GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:95
Tarih:03.05.2018

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Konuşmama başlamadan önce, bugün Dünya Basın Özgürlüğü Günü olması sebebiyle, cezaevinde bulunan 184 özgür basın emekçisini selamlıyorum ve bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını temenni ediyorum.

Yirmi bir aydır OHAL var ve yirmi bir aydır OHAL'in sürdüğü bir ülkede seçimler var; seçimler ülkesi, OHAL'ler ülkesi, KHK'ler ülkesi ve bu ülkenin akademisi konuşuluyor.

Bu ülkenin akademisi konuşulurken -dün de bahsetmiştik, iki gündür partimiz bahsediyor- bu tartışmanın içinde akademisyenler yok, öğrenciler yok, öğretmenler yok, veliler yok, velhasıl bu işi tartışacak bileşenleri yok ama burada ne var? Bu hikâyenin kurucusu kimdir? Bu hikâyenin kurucusu, yirmi aydır OHAL'i yaratan, KHK'lerle insanları terbiye etmeye çalışan, insan ölümlerini sayısal, istatiksel rakam olarak gören, yüzünde bir günden bir güne tebessüm olmayan, herkese nefretle bakan, herkesi düşmanlaştıran, kendi dışında hiçbir gücü kabul görmeyen, neredeyse -deyim yerindeyse- kendi dışında herkesi reddeden, suratında sürekli nefret ifadesi olan bir aklın tartışmasını yürütüyoruz burada. Bu ülkenin artık nefrete, öfkeye, herkesi düşman gören siyasete ihtiyacı yok. Dolayısıyla, böyle bir siyasetin getirmiş olduğu uygulamaları da reddediyoruz.

Şimdilik şunu söyledikten sonra asıl konuma dönmek istiyorum: Evet, 6 bin akademisyen ihraç edildi ve binlerce öğrenci neredeyse sosyal medyadan dolayı okullarından atıldı, tutuklandı. "Biz katliam istemiyoruz." diyen öğrenciler cezaevlerinde. Yine "Çocuklar ölmesin." diyen eğitim emekçisi cezaevinde. Şimdi bu gerçekliği görmezden gelebilecek bir aklı da reddediyoruz. Yine, az önce bahsettiğim gibi, bu hikâyenin kurucusunu da reddediyoruz.

Şimdi şunu söylüyoruz: Bu hikâyeyi asla ve asla kabul etmiyoruz. Biz neden kabul etmiyoruz, biliyor musunuz? Biz ana dilde, herkesin eriştiği, ücretsiz, parasız ve kendi içinde özerk eğitim alanlarını kabul ediyoruz. Bunun dışında eğitim olan alanlar şunu iyi biliyoruz ki bağımlıdır, şunu iyi biliyoruz ki üretken değildir, şunu iyi biliyoruz ki siyasi saiklerle orada kadrolaşma vardır. Şu anda mevcut duruma baktığınızda yapılan bütün atamaların, oluşabilecek bütün üniversitelerin tamamen siyasi saiklerle, kadrolaşma ve rant alanı amaçlı yapıldığını görmek mümkün. Öyle değil ise eğer, buradaki diğer tarafların sözüyle, konuşmasıyla ve tarafların tartışmasıyla bu noktaya varılırdı. Bakın, burada taraflardan hiç kimse yok, tek taraf var. Bu hikâyeyi yazanın tarafı nedir? Az önce söylediğim gibi, yirmi bir aydır OHAL'le bu ülkeyi yöneten akıldır. Şimdi, siz OHAL'le, zorun gücüyle her şeyi kabul ettirme gibi bir çabaya girerseniz dolayısıyla burada kimse kazanmaz.

Düşündüğümüz şudur: Biz bir ülkede, ortak bir vatanda yaşamak istiyoruz ve ortak bir vatanda ortak kararlar içerisinde olmak istiyoruz. Biz aynı trendeyiz, vagonlar farklıdır ama aynı trendeyiz. Eğer o tren takla atarsa bütün vagonlar gider ama siz o treni zorla, bütün gücünüzle, sadece zorun gücüyle götürürseniz, diğerlerini görmezden gelirseniz inanın ki kendinizle birlikte diğerlerini de uçurumdan aşağıya götürürsünüz.

Şimdi, bunları söyledikten sonra isterdim ki burada bu çocukların, milyonlarca çocuğun geleceğini nasıl inşa edelim, nasıl konuşalım, ne yapalım... Bu kadar çocuk mutsuz, öğrenciler mutsuz; insanlar intihar ediyor, işleri güçleri yok; mezun olanlar işsiz, okula gidenler her an OHAL kaygısından dolayı tutuklanabilme korkusu yaşıyor. Bu kadar kaygı veren, ikliminde sürekli nefret olan bir ülkenin artık yaşanamaz bir ülke olduğunu, sürdürülemez bir hâle geldiğini düşünmek gerekirdi, tartışmamızın bu yönüyle olması gerekirdi. Böyle bir atmosferde alınan hiçbir karar sağlıklı değildir, böyle bir atmosferde alınan hiçbir karar meşru değildir, böyle bir atmosferde verilen hiçbir karar meşru değildir, hiçbir zaman da meşru olmayacaktır. İleride insanlar şunu söyleyecektir: OHAL marifetiyle, KHK'lerle insanları işten attılar, 6 bin akademisyen görevinden oldu, sırf "Barış istiyoruz." diyen insanlar tutuklandı, bebekleriyle cezaevlerindeydi ama onlar yine bildiklerini okudular ve o bildiklerini okuyanların da üç ay sonra, elli gün sonra erken seçim, panik seçimle büyük bir kısmı ya cezaevinde oldu ya da tekrar milletvekili olamadı. Bunu, insanlar, hepimiz hatırlayacağız ama bizi nasıl hatırlayacaklar? Her koşulda dimdik duran, her koşulda doğruyu söyleyen, asla ve asla, hiçbir zaman ölümden yana tavır almayan insanlar olarak hatırlayacaklar.

Bunları söyledikten sonra son söz olarak şunu söylüyorum: OHAL'in ve KHK'nin asla ve asla bu ülke halklarına bir faydası olmamıştır, tek faydası olan Hükûmettir, o da kısa vadelidir ama bundan sonraki fayda açısından bakıldığında, sadece ve sadece zorun gücünden başka hiçbir şey değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Son cümlemi tamamlayayım.

BAŞKAN - Tamamlayın.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Buradan, bütün bağımsız, tarafsız, ana dilde eğitim isteyen ve bunun mücadelesini yürüten ve gerçekten üretmek isteyenleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)