GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:84
Tarih:11.04.2018

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Önce, bir konuda kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. Şu anda Sincan'da adliyede Selahattin Başkan ifade veriyor. Kimler tarafından iddianamesi hazırlanmış? FETÖ'cü olan hâkimler tarafından. Kimler tarafından izlenmiş? FETÖ'cü polisler tarafından. Kimler izleme kararı vermiş? FETÖ'cü hâkimler tarafından. Ne zaman olmuş? 2012'de. 2012'de FETÖ, cemaat yani Fetullah Gülen bu iktidarla ortaktı ve o dönemlerde bize yine saldırıyordu cemaat. 2008-2009'daki KCK operasyonlarını iyi hatırlarsınız, bize beddualar ederdi Fetullah Gülen. Biz Gülen'e tepki gösterdiğimizde "Gülen neden bunu yapıyor?" dediğimizde yine sizler bize karşı çıkardınız.

Bakın, nasıl oldu? O dönem Gülen'i sahiplendiniz, bugün ise Gülen'e karşı savaş açtınız. Ama ilginç olan şudur ki Gülen'le yine ortak ittifaklarınız devam ediyor. İttifaklar devam ediyor çünkü şu anda Selahattin Başkan ifade veriyor Gülen'in adamları tarafından hazırlanmış iddianameler sayesinde.

Şimdi soruyorum ben size: Bu durumda, 2012'de ortaklık yapanlar mı sorumludur bu işten yoksa biz mi sorumluyuz? Bunun bir açıklaması mutlaka vardır, bir makul açıklaması.

İkinci bir soru daha sormak istiyorum: Fetullah Gülen'i bu hâle getiren biz miyiz siz misiniz? Biz mi suçluyuz? Fetullah Gülen'le biz mi o dönem ortaklık yaptık? Biz mi onu iktidara taşıdık? Biz mi onları hâkim olarak atadık? Biz mi onları savcı olarak atadık? Biz mi onları polis memuru olarak atadık? Ama her ne hikmetse mesele Kürtler olunca, kadınlar olunca, Aleviler olunca Fetullah Gülen'in yapmış olduğu pratiklere sahip çıkıyorsunuz. Dolayısıyla, Fetullah Gülen üzerinden yapılan bir savaş olduğunu düşünmüyorum ben. Zihniyet hâlen iktidarda, sadece 80 döneminde olduğu gibi -"Benim zihniyetim iktidarda ama ben cezaevindeyim." diyen dönemin MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in böyle bir sözü vardı yanlış hatırlamıyorsam. Şu anda Fetullah Gülen de böyle yapıyor; fikri iktidarda, kendisi yurt dışında.

Şimdi öyle bir noktaya gelindi ki her şey, sapla saman iç içe karışmış, her şey iç içe girmiş. Neyin ne olduğunu tartışabilme zemini maalesef yok, hiçbir şekilde yok.

Bakın, Osmangazide akademisyen kılığında olan bir insan... İnsancık diyeceğim çünkü yapmış olduğu pratik, insanın tabiatına uymayan şeyler; muhbirlik faaliyetleri var, yüzlerce insanın hayatını söndürmüş, yüzlerce defa şikâyet edilmiş, her koşulda sorun olduğu tartışılmış ama ona dair bir yaptırım uygulanmamış. Neden? Muhbirleşen bir toplum yaratıldığı için. Neden? Çürütülen bir toplum yaratıldığı için. Toplum çürütülüyor ve bu çürüme nerelere kadar geldi? Akademik alana kadar sıçradıysa burada herkesin bir tedirgin olup, bir kaygı duyup "Bu iş niye bu noktaya geldi? Artık tuz koktu." deme gibi bir düşünceye ve davranışa girmesi gerekir.

Ben bunu sizden beklemiyorum fakat şunu söylemek istiyorum: Bir yandan bu oluyor, herkeste anormal bir silahlanma var. Umut Vakfının bir araştırması var arkadaşlar -2017'de yapılan bir araştırma- 2015'e göre yüzde 65 oranında silahlanma artmış. İnsanlar internetten çok rahat, hemen böyle bir şey alır gibi alabiliyor silahını ve öyle bir silahlanma var ki herkes eline çok rahat silah alabiliyor. Bakın, akademisyen elinde silahla üniversiteye gitti, orada çalışan 4 akademisyeni öldürdü.

Şimdi, bugün, bu sabah Bursa'da Emniyette görevli bir polis memuru okul müdürüne ve okul müdür yardımcısına gitti, yine tehdit etti, darbetti, silahla orayı taradı ve çıktı; hiçbir şey olmadı. Yine, bu polis cinayetlerini bence bir durun dinleyin.

Bakın, Şırnak, Lice başta olmak üzere 2017 yılında 23 kişi zırhlı araç cinayetinde hayatını kaybetti, bunun 8'i çocuk. Ve öyle bir noktaya gelindi ki zırhlı araç cinayetlerini biz burada tartışmaya açtığımızda AKP sıralarından şöyle bir talihsiz cümle çıktı -aslında talihsiz değil, doğanıza yakın bir cümledir de- "O ev niye orada?" Furkan ve Muhammet kardeşler, küçük çocuklar zırhlı araç cinayetinde hayatını kaybetti, yanımda şunu söylüyor: "Aslında o evin orada olmaması gerekirdi." Yani zırhlı aracın oradan geçmesi problem değil, gidip o eve girmesi problem değil ama o evin orada olması problem. Biraz gerçekçi olmakta fayda var.

Bu kadar yalan dünyalar yaratabilirsiniz, herkes için yaratabilirsiniz ama acı çekenlerin, bu kadar hayatını kaybedenlerin yakınlarına bunu söyleyemezsiniz, o 4 cinayeti işleyenin ve yaşamını yitirenlerin ailelerine de söyleyemezsiniz ve bunun gibi silahlanmayı sağlayarak o silahlanma sonucunda ölen insanların ailelerine karşı da bir şey diyemezsiniz, asla bir açıklama yapamazsınız, asla "Haberimiz yok." diyemezsiniz, asla ve asla "Biz bundan sorumlu değiliz." diyemezsiniz çünkü Hükûmetsiniz, ülkeyi yöneten sizsiniz. Dolayısıyla, bu yaratılmış olan ötekileştirmeyi, nefret siyasetini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın, bir dakika ek süre veriyorum.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - ...herkesin birbirine düşman olduğu bir toplum gerçeğini yaratan ve bugüne getiren sizler olarak lütfen ve lütfen bir an önce kendinize gelin.

Bakın, bu Osmangazi cinayeti bazı şeylerin ne aşamaya geldiğini gösteren somut bir örneğidir, pratik bir sonucudur. Buradan bir sonuç çıkarın, zırhlı araç cinayetlerinden bir sonuç çıkarın. İnsanlar birbirini sevmiyor, birbirini etnik kimliğinden dolayı öldürüyor, bundan bir sonuç çıkarın. Muhtarlara uzun namlulu silahlarla eğitim vermenin bir iç savaş hazırlığı olduğunu hepimiz görüyoruz. Bir nefret siyaseti izlendiği için bu yapılıyor. Bunların hepsi bir bütün olarak çok ciddi, tehlikeli ve önümüzü göremeyecek düzeyde korkutucu bir döneme işaret eder ki bu, herkesin sorumluluk almasını gerektiren bir dönemdir. Muhtarlara eğer siz uzun namlulu silahlarla eğitim veriyor iseniz kendi polisinize güvenmiyorsunuzdur, kendi askerinize güvenmiyorsunuzdur. Hiç postal yarışına girmeyin, hiç başka şeylere girmeyin. Siz o zaman kendi paramiliter gücünüzü yaratıyorsunuz anlamına gelir ki bu, ülke açısından çok kötü bir anlama gelir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.