GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:85
Tarih:12.04.2018

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi partim HDP adına saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıda "tarım" "sulama" kavramları geçince en bariz örnek olarak -içinde olduğum, yaşadığım il Adıyaman- GAP gelir aklımıza. GAP projesinin, doğal olarak bu projenin en büyük mağduru da maalesef Adıyaman olmuştur.

Adıyaman'da Bebek 1, Bebek 2 projeleri var, yıllardır bu projeler bir türlü hayata geçmedi. Sulama projeleri, Atatürk Barajı en çok toprağı Adıyaman'dan almıştır ancak en az suyu Adıyaman'a vermiştir. Kendimizi bildik bileli, bu ova köylerinin sulu tarıma geçmesi için Bebek 1, Bebek 2 projeleri var; bu bebekler bir türlü doğmadılar, bir türlü büyümediler. Her yıl "Bu sene bu sulama projeleri tamamlanacak." deniyor ancak ortada bir şey yok. Bu Hükûmet ova köylerinin, tarım arazilerinin sulanmasına ilişkin maliyetsiz bir projeyi bile hayata geçirmemiştir.

Adıyaman'da, dört bir tarafı sularla çevrili bir kent olmasına rağmen, bugün hâlâ büyük ölçekte susuz tarım yapılmaktadır. Son zamanlarda bırakın sulu tarımı, içecek su bile bulamıyoruz. Kendi toprağında çalışacak, üretecek Adıyaman halkı ırgatlığa, işsizliğe, yoksulluğa mahkûm edilmiştir.

Bu yasa tasarısından sonra anladım ki bu sulama projeleri asla hayata geçmeyecek çünkü şu an bu projeler hayata geçerse köylü, çiftçi kendi yaşam alanlarında kendi üretimiyle kazanacak. Bunu istemiyorlar. Ancak bu ve benzeri tasarılar hayata geçtikten sonra yani tarım alanları çiftçiden, köylüden alınıp sermaye şirketlerine geçtikten sonra o araziler suya kavuşacak.

Bakın "arazi toplulaştırması" adı altında toprak yerel üreticiden alınıp "endüstriyel tarım" adı altında şirketlere devredilecek. İşte, o zaman, bugün o sulama projesini hayata geçirmeyenler, yarın şirketlere "teşvik" adı altında, köylüden, çiftçiden aldığı vergileri şirketlere "destek" adı altında aktaracaktır. İşte, o zaman, bugün yapılmayan Bebek 1, Bebek 2 projeleri "Baby 1" "Baby 2" olarak hayata geçecek, yabancı şirketlerin hizmetine "teşvik" diye sunulacaktır.

Kamunun tüm üretim alanları kamudayken hiçbir şekilde desteklenmeyecek, teşvik edilmeyecek. Ancak bu tasarıların gösterdiği yol haritaları nihayete erince, işte o zaman su bu topraklarla buluşacak, ancak o zaman, ne o su ne o toprak bu halkın olacak, o şirketlerin malı olacaktır.

Şu an, hâlihazırda Atatürk Barajı'nda buharlaşan su tarım arazilerini sulamıyor ama ilginç bir şekilde, Adıyaman'da hangi dereden iki tas su geçiyorsa oraya bir HES, bir baraj yapılıyor. Bu baraj ve HES projeleriyle pek çok yerleşim yerinin suya erişim hakkı engellenmiş, nehir, çay ve derelerin barajlarda toplanmasıyla başta balık türleri olmak üzere sudaki yaşam da kısmen yok olmuştur. Doğanın milyarlarca yılda meydana getirdiği doğal yaşam alanları, yapılacak bu projeyle bir iki yıl içinde yok olacaktır. Bu ülkenin yaylaları, bu ülkenin meraları, bu ülkenin suları, bu ülkenin ormanları hatta bu ülkenin dağı, taşı, kayalıkları talana açılmıştır. Biraz önce Adıyaman için verdiğim örnekler, tüm ülke için de geçerlidir. Bulunduğunuz hangi şehrin deresi, dağı taşı yağmalanmıyor ki.

Su havzalarında yaşam sadece o havzada var olan şirketler tarafından sürdürülebilir hâle getirilmektedir. Havzada var olan halkların, orman, mera ve su ekosistemlerinde yaşayan canlıların yaşam hakkı, geçimlik tarım ve hayvancılık ile ormancılık sona ermektedir.

Şimdi öyle zorla, silahla, şiddetle gelmiyorlar; şimdi yasayla geliyorlar hatta yasayla davet ediliyorlar. Bugün teşviklerini halkın yararına değil, sermaye şirketlerinin hizmetine sunmuştur bu Hükûmet. "Her şey, ülkenin dereleri, suları, dağları taşları satılıktır." durumuna geldik. "Millî ve yerliyim." iddiasındaki bir hükûmet Ahmet'in, Mehmet'in taşını toprağını, suyunu, ağacını satar mı? Kamunun üretim araçlarını, özel şirketlere "yasa" diye pazarlar mı? İstihdamı arttırmak adına "sermaye şirketlerine teşvik" diye para dağıtırken kendi çiftçisini, kendi köylüsünü niye teşvik etmez? Üretmeye çalışan yerel üreticinin elektriğini, suyunu niye keser? Kendi üreticisine, kendi köylüsüne, kendi çiftçisine bu düşmanlık niye? Bu durumun bir an önce düzeltilmesini umuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.