GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:86
Tarih:17.04.2018

MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrardan selamlıyorum.

548 sıra sayılı Tasarı'nın 33'üncü maddesinde söz almışken -birçok konuşmacıyı dinledim- aklıma çokça tartışılan "Su savaşları mı yaşanacak?" teorisi tekrar geldi. Gerçekten Munzur'dan bahsederken, Hasankeyf'in betonlaşmış hâlini izlerken, Göbeklitepe'den bahsederken bizlere yeniden dünyanın, şu anda kuraklıkla savaşan dünyanın su savaşları yaşayacağı ve bunun merkezinin de Mezopotamya ve bahsettiğimiz Dicle-Fırat havzası ve Türkiye'nin diğer vadileri ve suları mı olacak tartışmasını bir kez daha düşündürttü.

Kendi raporları, AKP iktidarı boyunca 60 milyar dolarlık malın satıldığı, özelleştirildiği yönündeydi. TEKEL fabrikalarını sattılar, birçok tütüncüyü, birçok yoksulu mağdur ettiler, birçok aile işsiz kaldı, tek geçim kaynakları olan tütünü ellerinden aldılar. Şimdi de şeker fabrikaları satılıyor; yeniden birçok aile, birçok çiftçi mağdur durumda. Gerçekten bunun alternatifi bir iş imkânı sağlanmadan, şu an insanlar gelecekte kendi ailelerinin ekonomik sorunlarına nasıl çare bulacaklarını tartışmaktadırlar.

Ekoloji sadece börtü böcek, ağaç, doğa elbette değildir, orman da değildir. "Ekoloji" dediğimiz şey, bence en çok da şehirleri ilgilendirmekte. Şehirlerin yeşillik alanları, şehirlerin şu anda yaşam alanlarının insanlığa açılması, doğanın korunması, insan, ekoloji ve doğanın uyumlu bir şekilde gerçekten yeniden yaşanılır kılınmasıyla çokça ilgilidir. Bu anlamda, AKP Hükûmetinin bütün alanlarda "biz biliriz"i burada da hakeza tekrarladığını söyleyebiliriz. "Siz bilmezsiniz, doğa bilmez, köylüler bilmez, çiftçi bilmez ama biz biliriz..." Oysaki doğanın kendi kanunu vardır, doğa kanunları vardır. Ormanlar, sular nasıl yaşayacağını, nasıl kendisini üreteceğini çok iyi bilmektedir; yeter ki siz buna müdahale etmeyin, yeter ki siz çiftçilerin, orada yaşayan halkın çalışma ortamına, tarlalarına, arazilerine dokunmayın. Gerçekten, doğa tüm insanlığa aittir, aslında mülkiyet hâline getirilmesi de bu anlamda başka bir tartışma konusudur çünkü insanlığa ait bir alandır.

Şimdi, son haftada yaşadığımız birçok sıkıntıyı bir kez daha yinelemek istiyorum. AKP, kendi yasalarıyla matbaaları korumaya aldı yani o matbaanın bastığı eserler cezalandırılsa dahi o matbaanın kapatılması söz konusu olmayacaktı; maalesef, buna aykırı bir şekilde Gün Matbaası kapatıldı.

Sise Bingöl'ü burada çok konuştuk -ben önerge verdim, birçok defa konuştuk- hâlâ cezaevinde. 73 yaşındaki Meles Tekin bu defe cezaevine alındı. Biz burada şu tartışmayı açmak isteriz: Ceza adaleti, ceza ve infazın insancıl olması meselesi, tartışılması gereken diğer kavramlardır. Her şeye klasik kodlarla, cezalandırma yöntemleriyle yaklaşılmaz. Bu temelde, bu insanların yaşları, bulundukları pozisyonları, kendi durumları gerçekten göz önüne alınmalı, seçenek tedbirlere başvurularak mutlaka tahliye edilmeleri gerekmektedir.

Diğer taraftan, "Siz bilmezsiniz, biz biliriz." diyen, kayyum atanan belediyeler. Bitlis'teki bütün DBP'li belediye başkanları tutuklandı. Daha önce bu kürsüde dile getirmiştim, şimdi o belediye başkanlarının tamamına en az beş yıl olmak üzere on iki yıl ile beş yıl arasında hapis cezaları verildi. Bu belediye başkanlarının tek suçu şu: DBP'li belediye başkanı, eş başkanları olmalarıyla tamamen ilgilidir. Oradaki seçim sonuçlarını tanımayan, aslında bu ülkedeki hiçbir seçim sonucunu tanımayan AKP Hükûmeti, maalesef ki buradaki belediye başkanlarımızın çalışmalarına ket vurmuştur, buradaki üretimleri tanınmamıştır, oradaki halkın iradesi tanınmamıştır.

Bu temelde, tutuklu bulunan bütün belediye eş başkanlarının, milletvekillerimizin, eş başkanlarımızın, gazetecilerin, eğitimcilerin, öğrencilerin, sanatçıların bir an önce tahliye edilmelerini, bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİZGİN IRGAT (Devamla) - Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MİZGİN IRGAT (Devamla) - ...ve bu anlamda, AİHM sıralamasında 2'nciliği hiçbir zaman elden bırakmayan Türkiye'nin de artık bu raporlarda yer değiştirmesi gerektiğini buradan bir kez daha söylemek istiyorum. Gerçi köylüleri konuşuyoruz ama bu kadar boşaltılan köyden sonra bir köylü de kalmadı. Maalesef, büyük kentlerde, metropollerde bilmedikleri işleri yapmak zorunda kaldılar çünkü gerçekten, kendi alanlarında tarımı, ekonomiyi, üretimi yapamaz duruma getirildiler. Güvenlikçi politikalar ve yaklaşımlar neticesinde, şu anda birçok köy eski durumuna kavuşturulmamış durumda. Bu tasarı, köylünün, tarımın, doğanın, gerçekten Türkiye'nin hiçbir çıkarına cevap olmayacaktır.

Bu temelde de biz, bir kez daha, tarım alanlarını, doğayı, ağaçları, kuşları, insanları özgür bırakın diyoruz. Onlar kendi yasalarını çok iyi uygulayacaklardır.

Saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)