| Konu: | Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 24.04.2018 |
CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 553 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hemen baştan söyleyeyim, çok yetersiz bir düzenleme. Neden yetersiz? 16 Nisan referandumuna yönelik daha önce yapılmış tartışmaları yeniden açma niyetinde değilim ancak bize göre tamamen hukuksuz bir şekilde Yüksek Seçim Kurulunun tescil ettiği ve yürürlükte olan mevcut düzene göre yapılacak seçim. O seçime yönelik -planlanan 2019 Anayasa değişikliğinde öyleydi- düzenlemelerde, biliyorsunuz, Başbakanlık olmayacak, hangi bakanlıkların kurulacağı daha sonra belli olacak. Yani nereden baksanız, âdeta yeniden bir devlet inşa ediliyormuşçasına Türkiye Cumhuriyeti yeniden inşa edilmiş olacak.
Biz Anayasa değişikliği esnasında hep dedik ki: "Bu tür değişikliklere giden ülkeler pek olmamış, dünyada birkaç örneği var ve onlarda da maalesef kötü sonuçlar vermiş." Ancak dinlemediniz, bunu yaptınız. Aslında bugünkü erken seçim kararının alınması -ki ilke olarak muhalefet tabii ki "seçim" demek zorundadır ama- zaman itibarıyla ve bunun dile getirilişi, özellikle Türkiye'de gerçekleşen erken seçimlere ve... O erken seçimler içerisinde bunun bir ilk olma özelliği var, ilk defa dış politika gerekçeleri bir erken seçim malzemesi hâline getirildi Türkiye'de. Yani buradan şu çıkar: Burada iktidarın bir vizyonu var, o vizyonun içerisinde 2019'da çatışma var, kavga var, kan var, gözyaşı var, her şey var; umut yok, adalet yok, huzur yok, barış yok. Vaatler içerisinde bunlar yok, bunlar anlaşılıyor.
Tabii, artık bizim siyasetimizde yirmi dört saatin dahi öyle çok uzun süre olduğu söylenemez, her an her şey değişiyor. Ama şu hâle geldik: İktidar partisi birtakım vaatlerde bulunuyor, bunlar için de birtakım koşullar öne sürülüyor yani "Şu koşullar gerçekleşirse bu vaatler olur." diyor. Mesela "Kaos istemiyorsanız beni seçin." diyor yani seçme bir koşul, "Kaos istemiyorsanız seçin." Sonra ne oluyor? Sonra bir şekilde kaos gerçekleşiyor. Başka? Mesela "İktidara gelir gelmez OHAL'i kaldırdık." var, değil mi? Bu, her yerde yazıyordu billboardlarda. Şimdi ne var? Şimdi "OHAL niye kalksın? OHAL'in kime ne zararı var?" şeklinde bir yaklaşımı görüyoruz.
Başka? "Huzur ve istikrar için koalisyon dönemleri ve koalisyonun getirdiği karmaşaya, bulantıya, sıkıntıya son." Sonra ne var? Sonra, bakıyorsunuz bu defa "Güçlü Türkiye için ittifak şart." var. Daha da var değerli arkadaşlar, "Erken seçim isteyen, vatan hainidir." var. Burada da bir manevra geliyor, bu sefer de erken seçim yetmiyor "Aşırı erken seçim istemeyen, vatan hainidir." deniyor. Ne pahasına peki?
Bakın, Türkiye'nin yakıcı problemlerinden biri neydi? Tasarı, Adalet Komisyonuna tam geldiği zaman -Adalet Bakanımız burada- hemen Komisyondan geri çekildi. Neydi o? Çocuklara yönelik cinsel istismarın önlenmesine yönelik kanun hazırlığı. Ne için geri çekildi? "Efendim, seçim başarısı önümüzdeki dönem daha zorlu olacak, seçime gideceğiz, çocukların menfaati şimdilik beklensin." dendi.
Aslında değerli arkadaşlar, bu, şunu da gösteriyor: Bakın, biz her şeye rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye'de demokrasiyi yaşatmak için mücadele veriyoruz, her şeyden önce demokrasiyi yaşatmak istiyoruz. Bugün İYİ PARTİ bizim rakibimiz, tıpkı sizin olduğu gibi. Ancak bizim hasmımız değil, sadece rakibiz. Dolayısıyla, biz tüm rakiplerimiz için de demokrasiden yanayız, örgütlenme hakkından yanayız, seçime girme hakkından yanayız.
Ya, Allah aşkına, hangi ülkede binbir türlü şart gösterilir de 41 ilde örgütlenme, bilmem ne kadar süre... Birçok ülkede 3 milletvekili, bazılarında 10 milletvekili, bazılarında 3 bin imzayla bir parti hemen ertesi gün seçime girebiliyor. Şimdi siz bütün bu demokratik gelişmelerin önünü tıkıyorsunuz, biz açmaya çalışıyoruz; bu sefer de kıyamet koparıyorsunuz, değil mi "Efendim, kirli ittifaklar yaptınız." diye.
Peki, değerli arkadaşlar, PKK'ya siz gidince oluyor, ittifakı siz yapınca oluyor, cemaatleri siz palazlandırınca oluyor, vekilleri hapsedince oluyor, belediyelere el koyarken oluyor, devleti soyarken oluyor, OHAL'i siz isteyince oluyor, tek mağdur sizsiniz, bir tek sizin acılarınız kutsal, tek kahraman sizsiniz, başka da herkes korkak, öyle mi? (CHP sıralarından alkışlar) Yani tek fedakâr sizsiniz bu ülkede. Bunlar artık kabak tadı verdi yani kimse bunları yutmuyor, hani derler ya dinime küfreden Müslüman olsa. Siz sadece AKP çatısı altında bugüne kadar kaç partiyi erittiniz? Ya, şu sıralarda oturup da size söylemediğini bırakmayan insanlar gelip de kırmızı plakaları almadı mı, yine burada birlikte oturmuyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Bunlar sizin gerçekleriniz değil mi?
Biz aslında sizin -tek kelimeyle- ayıplarınızı örtüyoruz, gün hesaplarıyla seçime girecek insanlara ve partilere müdahalelerinizi engelliyoruz, seçimden çıkmış insanlara yargı oyunlarıyla müdahalelerinizi engellemeye çalışıyoruz.
Bakın, dün Genel Başkanınız bir açıklama yaptı, dedi ki: "YSK, kararını cumartesi alsaydı, bu 15'ler olayı olmazdı." Şimdi, bu ne demektir yani bunu nasıl yorumlamak lazım? Aslında burada bir defa, geç kaldınız fırçası var, işin yetkilileri fırça yiyecek. Bundan sonra YSK'ye kayyum mu atanır bilemeyiz, belki de YSK Başkanı Sadi Güven, Türkiye cezaevlerinden birinde kendini bulabilir de, büyük bir hatanın altına imza attı, değil mi?
Ama başka bir şey daha var, deniyor ki: "AKP Genel Başkanına el kol sallanabilir ama Cumhurbaşkanına sallanmaz." Şimdi, bunun neresinde eşitlik var, neresinde adalet var, neresinde insan hakları var? Hani bu, şu demek: "Diğer parti genel başkanlarına ne yaparsanız yapın." demek. Hani "Yapılan, yanlış." dense "Hadi neyse." deriz. Şimdi, işinize geldiğinde "şeffaflık" diyeceksiniz, işinize gelmediğinde "devlet sırrı". İşinize geldiğinde Hükûmet olacaksınız, işinize gelmediğinde devlet. İşinize geldiğinde OHAL karşıtı olacaksınız, işinize gelmediğinde nöbetçi OHAL gardiyanı gibi davranacaksınız, evladınız gibi sahipleneceksiniz OHAL'i.
Şimdi, bütün bunlar olurken bakın, en ufak bir mağlubiyette kıyametler kopardınız, ağıtlar yaktınız, değil mi? Altı üstü bir planınız suya düştü. Ne oldu güçlü iktidarınıza? Demek ki o kadar güçlü değilmişsiniz, değil mi? Bütün bu tartışmalar şunu gösteriyor: Bir defa, sizin ipinizle kuyuya inilmez ve bunu da Türkiye'de görmeyen kalmadı. Türkiye bu kadar hülleyi, hileyi, kurguyu, kumpası da artık kaldıracak durumda değil. Biz "Etmeyin eylemeyin, şu anki getirdiğiniz düzenlemeyle bir devlet yönetilmez, böyle bir yönetim şekli olmaz." dedik, bizi dinlemediniz. Emin olun arkadaşlar, kazdığınız kuyuya düşmek üzeresiniz, şu anda o kuyunun çeperlerinde dolaşıyorsunuz. "Acaba yüzde 50+1'i nasıl alırım?" telaşıyla büyük bir panik içerisindesiniz ancak şu bir gerçek ki Türkiye de artık bundan sonra adalet isteyen, demokrasi isteyen, barış isteyen, insanların kardeşçe, huzur içerisinde, bir arada yaşamasını isteyen, Türkiye'nin farklılıklarını zenginlik olarak gören, Türkiye'yi bütünleştirecek, gerçekten halkını seven bir iktidara 24 Hazirandan sonra kavuşacaktır. Türkiye bütün bunları hak ediyor. Türkiye bundan sonra çatışmalarla anılan bir ülke değil, dünyada örnek bir ülke hâline gelecektir. Haziran bu anlamda bir başka güzel olacak diyoruz. Artık her şerde bir hayır vardır. Önümüzdeki dönem içerisinde karış karış gezeceğiz. Türkiye'de sizin halkla aranızdaki ilişkinin koptuğunu... Hani olur ya, evlenenler bir süre sonra ayrılır ama düzeyli bir ayrılık olur, değil mi, medeni bir ayrılık olur. Şimdi, bir taraf sizden ayrılmış durumda, siz bunu kabul etmiyorsunuz. Milletle ayrılmış durumdasınız. Sarayın halkla karşı karşıya gelmesi söz konusu, sarayın halka karşı bir savaşı var. Bu savaşta halk kazanacak diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emre.