Konu: | Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 83 |
Tarih: | 10.04.2018 |
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz, sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz, tarihî bir dönemden geçiyoruz. Lakin buna dair çözüm ve nasıl iyileştirebiliriz, nasıl bu sorunları çözebiliriz konusundaki yaklaşımlar son derece üzüntü verici ve kaygı verici.
Şimdi, bugün, tarım ve hayvancılık politikası üzerinde konuşacağız ama öncelikle, ben, kendimizin durduğu yerin küçük bir fotoğrafını göstermek istiyorum. Evet, bu ülke tarım ve hayvancılıkta kırk beş, elli yıl yıl önce dört dörtlük bir ülke olarak görünürdü ve tarım alanında büyük ihraç yapardı. Sonrasında öyle bir ana geldi ki dört tane göç hareketi oldu biliyorsunuz, 1925'teki Şeyh Sait ayaklanması üzerinden büyük bir İskân Kanunu oldu, oradan büyük bir göç ve tehcir var. Sonrasında, 1934 yılında çıktı o biliyorsunuz ve o dönemde 2510 sayılı İskân Kanunu üzerinden Dersim, Erzincan, Bitlis, Siirt, Van, Bingöl, Diyarbakır, Ağrı, Muş, Erzurum, Elâzığ, Kars illerinde 5.074 haneden 27.851 kişi zorla yerinden edildi. 1950 yılında yine Türkiye genelinde ekonomik gerekçelerle bir göç dalgası yaşandı ve üçüncü göç hareketiyse İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oradaki nüfus hareketlerinden, nüfusun azalmasından kaynaklı buradan da, Türkiye'den de çok fazla göç oldu.
En son 1987'yle birlikte Kürt sorununa karşı güvenlikçi politikalardan, bakış açısından kaynaklı yoğun bir göç, zorun gücü ve 4 bin köyün boşaltılması, 5 milyon insanın yerinden yurdundan edildiği bir gerçeklikten bahsediyoruz. O gün bugündür hâlen devam eden zorunlu göçler var. O gün bugündür devam eden güvenlikçi politikalarda, bakış açısında hiçbir farklılık olmadığı gibi, tam tersine, daha çok artan, daha çok gücün zorunu kullanan bir yaklaşımla karşı karşıyayız.
Öyle bir ana geldi ki -bakın, Hasankeyf'ten bahsedeceğim- Hasankeyf'in baraj altında kalmasından kaynaklı binlerce dönüm arazi sular altında kaldı ve tarım arazisiydi hepsi. Ama orada önemli olan bir şey vardı, orada bir türbe çıkarıldı sadece, o da 1850'lerde sanıyorum, yanlış hatırlamıyorsam, Zeynel Bey Türbesi vardı, Türk büyüğü olarak nitelendirildi, onun türbesi nakledildi, geri kalan her yer sular altında kaldı. Bu kadar etnik, ırkçı yaklaşımı gerçekten tarif edebiliyor musunuz, ben merak ediyorum. Yani o Zeynel Bey Türbesi'ni çıkarmayı akıl edebiliyorsunuz da orada yüzlerce köyün sular altında kalması sizi rahatsız etmiyor. İşte Kürt'e bakış açısı budur. Kürt'e bakış açısı, bakın, ülkeyi ekonomik olarak ne hâle getirdi. Güvenlikçi politikalar üzerinde ısrar bugün bu ülkede doları 4 liranın üzerine çıkardı, euroyu da 5 liranın üzerine çıkardı ve böyle bir gerçekliği görmezden gelip hâlen "Birtakım firmaları nasıl kalkındırabiliriz ve oradaki üreticileri nasıl yok sayabiliriz"in bugün hesabı yapılıyor.
Bizim yaşam modelimiz şuydu, hâlen ısrarımız da budur: HDP halkların iradesini esas alır, yerinden yönetimi esas alır ve yerinden yönetim de ekonomiye orada yaşayan insanların karar vermesini sağlar.
Bakın, biz kendi içimizde şöyle bir çalışma planını esas aldık, şimdi siz tam tersinden uyguluyorsunuz: Biz halk meclisleri, mahalle meclislerini oluşturduk; siz şimdi muhtarlar üzerinden kendi iktidarınızı oluşturmaya çalışıyorsunuz. Oysa bizimki şudur: Mahalle meclisi kendisi karar verecek, orada ne yapılacağına o karar verecek, ekonomik modele de o karar verecek. Eğer bugün köylüler kendi kararını kendisi verebilmiş olsaydı bugün bu ekonomik krizi bu kadar yüksek düzeyde yaşamamıştık. Neden yaşamamıştık biliyor musunuz? İnsanların kimliklerine, diline, inancına ve iradesine saygı duyduğumuz için yaşamamış olacaktık. Bugün bir F16 kalkıyor, milyonlarca dolara mal oluyor ama bunu görmezden gelip o köyün iradesini, o kentin iradesini; o ülkenin, o insanların, her ne ise hiçbirisini kabul etmemiş anlamına geliyor.
Buradan kimse kazanmayacak ve nitekim de kazanmadı. Belki üç beş firmanın dışında kimse kazanmayacak ama milyonlarca insan kaybedecek ve kaybetmeye de başladı. Öyle bir hâle geldi ki insanlar ekonomik krizden dolayı intihar ediyor. Hemen yanı başımızda, 100 metre ötede insanlar kendini yaktı, 100 metre ötede intihar etti ve bu intiharlar bu ülkenin ne yazık ki ayıbıdır, en başta da Meclisin ve Hükûmetin.
Ben şuradan devam etmek istiyorum: Bakın, Hasankeyf'e yine geleceğim. On iki bin yıllık tarihten bahsediyorum, on iki bin yıllık tarihin sular altında kalmasından bahsediyorum ve bunu bırakıyorum; yaylalar, meralar, köyler, hepsi sular altında kalıyor, tek bir şey oradan çıkarılıyor: Zeynel Bey Türbesi. Siz orada yaşayan halka bu kadar mı saygı gösteriyorsunuz? Her şeyini yok ediyorsunuz ama Zeynel Bey Türbesi'ni oradan çıkarıyorsunuz. Bu kadar bilinçli...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Bunu yapabilme vicdanına nasıl sahipsiniz bilmiyorum. İçinizde inançlı olanlar var, vicdanlı olanlar var, gerçekten sağduyulu olanlar var. Rahatsız olmuyor musunuz? On iki bin yıllık bir tarih yok ediliyor, sular altında kalıyor ama oradan tek bir tane türbe kaldırılıyor; bakın, Zeynel Bey Türbesi oradan çıkarılıyor, geri kalanların hepsi sular altında bırakılıyor. Bu Hasankeyf gibi dünya harikası olan bir yerin sular altında kalması bir yana, sadece Zeynel Bey Türbesi'ni çıkarma gibi bir yaklaşım sizi hiç rahatsız etmiyor mu? İnsan rahatsız olur, biraz utanır yani. Nasıl olur sadece o türbeyi oradan çıkarırım da o araziyi, o binlerce yıllık tarihi yok etmesine sessiz kalırım? Bunun bende vicdani, ahlaki olarak bir rahatsızlık yaratması gerekir.
Bunun ısrarla altını çizeceğim ve şunu tekrar söyleyeceğim: Bugün bu tarım üzerindeki işsizlik, hayvancılık, tarihî yerlerin yok edilmesinin tek ana motivasyonu Kürt sorununa güvenlikçi ve tamamen yasakçı zihniyetlerle yaklaşmaktır. Bunun da herkes acısını çekiyor ve daha da büyüyecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.