Konu: | Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 84 |
Tarih: | 11.04.2018 |
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleriyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında cezaevlerinde her zaman hak ihlalleri vardı, çok ciddi sorunlar cezaevlerinde yaşandı. Bizler bunları çok iyi biliyoruz ama özellikle OHAL'le birlikte artık cezaevlerinde yaşanan durumu hak ihlali olarak değerlendirmek mümkün değil. Bugün artık cezaevlerinin özgürlüklerin, demokrasinin kilit altına alındığı işkencehanelere dönüştüğünü söylemek mümkün.
Yediden yetmişe cezaevlerinde olan herkes aslında bu durumdan payını alıyor. Sadece şu an cezaevlerinde 703 bebek var. Yani "cezaevi" ve "bebek" kavramını yan yana getirmenin kendisinin korkunçluğunu bir kenara bırakıyorum, daha kırk günlükken cezaeviyle tanışan bebeklerden söz ediyorum. Her gün "3 çocuk doğurun." diyen iktidarın aslında çocuklara hazırladığı gelecek de cezaevleri oluyor.
Diğer bir nokta ise hasta tutsakların durumu. Bizce hasta tutsakların durumu artık politik, hukuki, hak ihlalinin dışında vicdani ve ahlaki bir meseledir. Hasta tutsaklar her gün cezaevlerinde yaşamlarını yitiriyor, aileleriyle vedalaşma hakkı bile tanınmıyor. Bunun en bariz örneği Celal Şeker'di. Celal Şeker tüm raporlara rağmen tahliye edilemedi, ailesiyle vedalaşmadan yaşamını yitirdi. Dolayısıyla, bu hasta tutsaklar karşısında da iktidarın bir vicdan yitimi yaşadığını söylemek mümkün.
Diğer bir nokta: Yine, insan hakları örgütlerinin hazırladıkları raporlara bakmanızı salık veririm, bu raporlarda "işkenceli ölüm" "şüpheli ölüm" başlıkları var. Tutukluların aslında can güvenliğinin olmadığını söyleyebiliriz. Ulaş Yurdakul bunun yine en iyi örneği. Ulaş'la ilgili burada da bir konuşma yapmıştım. Sekiz ay boyunca cezaevi yönetiminin gözü önünde işkence edilerek katledilmişti.
Değerli arkadaşlar, yani yine bütün bu söylediklerim İnsan Hakları Derneğinin raporlarında var, sizler de bakma şansına sahipsiniz. İnsan Hakları Derneği Erzurum şubesi, Erzincan T Tipinde tutsaklara yönelik saldırılarda, işkencede tutsakların kulak zarının patlatıldığını ifade ediyor. Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu raporları var. Bu raporlara da bakmanızı öneririm. Raporda özellikle Elâzığ T Tipi Cezaevinde çocuk mahkûmlara yönelik kötü muamelenin yapıldığı; ayakta sayım, iletişim cezası, hakaret etme gibi uygulamalar olduğu ifade ediliyor. Hatta raporun kendisinde Elâzığ Cezaevinin diğer cezaevlerinden daha kötü bir cezaevi olduğu ifade ediliyor.
Dolayısıyla, bu cezaevlerinde yaşanan durumun, öyle, sıradan, cezaevi yönetimlerinin aldığı bir karar olmadığını bizler de çok iyi biliyoruz, sizler de çok iyi biliyorsunuz. Bu cezaevlerindeki politika AKP siyasetinin cezaevi uygulamalarıdır, cezaevi siyasetidir; muhalefet eden, itiraz eden herkese verdiği bir mesajdır aslında; hukuksuzca tutukladığı, onlarca yıl ceza verildiği yetmiyormuş gibi, bir de tutukladığı muhaliflerin iradesini cezaevinde kırma, terbiye etme çalışmasıdır; bunun ismi bizler açısından budur. Dolayısıyla, bu, bir intikam alma yöntemidir. Bir an önce cezaevlerine yönelik bu uygulamalardan vazgeçilmesini talep ediyoruz.
Yine, değerli arkadaşlar, diğer bir önemli nokta ise İmralı Cezaevidir. İmralı Cezaevinin özel bir statüye sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. İmralı Cezaevi hukuka, cezaevi yasalarına, cezaevi mevzuatına göre yönetilmiyor. Bu hukuk, aslında, AKP'nin çıkarlarına, keyfine, siyasal iklimine göre belirlenen bir hukuktur. Dolayısıyla, üç yıldır Sayın Öcalan ailesiyle, avukatlarıyla görüştürülmüyor ama üç yıl önce ailesiyle, avukatlarıyla, yine, heyetlerle çok rahat bir şekilde görüşebiliyordu. Peki, bugün neden bu görüşme sağlanamıyor, üç yıl içerisinde ne değişti? Biz bunu merak ediyoruz. Yasalar değişmemişse, mevzuatlar değişmemişse o zaman bu uygulamanın nedeni AKP iktidarının değişimidir, ittifakların değişimidir. Bu yeni ittifaklar çerçevesinde, İmralı'da ağır bir tecrit uygulanıyor. Kürt sorununun demokratik çözümü, Kürt sorununun müzakere ve diyalogla çözümünden vazgeçildiğinin ifadesidir. Dolayısıyla, bugün İmralı'da gerçekleşen tecrit, sadece sıradan bir cezaevinde uygulanan bir politika değildir; aslında halkların barış iradesine, halkların bir arada yaşama iradesine, Türkiye'nin demokratikleşmesine uygulanan bir tecrittir. Tecridin uluslararası mevzuatta da insanlığa karşı uygulanan suç olduğunu bizler çok iyi biliyoruz. Tecrit bir insanlık suçudur, sizleri de bu suçu işlemekten vazgeçmeye davet ediyorum.
Herkesi saygıyla selamlıyorum.