| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 94 |
| Tarih: | 02.05.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL OK (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, sözlerime başlarken hepinizi selamlıyorum.
Sayın Millî Eğitim Bakanımızı biraz önce izledik, çok da memnun olduk, çok da faydalı açıklamalar yaptı ama tabii, bazı soru işaretleri de oluştu kafamızda. Sayın Bakanım özellikle ifade etti ki "AK PARTİ hükûmetlerinin en başarılı olduğu alan özellikle millî eğitimdir." dedi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Çok doğru.
İSMAİL OK (Devamla) - Ama Sayın Cumhurbaşkanı, AK PARTİ Genel Başkanı da kameraların önünde "Başarısız olduğumuz alan eğitim ve kültür." dedi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Hedefi yüksek de ondan.
İSMAİL OK (Devamla) - Dolayısıyla bu çelişkiyi anlamakta güçlük çekiyoruz. Cumhurbaşkanı ile Sayın Bakanın hedefleri çok farklı ya da beklentileri çok farklı herhâlde.
Yine, bir diğer konu, eğitim öğretim yılı başladığında Sayın Cumhurbaşkanı, AK PARTİ Genel Başkanı kamuoyunun önüne çıktı "Bu TEOG sınavı nedir, bunu kaldıralım." dedi. Ama TEOG sınavı kalktı mı kalkmadı mı, hâlâ bu sorunun cevabı anlaşılmadı; bir.
İki: Sayın Bakan ve Sayın Cumhurbaşkanı şunu ifade ettiler, "Bir daha sınav yapılmayacak. Bu çocuklara bu zulüm nedir?" diye kamuoyunun önünde yüksek sesle defalarca söylediler. Ama yanlış hatırlamıyorsam yine Sayın Bakan biraz önce değerli açıklamalarını ifade ederken 2 Haziranda sınav olduğunu ifade etti. Bu 2 Haziranda olan sınav ne sınavıdır? Eğer 2 Haziranda sınav yapılacaksa adına "TEOG" demekle ya da bir başka sınav demekle sınavlar kalkmış mı oluyor? Gerçekten bunları anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu sistem Türkiye'ye maalesef dayatıldığında hiçbir ön çalışması yapılmadı; hiçbir ilmî araştırma, özellikle eğitim camiasındaki, eğitim ordusunun değerli çalışanları öğretmenlerin, öğrencilerin, velilerin görüşleri alınmadı, bir dayatmayla "Bu sınavı kaldırıyoruz." denildi ama sınavın kalkmadığını görüyoruz. Ve o günlerde şunu ifade etmiştik: "'Sınavı kaldırdım.' demekle bu iş olmaz. Bu öğrencileri okullara nasıl yerleştireceksiniz?" İşte, gün geldi çattı, 2017-2018 eğitim öğretim yılının sonuna geldik. Önümüzdeki eğitim öğretim yılı için veliler, öğrenciler okullara nasıl yerleşecek, bunun telaşı içerisine girdiler. Eskiden ev bakarken satın almak ya da kiralamak için "park manzaralı" "göl manzaralı" "deniz manzaralı" diye ev aranırdı, şimdi nitelikli okul gören ev aranmaya başlandı. Maalesef, üzülerek ifade ediyorum, cumhuriyet tarihinde ilk defa böyle bir "Nitelikli okul gören kiralık ev vardır." diye emlakçılarda, ev sahiplerinde ilanlar verilmeye başlandı. Eğitimin içerisinde bulunduğu durum bu. Bu sadece ortaöğretimle ilgili bir kısım.
Gerçekten velilerimiz, çocuklarımız büyük emekler harcıyorlar madden manen; hayatlarının en güzel çağlarında, en iyi okullara yerleşmek, eğitim öğretim hakkını kullanmak için gece gündüz demeden çalışıyorlar ama işte, eğitim öğretim yılının sonuna geldiğimiz hâlde... Sayın Bakanın ifadesiyle "Herkes evinin yakınındaki okula gidebilecek." Evet, benim evimin yanında fen lisesi var, benim evimin yanında Anadolu lisesi var. Hadi bakalım, nasıl gidecek bu çocuklar o okullara? Demek ki gerçekler ile söylemler birbirinden tamamen uzak ve farklı.
Yine, çok acıdır ki -biraz önce kayıtlara da geçti- eğitim camiası sözleşmeli ve kadrolu öğretmen diye ikiye ayrıldı. Aynı okulda aynı derse giren öğretmenlerden birisi kadrolu olanlar, onlar da yeterli ücret almıyor maalesef, onlar da açlık ve yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalışıyorlar ama aynı okulda yeni mezun olmuş genç öğretmen arkadaşlarımız, meslektaşlarımız sözleşmeli olarak çalışıyor ve sadece ayda ellerine girdikleri ders ücreti karşılığında 700, 800 lira, ders sayısı artarsa en fazla bin lira gibi bir kölelik sistemiyle, bir uygulamayla karşı karşıyalar. Evet, yanlış duymadınız, bu çağda eğitim fakültesi mezunu, üniversite mezunu nitelikli gençlerimiz, geleceğimiz, göz bebeğimiz çocuklarımızı yetiştirecek genç öğretmenlerimiz asgari ücretin dahi altında bir ücretle çalışmaktalar. Bunları kabul etmek mümkün değil.
Kısacası, eğitimin neresinden tutsak her tarafı tel tel dökülüyor, tabiri caizse tam bir yazboz tahtası hâline gelmiş. Eğitim bu kadar büyük sorunlarla ilköğretimden ortaöğretime, üniversiteye kadar bu kadar büyük sorunlarla ve ülkemizin büyük kitlelerini, ailelerini, gençlerini ilgilendiren bu sorunu çözmek üzere üzerinde yoğunlaşmamız gerekirken biz Orta Çağ'da papazların "Meleklerin kanadı var mıdır, yok mudur? Cinsiyetleri nedir?" tartıştıkları gibi üniversitelerin bölünmesini tartışıyoruz. Gerçekten ülkenin içerisinde bulunduğu durum içler acısı.
Üniversitelerin bölünmesi, parçalanması hiçbir sorunu halletmeyecektir; tam tersine, üniversitelerdeki sorunları katlayarak şimdiden, kendi ellerimizle içinden çıkılmaz hâle getiriyoruz. Biraz önce ifade ettim, Gazi Üniversitesinde, aynı bahçede olan iki fakültenin biri Hacı Bayram Veliye, diğeri Gazi Üniversitesine bağlı, aynı ortak alanları kullanıyorlar. Bunları neye göre ayırıyorsunuz? Bunları ayırdığınızda hangi sorunu halletmiş olacaksınız? Bundan yol yakınken derhâl vazgeçelim; aksi takdirde, yarın, emin olun, yine başa dönüp bugünkü kendi ellerinizle oluşturduğunuz sorunları çözmeye çalışacağız. Neredeyse her yıl "eğitimde devrim" adı altında yeni uygulamalar çıkarıyorsunuz. Bir yıl önce kendinizin "devrim" diye nitelediğiniz eğitimdeki bu yazboz tahtası işleri bir sonraki yıl yine yeni bir devrim olarak millete yutturmaya çalışıyorsunuz. Kısacası, bu gidilen yol yol değildir. Özellikle eğitim camiasında yönetmeliklerde yapılan değişikliklerle bir gecede -askerî darbe dönemlerinde dahi yapılmayan- binlerce idareci görevlerinden alındı. İşte, yetişmiş, tecrübeli, nitelikli yöneticileri "Benim partimden değil, benim sendikamdan değil, benim yandaşım değil." diye bir günde harcarsanız işte üniversiteleri de, eğitimi de içinden çıkılmaz hâle getirirsiniz. Bunun yolu belli: Bir, liyakat. Liyakatli yöneticileri getireceğiz. Liyakati yok ederseniz, işte içinde bulunduğumuz durum, bugün ve her geçen gün bir gün öncesini aratır hâle gelir.
Yine "Üniversite sayısını artırdık." diye övünüyorsunuz. Üniversitelerin sayısı artsın diyoruz, çoğalsın diyoruz. Üniversite sayısının artması demek nitelikli, gerçekten dünya çapında ilk 100'e, ilk 50'ye giren üniversite sayısını artırmak demek değildir. Buradan soruyorum: İlk 100'e giren üniversitemiz var mı? Üniversiteleri böldüğümüzde akademik anlamda, başarı anlamında ilk 50'ye giren üniversitemiz mi olacak? Bu uygulamalar, kesinlikle, içerisinde bulunduğumuz durumu daha da aratır hâle getirecek.
Ben özellikle İYİ PARTİ olarak memleket adına, millet adına faydalı olan her işin yanında olduğumuzu ama üniversitelerimizin -bilimden, efendim, hiçbir araştırma yapmadan- böyle gelişigüzel bölünmesine karşı olduğumuzun da altını çizerek ifade etmek istiyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)