GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:94
Tarih:02.05.2018

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Üniversitelerin bölünmesi üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Bakan öyle bir açıklama yaptı ki işte üniversitelerin bölünmesinin tarihçesini anlattı. Orada dinlerken dedim ki Harran Üniversitesine kadar gidecek; dünyanın ilk üniversitesi, biliyorsunuz. Öyle her şeyi sahiplenme, her şeyi en iyi yönden anlatma durumu var ya... Olanı olmayanı sırf uydurma, bazen -yani tırnak içinde uydurma- zorla bir kalıba sokma gibi bir hâli var. Oysa bu üniversiteler bu ülkenin üniversiteleri ve orada çalışan akademisyenlerin bir sözü var, orada okuyan öğrencilerin bir sözü var, orada okuyan velilerin bir sözü var ve hepsi de buna itiraz ediyor. Bu itirazların bir karşılığı olmalı, bu itirazların bir tartışma mekanizması olmalı ama her şeye tekten bakmak, her şeye tekçi karar vermek bu hâle getirdi. Öyle bir hâle geldik ki "Her şeye biz karar veririz..." Üniversitede çalışan akademisyenlerin hiçbir önemi yok, orada çalışanların da hiçbir önemi yok, öğrencilerin hele hiç önemi yok, velilerin hiç önemi yok. Bugün bu karar mekanizması böyle bir bakış açısıyla, çoğunluğun gücüyle bir karara dönüşecek. Buradan kim kazanacak? Muhtemelen TOKİ kazanacak. Daha kim kazanacak? TOKİ'den ihale alan firmalar kazanacak. O firmalar kim olacak? Hepimizin malumudur.

Şimdi bu gerçekliği görmezden gelmemiz için ve bu gerçekliği tartışmamızı engellemek adına öyle enteresan, olduk olmadık bir sürü şeye dönüştüren bir senaryo yazıyorsunuz. Olacak iş mi? 1950'lere kadar gittiniz Sayın Bakan, Hacettepe Üniversitesinin 1950'lere kadar olan dönemine geldiniz, az daha -ilk başta dediğim gibi- "Harran Üniversitesini, dünyanın ilk üniversitesini biz kurduk." diyeceksiniz. Böyle gerçeklik dışı bir yaklaşımınız var. Lütfen bu ülkenin gerçekliğine biraz artık dokunalım, bu ülkenin gençlerine biraz dokunalım, bu ailelere bir dokunalım. Bu ülke bizim, bu gençler bizim. Bu gençlerin geleceği hepimizin geleceğidir.

Oturduğunuz yerde OHAL üzerinden bir sürü kararlar veriyorsunuz. Atanmamış 500 bin öğretmen var, atanan ve görevi başında olan için OHAL'ler var. Birini OHAL'le terbiye ediyorsunuz, diğerini atanmayan öğretmenlerle terbiye ediyorsunuz. Böyle bir gerçeklikten konuşmak zorundayız yani. Bu, ülkenin gerçekliğidir. 500 bin atanmamış öğretmen bu ülkenin yurttaşıdır. Milyonlarca öğretmenin OHAL ve KHK, Demokles'in kılıcı gibi başında duruyor ve o da bu ülkenin gerçeğidir. Onu OHAL'le terbiye etmeye çalışıyorsunuz, atanmayanlar da geçicilerle, böyle statüsüz, kısmi, böyle küçücük ücretlerle çalıştırılıyorlar. Böyle bir çalışma sisteminin içerisinde biz neyi tartışıyoruz arkadaşlar? Böyle bir eğitim sisteminde neyi tartışıyoruz? Bakın, bir yıl içerisinde 6 defa sınav tarihi değişiyor ve bu çocuklar üniversiteye hazırlanıyor, bunu tartışamıyorsunuz. Bu çocuklar üniversiteyi kazandıktan sonra nerede kalacak, yurtları var mı? O da bir sorun, onu tartışmıyoruz. Neyi tartışıyoruz? Kendinize göre oluşturmuş olduğunuz mekanizmaları meşrulaştırma, nicel rakamlar üzerinden, nicel sayısal üzerinden zorla geçirmeyi tartışıyoruz. Bu ülkenin, artık aklı başında tartışılmaya ihtiyacı var. Bu ülkenin ciddi sorunları var ve bu ülkenin gençlerinin sorunlarının tartışılmaya ihtiyacı var.

Buradan şu anlaşıldı ki: On altı yıl boyunca iktidardınız, kendi kendinizi beğenmediniz, kendi istediklerinizi, kendi yönetiminizi beğenmediniz, şimdi kendi içinizde bir seçim yapıyorsunuz. Bu da ayrı bir tartışma konusu. Yani bellidir ve gülüyorum, millî eğitimden halk memnun değil, sağlıktan memnun değil; yöneten sizsiniz, memnun olmayan kesime karşı "Biz memnun olmadık ve biz seçim yapacağız." diyorsunuz. Şimdi, siz yönetiyorsunuz, seçimi kendinize ilan ediyorsunuz. Kiminle tartışıyorsunuz? Bizimle tartışmak istemiyorsunuz; neredeyse kendinize göre bir muhalefet icat edeceksiniz, onu da kendi içinizde götüreceksiniz. Biraz gerçekçi olalım ya, artık herkes bir kendine gelsin yani.

500 bin atanmamış öğretmenden bahsediyoruz, 500 bin öğretmenden bahsediyoruz ya. Bu 500 bin öğretmeni tartışmayacak mıyız? Geleceği nasıl konuşacaksınız? Nasıl bir gelecek inşa etmeyi düşünüyorsunuz?

Millî Eğitim Bakanı olarak, biliyorum, siz, barış ve çözüm süreci döneminde o döneme dair çok güzel cümleler sarf etmiştiniz. Nerede kaldı sizin o duygularınız?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Yok ettiniz, yok ettiniz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Neden milyonlarca gence karşı sözünüzü söylemiyorsunuz?

Ben daha farklı bir şey söylemek istemiyorum, Kürt sorunu üzerine tartışma yürütmeyeceğim çünkü başka platformlarda ve başka şekilde konuşacağız ama gerçekten, her şeyden azade şunu söyleyeceğim: Milyonlarca gencin geleceği konuşuluyor ise ailelerinin de, o geleceğe eğitim veren akademisyenlerin de, o geleceğin sahipleri olan gençlerin de sözünü, itirazını dinlemek zorundasınız. Demokratik olma, demokratik bakış açısına sahip olma bunu gerektirir; ötekisi tahakkümdür, tahakküm sadece kaybettirir. 24 Haziranda bunu, tahakkümünüzü, kaybedişinizi hep birlikte izleyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)