Konu: | Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 85 |
Tarih: | 12.04.2018 |
NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve cezaevinde rehin bulunan değerli eş genel başkanlarım; sizleri saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, özellikle AKP dönemiyle birlikte cezaevlerinde tecrit... Yani zaten dün Genel Başkanımızın duruşmasına katıldığımızda da gördük ki... İddianameleri hazırlayan, bizleri içeriye atan ve bunun kararını verenlerin hepsinin de FETÖ'den içeride olduğunu hepimiz biliyoruz. Hem iddianameyi hazırlayan savcıların hem tutuklama kararını veren hâkimlerin FETÖ'den içeride olduğu bir süreçte, binlerce insan, on binlerce insan, arkadaşlarımız haksız yere, bu darbecilerin zihniyeti sonucu cezaevlerinde, içeri atılmış durumda. Peki, Hükûmete gelince bu darbeciler, herkes terörist konumunda gözükürken HDP'ye gelince HDP hakkında ya da arkadaşlarımız hakkında, partimizin siyasetçileri hakkında hazırlanan iddianamelerin tümünü hiçbir sorun yaşamadan, hiçbir kaygı taşımadan kabul ediyorlar. Neden yargı muhaliflere yönelince bunların hazırladıkları iddianameler kabul ediliyor?
Bakın, birçok cezaevinden bizlere mektuplar geliyor. Özellikle Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevindeki aynı arkadaşlarımızdan şu ana kadar iki üç tane mektup aldık. Şunu açıkça söyleyeyim: Özellikle askerî darbe döneminde Mamak Cezaevindeki uygulamalar ile Diyarbakır Cezaevindeki uygulamalar neyse bugün Tarsus T Tipi Cezaevindeki uygulamalar da onlardan aşağı değildir. Zaten haksız yere on yıl ceza vermişsiniz; insanlar içeride, sizin elinizde. Neden bu insanlara ceza içerisinde ceza, tecrit içerisinde tecrit uygulamasına gidiyorsunuz?
Bakın, mektup gönderen arkadaşlarımızın yaşadıkları: Yani kanunda da geçen, bir insana yirmi günlük bir ceza verilir. Tecrit, tek kişilik hücre ama şu anda içeride olan arkadaşlarımızın yüz yirmi güne kadar, hatta altı aya kadar tek kişilik bir hücrede tutulduklarını biz kendimiz gördük, kendimiz de yaşadık. Tek kişilik bir hücrede sizi tecrit ediyorlar; görüşmeleriniz tek kişilik, her şeyiniz "tek kişilik" üzerine inşa edilmiş. Dolayısıyla sadece size kalıyor cezaevlerinde bu tek kişilik yaşama, tek kişilik yalnızlaştırmaya, bireyleştirmeye karşı direnç göstermeniz. Bunun için de arkadaşlarımız bunu yapıyor.
Bakın, cezaevinde yapılan uygulamalar... Askerî darbe olmamış, değil mi? "OHAL'i kaldırdık." Bununla övünen bir iktidar partisi şu anda, cezaevlerinde, tek tipten tutun diğer uygulamaların tümüne kadar, askerî düzende sayım yaptırma, tek sıra hâlinde mahkûmları, tutukluları yürütme -daha önce de burada dile getirdik- özellikle bu çıplak aramalar... "Dindar bir parti, muhafazakâr bir parti" denilen bir parti döneminde insanların çıplak aramaya tabi tutulmasını vicdanlar nasıl kabul edecek? Ahlak bunu nasıl kabul edecek?
Diğer bir şey: "Kürtçe konuşmayın." Ya karşıdaki insanın annesi, babası, kardeşi Türkçe bilmiyorsa? Biliyor ya da bilmiyor, fark etmiyor, neden bir insana "Telefonda ana dilinizde konuşmayın." diye yasak getiriyorsunuz?
Telefon görüşmelerine tekmil vermeden kimse çıkarılmıyor. Dolayısıyla, eğer bu bir darbe süreci değilse, buna niye izin veriyorsunuz? Niye buna karşı sessiz kalınıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika rica ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun, bir dakika ek sürenizi veriyorum.
NİHAT AKDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Bakın, daha önceki dönemde Meclis Başkanlığı yapan, hükûmette de Başbakan yardımcılığında bulunan Sayın Arınç'ın Diyarbakır Cezaevinde kalan Gültan Kışanak için söylediği cümle aynen şu: "Ben olsaydım dağa çıkardım." Yani bu uygulama şimdi, sizin döneminizde de yaşanıyor. Dolayısıyla cezaevlerine bu kadar sessiz kalmayın. Oradaki insanlar da, o insanlar da bu ülkenin vatandaşları.
Son bir şey söyleyip bitirmek istiyorum. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanının geçenlerde bir yerde konuşması oldu: "Bir ülkede halk bunalmış, ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hâle gelmişse oradaki yargı sisteminde bir sorun var demektir. Adaleti kaybettiğimizde her şeyimizi kaybedeceğimizi de bilmek zorundayız." diyor. Ben de aynı şeyi söylüyorum. Bugün cezaevlerinden yükselen sese biz de sessiz kalmayalım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdoğan.