak istiyorsunuz? Çünkü bunun içinde herhâlde 5.950 tane madde var. Ne olduğu belli değil, büyük bir kısmını da bilmiyoruz. Ne var içinde, bir açıklamasını lütfen yapın. Siz kırk beş gün sonra bu ülkeye ne getireceksiniz? Kaybettiğiniz an neler yapacaksınız? Neyin tedbirini almakla meşgulsünüz? Neyin tedbiridir bu? Neyin kaygısıdır? Neyin korkusudur?

Bir korku şudur: Kaybetme korkusudur. Bunu ne zaman yaşadınız? 16 Nisanda yaşadınız. 16 Nisanda olan kaybetme korkusu mühürsüz oylarla birlikte tamamen açığa çıktı ve o duyguyla siz ortak oldunuz. Asla ve asla... İlelebet ve ebedî düşmanlar, birbirine her türlü hakaret ve sinkaflı küfür edenler bir araya geldi ve bugün bu noktaya bizi getirdi.

Bunları söyledikten sonra, bu kadar kötü bir pratiğe sahip olan bir Hükûmetin aynı anda karşımıza getirdiği yasaları söyledikten sonra, şimdi, kırk beş gün sonraki seçime gelelim. En eşitsiz, en adaletsiz bir dönemden geçiyoruz. Bizim Cumhurbaşkanı adayımız cezaevinde, sizin Cumhurbaşkanı adayınız, bakanlarınız ve valileriniz, maşallah hepiniz her gün televizyon kanallarındasınız. Biriniz çıkıyorsunuz ötekiniz geliyor, öteki çıkıyor biri geliyor. İnsanlar "tweet" atıyor, "Tamam." diyor, buradan hakaret ediyorsunuz. Siz gece gündüz milyonlarca insana hakaret ediyorsunuz. Etmediğiniz insan kalmış mı? Biri size yan baksın yeter ki anında tutuklayabilirsiniz, anında hakaret edebilirsiniz. Hayatınızın her alanına sirayet etmiş öyle bir kibir var ki kısacık, küçücük bir "tweet" bile insanların tutuklanma sebebi olabiliyor. "Tamam." dendiği için insanlar gözaltına alınıyor, "Tamam." dendiği için. Siz buradan hakaret ettiğinizde insanlar hiçbir şey yapamıyor ama siz zorun gücüyle her şeyi yapıyorsunuz. Bu bile sizi ikna etmedi. Bu bile demek ki sizin kaygınızı gidermedi.

Bu kadar yoğun şeye rağmen bu eşitsiz koşullarda seçime gidiyoruz. Bizim Cumhurbaşkanı adayımız cezaevinde. Çok çok kısıtlı koşullarda yani belki çok minik, en küçük şartlarda sesini duyurabiliyor, o da avukatları aracılığıyla ya da bir şekilde görüşme üzerinden olabiliyor. Dediğim gibi, sizinkiler ve bir bütün olarak bütün basın-yayın araçları elinizde zaten onu kullanıyorsunuz. Miting yapabilecek misiniz? Yapacaksınız. Toplantı yapabiliyor musunuz? Yapıyorsunuz. Her şeyi yapıyorsunuz. Siz bu kadar adaletsiz ve vicdansız seçim şartlarını içinize sindiriyor musunuz? Yarın öbür gün sandıktan çıktığınız zaman "Biz gerçekten bu milletin iradesiyle çıktık." diyebilecek misiniz? Asla diyemezsiniz. Çünkü bir Cumhurbaşkanı adayı şu anda cezaevinde. O cezaevinden çıkmadıkça, cezaevi dışında çıkıp kampanya yürütmedikçe asla sizin yapacağınız seçim meşru değildir. Bunu söyleyelim, altını çizerek söyleyelim. Evet, sizin için hiçbir şeyin meşruluğu önemli değil, biliyorum, problem değil. Sizlerin döneminde insanlar mezarlardan çıkarıldı. Sizlerin döneminde insanların cenazeleri sokaklarda bekletildi. Sizlerin döneminde insanlar her türlü ahlaksızlığa maruz kaldı. Sokağa çıkma yasaklarında insanların yatak odalarına gidilip en ağır cinsiyetçi küfürler yazıldı. Siz bunlara tahammül ettiniz, bunun farkındayız ama biz bunlara tahammül etmeyiz. Biz insanlığımızı kaybetmiş değiliz. Hafıza bizi yanıltmaz, hafıza bize ihanet etmiyor, sizin hafızanız size ihanet edebilir, aynı FETÖ'cülerle olan ilişkileriniz gibi ama bizim hafızamız hiçbir zaman bize ihanet etmez. Biz neler yaşadık, neler gördük ve buna rağmen dimdik durmayı becerdik ve "Gelin, bu iş kötülükle, öldürmeyle, vurmayla, kırmayla, hakaretle, küfürle olmuyor." dedik. Ama siz öyle bir noktaya getirdiniz ki bu yaptıklarınız size yetmedi, o kadar suç biriktirdiniz ki bu biriktirdiğiniz suçları OHAL KHK'leri bile kapatmıyor. Şimdi, mevcut durumda, Bakanlar Kuruluna verilecek yetkiyle bunu kapatmaya çalışıyorsunuz. Ama şunu unutmayın: Kaybettiniz. Tamam mı? Hoşça kalın. (HDP sıralarından alkışlar)