GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:94
Tarih:02.05.2018

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlar; 556 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'yla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, ben konuşmama başlamadan önce bir değerli hocamızın, dünya bilimine büyük katkılarda bulunan, Türk bilim dünyasının gurur kaynağı Aziz Sancar Hocanın son günlerde bir reklamda söylediği o veciz söze dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Ne diyor gücü tanımlarken? Diyor ki: "Güç, bugünden geleceği şekillendirmektir."

Şimdi, bugünden geleceği şekillendirme sürecinde gerçekten unutmamamız gereken en önemli unsur insan kaynağı. Nasıl insan kaynağı? Nitelikli insan kaynağı. Peki, nitelikli insan kaynağını nasıl oluşturacağız? Tabii ki, eğitim, eğitim, eğitim. Dolayısıyla "beşikten mezara" diyerek dilimizde atasözüleşen bu eğitim çok önemli bir vasıftır, nitelikli insan kaynağına da giden yolun ta kendisidir.

Şimdi, dolayısıyla, ne deriz üniversiteler için? Üniversiteler toplumun ortak malı ve değeri olan bilginin üretildiği, rafine edilip paylaşıldığı evrensel kurumlardır; dolayısıyla siyasi polemiklerin, popülist yaklaşımların ve günübirlik hamlelerin yapılacağı alanlar değildir. Diğer bir ifadeyle, üniversitelerle ilgili meseleleri ele alırken bireysel çıkar ve mülahazalardan arınmış toplumsal ve evrensel perspektiflerden bakmak gerekir.

Bu ilke ve düşünceler ışığında gündemimize gelen Yükseköğretim Kanunu'yla ilgili 556 sıra sayılı kanun tasarısı'nı ele aldığımızda, dört ana başlıktan oluştuğunu görmekteyiz. Şu ana kadar dinlediğimiz konuşmalarda gerçekten tamamen bu dört ana maddeden bir tanesine odaklanıldığına dikkat ediyoruz. Hâlbuki bunun içerisinde gerçekten toplumun ya da eğitim camiasının büyük bir kısmını ilgilendiren başka şeyler de var. Ben sırasıyla hatırlatmakta yarar görüyorum, doğru bilgilendirmekte fayda var.

Bunların başında, özel okullar ile özel öğrenci yurtları ve benzeri kurumların taşınır ve taşınmaz mallarının haczi yapılırken öğrencilerin olumsuz etkilenmesinin önüne geçilmesi amacıyla bu kurumların borçlarına ilişkin haciz işlemlerinin eğitim ve öğretim yılının sonuna bırakılması amaçlanmaktır. Gerçekten bu tür haciz işlemleri yapıldığında, anında yapıldığında -geçmişte örneklerini de gördüğümüz gibi- buradan en fazla bedel ödeyen, en fazla acı çeken kesim o yavrularımızdı.

İkinci olarak, Yükseköğretim Denetleme Kurulunun aksayan denetim görevini etkili kılmak amacıyla, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli müfettiş, denetçi ve alanında uzman personelin iki yıla kadar kurumda görevlendirilmesi öngörülmektedir. Yine, biz bu konuda da birtakım eksiklikleri gördük, bu taleplerde bulunduk ve bu talepler dikkate alınarak böyle bir... En büyük mazeret, istihdam edilecek konunun uzmanı denetçi ve müfettiş sayısının eksikliğiydi, bu da bunun içerisine konulmuş.

Üçüncü olarak, vakıf yükseköğretim kurumlarının satım, kiralama, mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde uyulacak usullerin ve esasların YÖK tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenmesi hedeflenmektedir. Evet, gerçekten buna da ihtiyaç vardı çünkü her vakıf üniversitesi başına buyruk birtakım şeyleri yapmamalıydı.

Dördüncü olarak, yine vakıf yükseköğretim kurumlarının mali ve finansal ilişkilerinin denetiminin etkinleştirilmesi ifade edilmektedir. Gerçekten mali ve finansal denetimlerinin sıkı bir şekilde yapılması, özellikle 15 Temmuz sonrası yaşadıklarımız bunun en büyük mazereti olsa gerek diye düşünüyoruz.

Evet, bütün bunlar yapılırken YÖK'ün ortaya koyduğu misyon farklılaşması, bölgesel kalkınma ve araştırma üniversitesi ilkeleri dikkate alınmaktadır. Böyle bir çoğalmaya gidilirken, özellikle doluluk oranlarının düşük olduğu dağınık meslek yüksekokullarının tek çatı altında toplanması dikkate alınan amaçlardan birini oluşturmaktadır. Niye? Çünkü YÖK'ün beyanını esas alarak baktığımızda, gerçekten kontenjan dolulukları oranı lisans kontenjanlarında yüzde 86 civarındayken, bu ön lisansta biraz düşük ya da diğer bir ifadeyle, tercih edilmeyen bölümlere baktığımızda, en fazla tercih edilmeyen bölümlerin ya da boş kontenjanların özellikle meslek yüksekokullarında odaklandığına, oraya yığıldığına dikkatlerinizi çekmek istiyoruz, bu da yüzde 60'a tekabül eden bir oranı ifade etmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, öte yandan, gerçekten bazı üniversitelerde aşırı büyümeden dolayı yapının gittikçe yavaşlaması, hızlı iletişim ve erişimin sağlanamaması, özellikle akademik ve idari kadro sıkıntılarının çözüme ulaştırılamaması, etkin bir yönetim sağlanamaması çok net bir şekilde ifade edilmektedir.

Bunu söylerken, evet, nedir? Dünya standartlarına baktığımızda sayı ne kadar düşük olursa hareketliliğin, etkinliğin, üretkenliğin daha fazla olduğuna tanıklık etmekteyiz. Tabii ki her iki bağlamda da örnekleme yapılabilir ama bir genel trendden bahsedecek olursak, öğrenci sayısı ne kadar az olursa o üniversitenin üretim kapasitesinin daha yüksek, araştırma kapasitesinin daha yüksek olduğuna kanaat getiriyoruz.

Şimdi, bunları söylerken ama branşlaşmaya ve tematik üniversite düşüncesine uymayan, oluşabilecek birtakım eksiklikleri de göz ardı edemeyiz; bunlardan da bahsetmek zorundayız. Örneğin, çok net bir şekilde, eğer "tematik"ten kastımız, "misyon farklılaşmaları"ndan kastımız şu ise, evet, bir üniversite başka bir üniversitenin doğumuna, gelişimine, büyümesine vesile olacaksa tabii ki hüsnükabul görecektir ama geçmişte yaptığımız gibi, işte, teknik üniversitelileşme sürecinde normal bir üniversitede olan bütün bölümleri oraya taşıdığımızda bu tematikleşme ve misyon farklılaşma ruhuna da aykırı bir durum ifade etmektedir. Daha da somutlaştırayım. Endişelerimiz ya da şu anda bizi dinleyen gerek öğrencilerimizin gerek "academia"nın çok seçkin üyelerinin merak ettiği şey şu: Aynı şeyleri, bir üniversiteden başka bir üniversite... Bu doğaldır, Türkiye'deki üniversite gelişim sürecine baktığımız zaman da bu böyle olmuştur. Yani Anadolu Üniversitesi olmasaydı Osmangazi olmazdı, Konya Selçuk Üniversitesi olmasaydı Necmettin Erbakan Üniversitesi olmazdı, Ankara Üniversitesi olmasaydı Hacettepe olmazdı. Bu bir doğal süreçtir. Eğer bir sebep-sonuç ilişkisi bağlamında "Hayır, tutucu davranıp bir üniversite daha kurmayalım." deseydik o zaman Türkiye'de bir, en fazla iki üniversite olmuş olması gerekirdi. Hâlbuki gerçekten bu üniversitelerin aynı zamanda köklü, büyük, gerçekten akademik kapasitesi yüksek üniversiteler olmasının bir nedeni de üniversite kuran üniversiteler olmaları. Bu süreç devam edecek ama "misyon farklılaşması" adı altında eğer bu büyük, köklü üniversitelerden yeni doğan üniversitelerde de aynı bölümlerin, aynı fakültelerin tekrarı olacaksa burada soru işaretleri oluşuyor. Buna dikkat edeceğiz Sayın Bakanım, istirham ediyoruz özellikle. Yani İstanbul Üniversitesinde Orman ve Veteriner Fakültesi var; bundan ayrılan, efendim, Cerrahpaşa'da da orman ve veteriner fakültesi açılacaksa o zaman hakikaten, bu, tematikleşme ya da misyon farklılaşması ruhuna biraz aykırılık arz etmektedir. Ya da Gazi Üniversitesinde hem Polatlı'da bir edebiyat -fenle birlikte- ve bir de Gazi Üniversitesinin bünyesinde -daha yakınlarda ayrıldılar, fen-edebiyattı sonra fen ve edebiyat diye ayrıldı- ikisi bir üniversite olacaksa bunu gerçekten izah etmekte belki zorlanabiliriz. Dolayısıyla ne yapalım? Eğer gerçekten her üniversite tematik bağlamda kendi misyonu, kendi duruşunu geliştirip dünya üniversiteleri arasına taşınacak ise bunu destekler, bunu kabul ederiz ama tekrarın tekrarı gibi olursa, duplikasyonlara kaçarsak burada da gerçekten "academia"da bir hata, bir eksik daha olmuş olur ki benim beklentilerim bu yönde değil diyorum.

Ben bu dilek ve temennilerle Türkiye'deki üniversitelerin sayısının daha da artmasını ama bundan sonra da kaliteye yoğunlaşarak özellikle kemiyetin yanı sıra keyfiyetin de artırılması noktasında alınan önlemlerin bir an önce uygulamaya konulmasını rica ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)