GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:98
Tarih:10.05.2018

HDP GRUBU ADINA KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, KHK'ler bağlamında yapılacak değişikliklerin bir kez daha muhalefeti susturmada, yeni yandaş kesimler edinmede ve seçimlerin demokratik bir şekilde işlemeyişinde kullanılacağından ciddi endişelerimiz vardır. Bu noktada, bu değişikliklerin aslında OHAL yasalarının bir yan ürünü olarak değerlendirileceğinden de kaygılıyız. Her şeyden evvel, sosyal adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı bir şekilde ele alınacağından da kaygı duyuyoruz, Emevi zihniyetinin tekçi olgusunun bir versiyonu ve yansıması olarak ele alınacağından kaygı duyuyoruz. Oysa bizim tekçi Emevi zihniyetinden ziyade Hazreti Ali'nin sosyal adalet anlayışına daha çok ihtiyacımız vardır. Zaten İslam tarihi boyunca, bin dört yüz yıl öncesinden günümüze kadar Hazreti Ali'nin sosyal adalet anlayışı ile Emevilerin kapital anlayışı çatışa gelmiş ve çatışmaya devam etmektedir.

Hazreti Ali halife olduktan sonra halka yaptığı hitabetin can alıcı bazı cümlelerinde aynen şöyle diyor: "Hiçbiriniz, Ebu Talib'in oğlu Ali bana hakkımı vermedi diyemeyecektir, bunu ona dedirtmeyeceğim. Hepiniz Allah'ın kullarısınız ve mal da Allah'ın malıdır. Allah bu malları aranızda eşit olarak dağıtmamı emretmiştir. Bu konuda muhacir, Ensar, halife, Hazreti Peygamber'in ailesi hiç fark etmiyor, herkes eşittir. Ey hazine görevlisi kalk, hazinede ihtiyaç fazlası olan birikmiş mallardan herkese 3 dinar ver ve bana da sadece 3 dinar ver." Oysa Muaviye'yle başlamak üzere Emevi sultanları başa geldikten sonra neler oldu ve çıkarılacak olan kanun hükmünde kararnamelerin ve yapılacak değişikliklerin bunun bir devamının olması endişesiyle bir iki hususu arz etmek istiyorum. Hazineyi kendi yandaşlarının çoğunlukla yerleşmiş oldukları Şam'a nakleden Muaviye, bu bağlamda Şamlılara beytülmalin kapısını da ağzını da ardına kadar açmış. Oysa kendilerine, Emeviler'e muhalif gördükleri Irak ve özellikle de Kûfeliler olmak üzere, kendilerine muhalif olan her yerdeki kesimleri ise hazineden, beytülmalden daima mahrum etmişlerdir.

Günümüz gazetecileri konumunda olan o günkü yani Emeviler dönemindeki saray şairlerine halkın beytülmalinden binlerce dirhem ve dinar aktarılarak kendilerine maaş bağlanmış, siyasi rüşvet ve siyasi bahşişler aktarılmıştır. Muhalif gazeteciler konumunda olan şairler ise her türlü mahrumiyete layık görülmüştür. Örneğin "Ahvas" adlı şaire bir defasında 100 bin dirhem, bir defasında 10 bin dinar verilmiş ve beytülmalden çıkarılarak verilmiş yani halkın hazinesinden çıkarılarak verilmiş.

Saray şairlerinden başka birisi olan Akhtal ise bir insan kasabı olan ve bundan dolayı "zalim" lakabına layık görülen Emevi Valisi Haccac'ı, bu insanı, bu kasabı şiirlerinde iman ve insanların en efdalı yani en iyisi olarak lanse etmekten çekinmemiştir. Evet, maalesef bugün de İslam ülkelerinin hemen hemen çoğunda ve Türkiye'de de iktidara yakın olan medya, gazeteciler, şairler ve sanatçılar her türlü siyasi bahşiş ve rüşvetlere boğdurulurken muhalif olanlar da aynı oranda susturulmakta, sesleri kısılmaktadır.

Orta direğin nasıl bir açlık ve sefalet içinde yaşadıklarına bakmayan sözde Halife Velid bin Yezid, sanatçı Mabed'e -ki saray sanatçısıdır- 12 bin dinar vererek, Yezid bin Abdülmelik de bu sanatçıya 1.000 dinar vererek, diğer sözde halifeler de yüzlerce sanatçıyı siyasi bahşiş ve rüşvetlere boğarak Emevi sarayına bağlamışlardır ve yine ses ve saz sanatçıları Emevi sultanları tarafından aynı şekilde büyük meblağlara varan siyasi bahşiş ve rüşvetlerle yine Yeşil Saray'a, "El Kasr-ül Ahdar" denilen Muaviye'nin Yeşil Saray'ına bağlanmış ve muhalif olan sanatçılar sürgünlere ve zulümlere maruz bırakılmıştır.

Şimdi, bütün bunlardan sonra halkın hazinesi olan beytülmal açık verince bu açıkları kapatmanın çareleri, yolları aranmaya başlanmış. Bu yollardan bir tanesi, o sıralarda Emevi camiasında kitlesel olarak kutlanmakta olan "Nevroz Bayramı"na getirilen ve meblağı da 10 milyon dirhem olan vergi konulmuş. Yani "Nevroz Bayramı"nı kutlamak isteyen kitle -nereden getirirse getirsin- 10 milyon dirhem getirecek ve sefahate, zulme, yandaşlığa, saraya harcanarak açık verilen o bütçenin açığı bu kitlesel bayram etkinliğinden toplanan vergilerle kapatılmaya çalışılmıştır ve maalesef, Emevi zihniyeti kendileri için tehlikeli gördükleri önemli muhalif şahsiyetlerin ya sürgünlerle veya suikastlarla bir şekilde ortadan kaldırılmasını ve tasfiye edilmesini başarmıştı, tırnak içerisinde. Bunlardan bir tanesi hepimizin bildiği Ebu Zer'dir. Ebu Zer, Muaviye'nin Yeşil Saray'ına "El Kasr-ül Ahdar"ına itiraz etti diye Rebeze Çölü'ne sürgün ediliyor ve orada şehit ediliyor.

Bugün de Orta Doğu'nun hemen hemen bütün despot yönetimlerinde uygulanan yöntem budur. Yani muhalif görülen şahsiyetler bir şekilde tasfiye edilmekte, bir şekilde ortadan kaldırmanın yolları aranmaktadır. Eğer bugün Selahattin Demirtaş hapiste ise, Selahattin Demirtaş siyasi bir muhalif şahsiyet olarak görüldüğünden dolayıdır ve bundan dolayı da o ve onun gibi yüzlercesinin sesleri kıstırılma yoluna gidilmiş, susturulmuş, meydanların muhaliflerden boş kalmasına çalışılmıştır. Ama ne yapılırsa yapılsın halk her şeyi görüyor, halk her şeyi bir kenara yazıyor ve 24 Haziran geldiğinde bir kenara yazdığını sandıkta gösterecek ve "..."(x) diyecektir, bundan şüphemiz yok.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)