GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:96
Tarih:08.05.2018

RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde duracağımız üniversitelerle ilgili görüşlerimizi ifade etmeden önce, üniversite anlayışıyla doğrudan alakalı olduğunu düşündüğümüz, Fransa'da içerisinde önceki Devlet Başkanı Sarkozy'nin de bulunduğu sözüm ona 300 aydının genelgeye, bildiriye imza meselesi çok üzerinde durulması ve ibretle tartışılması gereken bir konudur.

Zira bu iddia, bu mesnetsiz, istinatsız, gerçeklikle örtüşmeyen, Müslümanlığa karşı büyük bir saygısızlık içeren bu anlayış, Kur'an-ı Kerim'de geçen şiddet içerikli ve Yahudileri kendisine düşman gösteren ayetlerin buralardan çıkarılarak Kur'an-ı Kerim'in tahrip edilmesinin gerekliliğine dair bir teklif. Böyle bir teklifin yapılmasının sıradan bir olay olmadığını biz dikkatlere sunmak istiyoruz. Bu, sadece sözüm ona 300 aydının, Batılı entelektüelin ortaya koyduğu tavır değil, içerisinde Sarkozy'nin de imza koyduğu bu yaklaşımla bugünlerde tartışılan, kutsal mekânlara, özellikle hac farizasının yapılmış olduğu Mekke'ye kilise yapılması iddiası beraberinde, yeniden İslam dünyası üzerinde yeni bir operasyon hazırlıklarının olduğunun emaresi olduğunu düşünüyoruz. Oysa birazcık nasiplenseler ve literatür tarasalar, Müslümanlığın insanlığa katmış olduğu değerlere baksalar bugün kendi medeniyetlerinin varlıklarını dahi İslam'ın köklerinde ve İslam âleminin üretmiş olduğu, Türk kültürünün üretmiş olduğu bilim dünyasında göreceklerdir. Endülüs'ten bilim tarihinin kendilerine nasıl neşet ettiğini, pozitif bilimler başta olmak üzere, üniversite kavramıyla tanışmanın Doğu üzerinden Batı'ya nasıl gittiğini görürlerdi. Oysa bugün gözleri kör, kulakları sağır bu anlayış oryantalist bakış açısının, özellikle postmodern yaklaşımlarla yeniden ortaya çıktığının bir tezahürüdür. Bu anlayışı biz "entelektüel şiddet" olarak tanımlıyoruz ve bu entelektüel şiddetin IŞİD'in, El Kaide'nin, DEAŞ'ın, bu manadaki bilumum dinî radikal örgütlerin silahla yaptıklarını fikirle yapma hamlesinde iş ve eylemler oldukları görüşündeyiz. Bunlar radikalleşmeyi tetikleyen, marjinalleşmeyi tetikleyen, kendi toplumuna Doğu'yu ve Müslüman'ı öteki olarak gösteren anlayışlardır. Oysa başta Fransa olmak üzere, Avrupa'da yaşayan Müslüman toplumları hesaba kattıklarında, kendi ülkelerinin içerisinde dahi birtakım kaos ve kriz emareleri görülmektedir ve bunun çağrısını ortaya koymaktadırlar. Bu konuda, Fransa'daki bu sözüm ona bağımsız aydınların bu hamlesinin bir sivil inisiyatif üzerinden daha farklı bir küresel politikaya doğru evrileceğini öngörüyor ve bunun altını çizerek dikkatleri buraya çekmek istiyoruz. Bunun altına imza koyanları biz de kınıyoruz. Onları bilimden nasiplenmeye, İslam'dan nasiplenmeye, İslam dünyası ve Kur'an-ı Kerim'in anlamını idrak etmeye davet ediyoruz. İslam'ın anlamının kökü ve anlamının selam kelimesinden, selamın barış olduğundan, Müslüman'ın barışı temsil eden iman ehli olduğundan hatırlatma yaparak dünyamıza binbir icadı İslam dünyasının pozitif bilim olarak nasıl kattığına dair, sözüm ona o çevrelerin, birazcık aydın ve entelektüel ise, birazcık insaf sahibiyse biraz kaynak taramasını tavsiye ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde tartıştığımız üniversitelerin ayrışması, çoğalması, yeniden kurulmasına dair yaklaşımlar elbette ki iyiyi, güzeli, doğruyu, hakikati arama noktasında olumlu karşılamak istediğimiz hususlardır. Zira bu konuda "üniversite" kavramını tanımlarken evrensel anlamda üniversitenin farklılıkların birlikteliğinin, ortak etik değerler etrafında bir arada yaşama kültürüyle hakikati arama yeri olduğu hususunda ortak bir kanaat vardır. Üniversite sadece bilginin nakledilmiş olduğu, öğretildiği yerler değil, ilmin peşine düşen, ilim arayışında olan, hakikat peşinde olan insanların iş alanı değil, yaşam alanlarıdır. Üniversite hocasını tanımlarken üniversite hocası yaptığı iş karşılığında maaş alan insan değil, yapacağı işi daha iyi yapabilmek için ona maaş verilen insan olabilmeli ve üniversiteler bizim şu an tartıştığımız biçimde bürokratik anlamdaki tasniflerden çok, bilimsel anlamda yapılacak iş ve eylemlerle gündeme gelebilmeli. Bunu arzu ediyoruz.

İnanıyoruz ki bu konuda İslam dünyasına Doğu'nun, özellikle Maveraünnehir Vadisi'nde başlayan Türk-İslam medeniyetinin katmış olduğu bu anlayışın, bu hakikati arama anlayışının neticesinde doğduğunu, kurulacak yeni üniversiteler de kendi gerçeklikleri üzerinde görebilirler.

Bu kapsamda üniversitelerimizin temel meselelerine evrensel standartta baktığımızda bir üçüncü jenerasyon üniversite kitabında Hans Viessmann isimli bir araştırmacının şu ifadesi var, diyor ki: "Dünyada birinci kuşak üniversiteler sadece profesyoneller yetiştirdiler ve var olan bilgiyi yaymaya çalıştılar. İkinci kuşak üniversiteler ise araştırmayı ön plana koyarak yeni bilgi oluşturma ve araştırmacı yetiştirmeyi misyon edindiler. Üçüncü kuşak üniversiteler ise disiplinlerarası ve esnek yapıları ile profesyonel ve araştırmacının yanında girişimci de yetiştirmeye başladılar." İşte biz üçüncü kuşak üniversitenin neresindeyiz? Ümidimiz ve bu manada beklentimiz, üniversitelerin bürokratik oligarşiyle gündeme gelmesinden çok, bu tasnif edilme sürecinin üniversitelerde üçüncü jenerasyona doğru evrilen, ihtiyaçları karşılayan ve orada bilgiyi nakleden değil, hakikati arayarak müteşebbis ve bu manada girişimcilerin yetiştiği çok boyutlu, disiplinlerarası üniversitelerin olmasıdır.

Oluş ve işleyiş şekline baktığımızda, YÖK Başkanı Profesör Yekta Saraç'ın yaptığı basın açıklamasında yaklaşık on yıldır üniversitelerin tasnif edilmesiyle ilgili konunun gündemde olduğu, başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere diğer üniversitelerde de benzeri durumların devam ettiği ve Selçuk Üniversitesi örneğinden ayrılan diğer üniversiteyle de bir örnek teşkil ettiklerinin ifadeleri var. Yani zihinsel anlamda bunun hazırlıklarının on yıllık bir geçmişi, tasnifle ilgili çalışmalarında da yaklaşık dört beş yıllık bir hazırlıklarının olduğu ifadeleri var Sayın YÖK Başkanının. Yani bu konu akşamdan sabaha getirilmiş bir işe benzemiyor.

Bu tartışmaların yapılması doğaldır çünkü aidiyetler çok önemlidir. İstanbul Üniversitesi gibi, Gazi Üniversitesi gibi köklü okulları aidiyetleri üzerinden tanımlar insanlar. Çünkü aidiyetler, kimlikler modern insanın kent içerisinde yeniden varoluş sebeplerinden bir tanesidir. Kendisini üniversitesine ait hisseden öğrenci, kendisini üniversitesine ait hisseden öğretim üyesi "Ben bu kimliğe mensubiyet duyuyorum. Bu tasnif edilen ve ayrılan üniversitenin olacağı yeni şartlar benim aidiyetim konusunda bir tartışma olabilir." şerhini koyuyor. Bu bir sosyal psikolojik tahlildir, gerekçedir aynı zamanda.

İkincisi de ve kendilerince haklı oldukları konu -ama inanıyorum ki YÖK bu konuda daha detaylı bilgi verirse bu konu anlaşılır diye düşünüyorum- ayrılan üniversitelerin, yeni kurulan üniversitelerin marka değerlerinin veyahut da birtakım haklarının da orada yeniden var olabilmesi. Yani uluslararası anlamda İstanbul Üniversitesiyle, Gazi Üniversitesiyle değişik projeler yürüten hocalar, Erasmus Programı kapsamında öğrenci mübadelesi yapan arkadaşlar "Biz ayrıldıktan sonra statümüz ne olacak, bu marka adı altında ortak yürüttüğümüz programlar ne olacak?" gibi kaygılı sorular soruyor. YÖK bu konuda tatmin edici cevaplar veriyor ama bu konuda verilen cevaplar yeteri kadar kitleye verilemiyor, eylem yapan arkadaşlara verilemiyor diye düşünüyorum.

Diğer yandan, üniversitelerdeki araştırma uygulama merkezleri problemi var. Gazi Üniversitesinde -benim de öğretim üyesi olduğum- Türk Halk Bilimi Bölümünün Halk Bilimi Araştırma ve Uygulama Kürsüsü şimdi bu şartlar altında nerede kalacak? Yani edebiyat fakültesi yeni kurulacak olan üniversiteye gittiğinde bu uygulama merkezinin nerede kalacağına dair kaygılı soruların cevabını arayışımda YÖK Başkan Vekilimiz Sefa Bey, bu konu için teklif ve yasa değişikliğine gerek olmadığı, yönetmelikle YÖK'ün bu konularda, ait olan fakültelerin ait olan ana bilim dallarıyla ilgili araştırma merkezlerinin ilgili üniversiteye nakledileceği hususunda bilgiler verdi. Bu vesileyle ben arkadaşlarıma ifade etmek istiyorum ama öte yandan, Gazi Üniversitesi özelinde, arkadaşların dile getirdiği son süreçte, üniversiteler tasnif edilirken "Edebiyat fakültesi, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı ve İletişim Fakültesi hariç" diye bir ifade var. Bu ifadeyi arkadaşlar biraz rencide olarak algılamışlar ve "Bizim diğer, üniversiteye geçişte fiziki mekânlarımız ve imkânlarımızın mübadele ve değişimi konusunda bu yaklaşım tarzı hoşumuza gitmedi." diye dile getirdiler. Bunlar düzelebilecek, tolere edilebilecek konulardır. Bunları hem buradan ifade etmek hem de bu konuda yapılacak uygulamaları, saha esnasında öğretim üyelerini incitmeden, öğrencileri incitmeden bu süreci, süreç yönetimini hesaba katarak iyi yapmak gerekiyor. Bu konunun zamanlaması, detayı, önü arkası nedir, ne değildir; bunun üzerinde çok fazla durmak istemiyoruz ama üniversitelerin kuruluşundaki temel gayeye uygun, yeni kurulan üniversitelerin bu manada bilim ve bilim felsefesiyle gündeme gelmesini, bürokratik oligarşi ve sadece yönetim organizasyon şeması içerisinde kendilerine pozisyon alan akademisyen görünümlü bürokrat adaylarının değil, üniversitenin temel meselesi olarak üniversitelerin hakikati arayan yerlere doğru tekamül etmesi hususunda biz de kaygımızı, görüşümüzü, tavsiyemizi dile getiriyoruz.

Diğer bir husus, bizim üniversitelerle ilgili konuşacağımızı ifade ettiğimizde öğrencilerimizden gelen taleplerin başında, temel hususlardan bir tanesi, "Bizim ikinci öğretimde okuyan öğrenciler bu harç paralarını ödemekte zorlanıyorlar, buna bir kolaylık getirebilir mi?" veya "Öğrenci harçları ve geçmişe dönük borçlarıyla ilgili yapılan aflara benzer uygulamalar öğrenci lehine tekrar gündeme getirilebilir mi?" Ki bunu zaten genel anlamda tüm hükûmetler geçmişte hep öğrenci lehine yapmıştır, bundan sonrası için de olası kaynaklar yeniden gündeme getirilecektir ve tartışılacaktır diye düşünüyorum. Bu aidiyetimizi kimliklere ve üniversitelere veya insanın kendisini tanımlarken hissettiği aidiyetlere, büyük aidiyet olan Türk milletine, Türk kültürüne, memlekete, yerli olan, millî olan ve bu topraklara ait olanlara daha çok aidiyet duygusunun hepsinin üstünde kuşatıcı, toparlayıcı üst kimlik olduğunu ve olması gerektiğini ifade ediyorum. Yapılacak iş ve eylemlerin memleketimize huzur, barış ve kardeşlik getirmesini temenni ediyorum.

Tekrar tekrar altını çizdiğimiz bir husus, on yıllık bir arka planla, yaklaşık dört beş yıllık komisyon çalışmalarıyla üniversitelerde örnek bir model olarak da Selçuk Üniversitesinin tasnifiyle ilgili yapılan bu işlerin son süreçte bu kadar tartışılıyor olmasının seçim iklimiyle doğrudan ilgisi olduğunu düşünmekle beraber süreç yönetiminin, kamuoyu yönetiminin bu manada sağlıklı bir şekilde yürütülememesiyle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Kararları verecek olan komisyonlar çalışmalarını YÖK nezdinde, Millî Eğitim Bakanlığı nezdinde yaparken son süreçte üniversite rektörlerinin ve diğer bürokratların bu sürece dâhil olmasıyla birlikte verilen kararlarda benim fakültem, senin fakülten ayrımının da tartışmalara sebep olduğunun farkında olduğumuzu ifade ediyoruz. Ama bütün bunlara rağmen şu gerçeğin altını çizmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten ve Türk milletinin iradesiyle seçilmiş olan hiçbir yönetici ve şu an atanmış, bu manada eğitimi yöneten kamu bürokratı bilerek ve isteyerek sadece ve sadece yandaşlara fırsat sunmak için bu işleri yapmaz, yapmaz yani buna ben inanmıyorum. Burada bir kaygı var. "Daha iyiyi, daha güzeli, daha ideale yakın olanı nasıl yapabiliriz?" noktasındaki bu niyet uygulamada birtakım eleştirilecek konulara sebebiyet verebilir ama bu konuda niyetin samimiyetine...

Üniversitelerin hakikatin ışığı ve erdemini yakalama ve millî anlamda Türk toplumuna ziyalar saçması, aydınlıklar saçması dileğiyle biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak düşüncelerimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)