Konu: | Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 91 |
Tarih: | 24.04.2018 |
ADEM GEVERİ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 553 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri selamlıyorum.
Yüz üç yıl önce bugün yaşadığımız topraklarda tarihin en büyük sürgününü, en büyük trajedisini, en büyük can ve mal kaybını yaşayan komşu Ermeni halkının acılarını paylaşıyorum. Ermeni halkının yaşadığı zulmü ve acıyı hiçbir kelime tarif edemez. İktidar yetkilileri ve Cumhurbaşkanı, her fırsatta, büyük devlet olmaktan bahsediyor. Büyük devletler tarihlerinde yaşadıkları acılarla yüzleşmesini bilen devletlerdir. Aynı zamanda, yaşadıkları trajedilerden ders alıp bir daha asla benzer şeyleri yaşatmamasını bilen devletlerdir. Ancak iktidarın pratik uygulamalarına ve ittifak kurdukları güçlerin sahip oldukları zihniyete baktığımızda, sahip olunan aklının yüz üç yıl öncesinden çok daha farklı olmadığını görüyoruz. Temennimiz odur ki Ermeni halkının yaşadığı acılarla derhâl yüzleşme yaşansın ve bu yüzleşme diğer dünyaya kalmasın. Türkiye bunu toplum olarak başarsın. Sadece vicdanlara sesleniyor, yüz üç yıl oldu, yüzleşin diyoruz.
TBMM Genel Kurulunda konuşmamız gereken konu toplumsal barışın nasıl sağlanacağı olmalıydı, KHK ve OHAL rejiminin kaldırılması olmamalıydı. Maalesef Türkiye, KHK ve OHAL rejimi ve aynı zamanda silahların gölgesinde bir baskın seçim daha gerçekleştiriyor. Özellikle Kürt illerinde çevirmeler, kontrol noktaları, jandarma ve polis baskınları, koruculuk sistemleri 1990'ları kat kat aşan noktalara varmış durumda. Bu uygulamalara itiraz edenler de hain veya terörist ilan ediliyor.
Kenan Evren de benzer bir rejim altında kampanya yürütüyordu. O günkü düzenlemelere karşı çıkanları dış güçlerle iş birliği yapan vatan hainleri ve terörist olarak nitelendiriyordu. Türkiye maalesef benzer koşullarda seçime gidiyor. Cumhuriyet tarihi boyunca demokratik bir seçim gerçekleştirmeyen bir ülke ve onun bugünkü muktedirleri sadece tarihi tekrarlıyor.
Albert Einstein aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemeyi "delilik" olarak tanımlarken sanki bugünleri işaret etmiştir. Tabii, artık şu anki yaşadıklarımız delilik değil ancak çok daha ötesi, çıldırmışlık hâli olabilir.
Bu vesileyle, AKP ve OHAL rejiminin yarattığı birkaç örneği paylaşmak istiyorum. AKP neredeyse bütün cemaat ve oluşumları biat ettirmiş durumda. Biat etmeyenlere faaliyetlerini yürütme imkânı tanımıyor. Bunlardan biri de, bildiğiniz gibi, Furkan Vakfının yöneticileri tutsak edildikten sonra dışarıda kalan sempatizanlarına dahi hayat şansı tanınmıyor. Adana'da mesken olarak kullanılan bazı öğrenci evleri Furkan Vakfının yurtları gibi gösterilerek mühürlendi, öğrencileri sokağa atan bir devlet görüntüsü yaşandı. Bu zulüm 28 Şubatta bile maalesef yaşanmamıştı. Yine, cezaevlerini ziyarete gidenlere eşlik eden ve yakasına "Alparslan Kuytul'a özgürlük" yazan yaka kartı takan başörtülü kadınlar gözaltına alınmıştır. Mahallî sivil toplum örgütlerini neredeyse yok eden bu yaklaşım artık toplumun tüm kesimlerini tehdit etmektedir. AKP rejimi derhâl bu uygulamalardan vazgeçmelidir.
KHK'lerle henüz ihraç edilmemiş Kürt işçiler taşeron işçilerin kadroya alınma sürecinde işsiz bırakıldı. Seçim bölgem Van'da 500'ün üzerinde belediye işçisi maalesef işsiz bırakıldı. Diğer kurumlardaki uygulamalar da yine bu zulümleri aratmayacak niteliktedir. Bu uygulamalara alet olan bürokratlar vicdan azabı yaşamaktadır, tıpkı darbe döneminde işkencelerle öldürülen tutsakları normal yollarla yaşamını yitirmiş gibi gösteren kamu görevlileri gibi.
Sokağa çıkma yasakları döneminde Kanal D'ye katılarak "Çocuklar ölmesin." diyen Ayşe öğretmen hakkında dava açıldı ve gurur duyduğunuz yargı tarafından bir yıl üç ay hapis cezası verildi. Ayşe öğretmen dünyanın en meşru, en masum fikrini, çocukların yaşam hakkını savunduğu için şu an maalesef cezaevinde. "Çocuklar ölmesin." demenin suç olduğu başka bir ülke yoktur. Ayşe öğretmen "Sessiz kalmayın, insan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın, görün, duyun ve artık bize elverin. Yazık, insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın." demiştir. Bu sözlerini sonuna kadar savunmaya devam etmiş ve bebeğiyle birlikte maalesef şu an hapistedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADEM GEVERİ (Devamla) - Bitirebilir miyim?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Geveri.
ADEM GEVERİ (Devamla) - Ayşe öğretmenin bebeğiyle birlikte cezaevine girdikten sonra çekilen fotoğraflarına bakın, siz bu utançla maalesef yetineceksiniz. Yedi aylık Miraz bebeğin annesi sadece ilçe yöneticiliği yaptığı için tutuklandı. Yedi aylık bebek annesiyle birlikte hapishane koşullarında büyümek durumundadır. Gelinen noktada Miraz bebeğin annesi Gülistan Diken Akbaba'ya özgürlüğü verilmiyor. Miraz bebeğin annesi Gülistan Diken Akbaba'nın denetimli serbestlik başvurusu pişmanlık dayatmasına takılmış bulunmaktadır. Bunları -umut ediyorum ki düzeltme şansını- 24 Hazirandan sonra başaracağımız yüksek bir zaferle inşallah düzeltiriz.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Geveri.